Ocak
2004 yılının son 2005 yılının ilk felaketi unvanına sahip, 9 şiddetindeki Güney Asya depreminin ve onun yol açtığı tsunaminin bilançosu, ayın ilk haberleri arasındaydı. Bölgenin yeniden inşasının, maddi sıkıntı yaşanmaması halinde, en az 3 yıl alacağı, yaklaşık 300 bin kişinin öldüğü, en az 5 milyon insanınsa evsiz kaldığı haberi...
Bu haberin ağırlığı yıl boyu omuzların çökük geçeceğinden de bizleri haberdar ediyordu. Daha yılın başından sonunu gören bir diğer haberde de özetle İran-nükleer-Türkiye kelimeleri bir arada kullanılmakta, ve bu bir aradalık ilk kez olmaktaydı.
Türkiye Ocak ayında, çok uzun bir zaman sonra tek haneli enflasyon ile yeniden tanıştı. Makro ekonomik dengeler iyiye giderken aynı günlerde KESK başkanı Sami Evren diyordu. süren "iyi gidişatın", bu yıl TL'den atılan 6 sıfır gibi, gerçekten iyi olup olmadığı yıl boyu tartışıldı.
Guantanamo tipi "hukukî boşlukların" mimarı Alberto Gonzales'in ABD Adalet Bakanı olarak ilân edilmesi, 'ilâhî adalet' gereği, 2003 yılında mimarın "eserinde" 23 tutuklunun toplu olarak intihar ettiği haberine eşlik ediyordu. Bir adli intihar vakası da İstanbul, Bakırköy Osmaniye Karakolu'nda yaşanmaktaydı. 21 yaşındaki Gökhan Belgüzar "24 saat kamera gözetimi altındaki" hücresinde intihar etmişti. Babası oğlunun öldürüldüğüne inandığını günlerce ağlayarak anlattı. Ocak ayı geçti, bu haber arşivde bir kayıt olarak kaldı, arkası gelmedi...
ABD'ye dönecek olursak, diğer büyük olay George W. Bush'un ikinci döneminin resmen başlamasıydı. Bu sefer de Bush'un yardımcılığı görevini üstlenen Dick Cheney, yeni dönemin eskisini aratmayacağını müjdelemekte gecikmedi. "En büyük tehdit" İran'a karşı İsrail "önce harekete geçebilirdi". Saygın gazeteci, yazar Seymour Hersh'ün New Yorker dergisinde çıkan makalesi ise bu seçeneğin hiç de gülünç olmadığını ortaya koymaktaydı. Hersh, üst düzey askeri yetkililere dayandırdığı haberinde, İran "askerî altyapının imhasının" plânlandığını bildirdi.
Eski en büyük tehdit Irak'ta Ebu Garib Cezaevi işkenceleri ise ABD kamuoyu için henüz "bilimsel" tartışma konusuydu. Burada, "işkence nedir?" kavramının cevabı aranmaktaydı. İşkenceyle suçlanan asker Charles Graner'ın avukatı tutukluların, kafalarındaki çuvallar hariç çırılçıplak üstüste yığılmasını amigo kızların oluşturduğu insan piramitlerine benzetti. İngiltere Genelkurmay Başkanı Mike Jakson'sa olayın yargıda olduğunu, dolayısıyla yorum yapamayacağını açıkladı. "Masum" tartışma devam ediyordu.
Dünya Sosyal Forumu Brezilya'nın Porto Alegre kentinde gerçekleştirildi. 5 gün süren halklar buluşmasına 150 bin kişi katıldı. Aynı günlerde İsviçre'nin Davos kentinde ise dünya ekonomisine ve siyasetine yön verenler toplandı. Her iki toplantıya da artmakta olan insan hakları ihlâlleri damgasını vurdu.
İki toplantının tek farkı Davos'ta gündemin "içeride" değil, "dışarda" oluşturulmuş olmasıydı. Ocak ayında Hindistan'da "yeraltı sularını emip tüketerek ekolojik dengeyi bozduğu" gerekçesiyle Coca Cola'ya karşı "kokakolonileştirmeye hayır" sloganı altında 100 bin kişilik bir eylem gerçekleştirildi.
1 hafta kadar sonra Oxford Üniversitesi'nin yürüttüğü iklim değişimi tahmin programının son raporu, yakında tüm gündemin değişeceğinin habercisiydi. Yüzyıl sonuna doğru dünyanın, önceki tahminlerin aksine, 5 ila 6 derece değil, 11 derece ısınması ihtimalinin kuvvetlendiği açıklanıyordu.
Ukrayna'da seçimleri, kısa bir süre önce dioksin zehirlenmesine uğrayan Victor Yuşçenko'nun kazandığı açıklandı. Buna turuncu devrim adı verildiyse de, yıl içinde Ukrayna'dan gelen haberler hep yolsuzluk uzantılı oldu, Ukrayna halkının hayalleri yıl içinde biraz daha uzaklaştı, turuncunun rengi epey soluklaştı.
Yahudilerin imhasında kullanılan Auschwitz Nazi Toplama Kampı'nın kapatılmasının 60. yıldönümü de Ocak ayında anıldı. Filistin ve İsrail'de ise sancılı değişim süreci devam etmekteydi. Otopsi raporu açıklanmadığı için neden öldüğü öğrenilemeyen Yaser Arafat'ın halefi Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı Mahmud Abbas devlet başkanı seçildi. Seçimlerin hemen ardından yapılan belediye seçimlerinde ise Gazze'de oyların çoğunu toplayan Hamas, ciddî bir siyasi aktör olarak belirmeye başladığının sinyallerini verdi.
İsrail tarafında da işler karışıktı. Bush'un "Yol haritası" gereği Gazze'den çekilmesi gereken Şaron "içeride" fena halde sıkıştırılıyordu. Hükûmet devrildi, Şaron, yılın sonunu göremeyecek olan Likud, İşçi Partisi koalisyonunu aynı günlerde kurdu. Irak'ta, işgal sonrası ya da işgal altında yapılan ilk seçimler de Ocak Ayı'na denk geldi.
Türkiye'de o günlerde, ABD Ankara büyükelçisi Eric Edelman'ın Bergama'daki altın madenlerinin tekrar işletmeye açılmasına yönelik "tavsiye" mektubu ve ayın son seçiminin sonucu, adeta gerçeküstü bir kurultayla Deniz Baykal'ın yeniden CHP genel başkanı olması, konuşuldu...
Şubat
Şubat Ayı'nda gündemin etkili konusu, ikinci dönem plânlaması için politik atağa kalkan ABD başkanı Bush'tu. Kendisi, ilk döneminin ağızlarda bıraktığı nahoş tat sebebiyle büyük değişikliklere yol açamadı. Artık güvenilirliğini yitirdiğinin ilk bariz sinyalleri de Avrupa'ya yaptığı gezi sırasında geldi. Bush, Avrupa ülkeleri ile gergin bir politika izlemek yerine "teröre karşı işbirliği" tezini tekrar görücüye çıkarıyordu. Yeni hedefin, İran ve Suriye olduğuna dair açıklamaların sıklığı haftada bire kadar düştü.
Irak'taysa "işler" iyi gitmemek konusunda ısrarcıydı. Öte yandan, sayıları artan çeşitli ve yeni raporlar, ABD adına Irak'ı Genel Vali gibi yöneten Paul Bremer'in döneminde Irak'ın 9 milyar dolarının buharlaştığı gibi tatsız haberler içermeye başlamıştı. Ortadoğu'da kriz sinyalleri baş göstermişti.
Şubat ayı çeşitli karışıklıklara gebeydi. Nepal'de kral Gyanendra, hükûmeti feshettiğini, 3 yıl süresince bu görevi kendisinin icra edeceğini duyurdu. Irak'ta işkenceci Amerikan askeri 6 ay, İngiliz askeri 2 yıl hapis cezası aldı. Hakkaniyete aykırı bu kararlar adalet duygusunu zedeledi. Aynı günlerde ABD'de bir federal yargıç Guantanamo Üssü usulü hapishanelerin anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Irak'ta seçimler tüm hile iddialarının eşliğinde sonuçlandı. Celal Talabani Irak devlet başkanlığı için adaylığını açıkladı.
ABD Dışişleri bakanı Condoleezza Rice Filistin'in yeni lideri Mahmud Abbas'la bir araya geldi, 40 milyon dolarlık yatırım sözü de bu ziyareti takip ediyordu. Mısır'ın Şarm el Şeyh zirvesi, Ariel Şaron'un "kesintisiz bir barış dönemi" olarak adlandırdığı Filistin -İsrail barışına ev sahipliği etti. Ne var ki, zirve sonrası süreç, beklentileri boşa çıkardı ve iyi niyet ifadesi olarak serbest bırakılan 500 Filistinli hariç, kimseye büyük fayda getirmedi.
Afganistan'da Kabil'e doğru iç hat seferi yapan bir yolcu uçağı düştü. 9'u Türk 104 kişi can verdi. Lübnan'da, Suriye karşıtı politikalarıyla tanınan eski Başbakan ve tanınmış zengin Refik Hariri ile talihsiz 13 kişi çok profesyonelce hazırlanmış bir bombayla havaya uçuruldu. Suikastı kimin yaptığına dair kanıt yoktu. Tüm gözler Lübnan'ın işgâlcisi konumunda olan Suriye'ye dönmüştü. Bu suikast, karışıklığı bir kat daha arttırdı. ABD'nin tutumu ise gayet netti.
Yıl boyu sürecek soruşturmaların tozu dumanı içinde Suriye, kısa bir süre içinde Lübnan'dan çekilmek zorunda kaldı. Şer mihverinin üç ucundan ikisi şimdilik arka plana itilmiş, İran açık olmasa da tek tehdit olarak ortaya çıkmıştı. Başkan Bush, İran'a karşı askerî operasyon iddiasının "gülünç" olduğunu, ama hiçbir seçeneği de göz ardı etmediğini üst üste gelen iki cümlede açıklayarak herkesin kafasını biraz karıştırdı. Mihverin Uzak Doğu ucu Kuzey Kore nükleer silah ürettiğini, görüşmelerden de çekildiğini tam bu zamanlarda açıkladı. Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El Baradey, ABD'yi adaletsizlikle suçlamaktaydı.
Gittiği her ülkede protestolar Bush'u takip etse de ABD başkanı, ikinci dönemi öncesi Avrupa ve NATO ile ilişki tazeleme ihtiyacı duyuyordu. Bush, Irak için hâlâ, özgürleştirilmiş terimini kullanıyordu fakat artık savaşın ne kadar doğru sebeplerle açıldığını anlatmaya da büyük zaman ayırdı. Toplantıların büyük işlevleri olmadı ancak ABD'nin gittikçe artan yalnızlığı ile ilgili ters-imaj yaratılması dahi yeterliydi. Nato Başkanı Jaap Hoop de Scheffer derken, Bush'un Chirac'la çizdiği şirin tablo gerçekten görülmeye değerdi. Almanya seyahati sırasında Bush'u Avrupa boyunca takip eden neo liberal politikaları protesto rüzgarı fırtına gibi esiyordu.
Son durak, soğuk savaş ortağı Rusya'ydı. Rusya devlet başkanı Vladimir Putin'le, George Bush birlikte orman gezintisine dahi çıktı. Görüşülen konular üzerindeyse fazla bir ilerleme sağlanamadı. Yine de dönemin meraklılarını memnun edecek ulvî açıklamalar da tarihî ziyareti süslemekteydi. Görüşmelerden bir süre sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Rusya'yı Çeçenistan'daki insan hakları ihlallerinden ilk defa suçlu buldu. ABD işgal hapishanelerinde 100'den fazla vakayı soruşturduklarını açıkladı. İddialar her gün birbirini takip eder hale geldi.
Şubat Ayı itibariyle Kyoto Protokolü, nihayet yürürlüğe girdi. Bu sürpriz gelişmeyle birlikte Bush protestoları yeni bir temaya daha kavuşmuş oldu. Türkiye protokole taraf olup olmayacağını değerlendirme kararı verdi. İngiltere şimdiye kadar gerçekleştirilen en büyük ilklim değişimi konferansına ev sahipliği yaptı. Konferansta buzulların hareketinin 6 kat arttığı tespiti de yer aldı. 2050 yılına kadar 150 milyon kişinin iklim mültecisi durumuna düşeceği ise bu değişikliğin insana olan etkisiydi.
Rusya, Kanada, Grönland ve Alaska'da yaşayan İnuitler, gaz emisyonu oranları sebebiyle, Kuzey'de yaşam haklarının ellerinden alındığı gerekçe göstererek ABD'yi dava etmeye karar verdiklerini açıkladı. İlk iklim mültecileri öngörüsü, yerini hemen bulmuş gibi görünüyordu.
Yaşadığımız dünyanın meali ise Unicef'in raporunda özetlenmişti. Yeryüzündeki 12 çocuktan biri köle, asker ya da seks işçisi olmaya zorlanıyordu. Bunun matematiksel sonucu 200 milyon çocuktu.
Türkiye içinse Şubat Ayı'nın görece özgün bir programı vardı. İzmir'de Barbaros Çocuk Köyü'nde 23 kişi, yurtta kalan çocuklara cinsel taciz ve tecavüz suçlamasıyla cezaevine kondu. Olay yıl boyu devam edecek çocuk istismarı haberlerinin ilkiydi.
Büyük öfkeye yol açtı. Mardin Kızıltepe'de kamyon şoförü olan babasıyla birlikte "polislerle girdiği çatışma sonucu" öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın davası, birçok anlaşılmaz noktayı içererek, görülmeye başladı. Meclis İnsan Hakları Komisyonu, davaya ilişkin açıklamasında dedi. İncelemeler genelde son bulmuyor, bulunan sonlar ise son hissi vermiyordu.
Ayın ortalarında KKTC'de gerçekleşen erken genel seçimler Mehmet Ali Talat iktidarını değiştirmedi. Talat, KKTC Cumhurbaşkanı oldu.Türkiye'deyse Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu AKP'den ve bakanlıktan istifa ettiğini açıkladı. Mumcu'nun başka bir hareketin, ANAP'ın başına geçeceği o günlerde konuşulmaya başlanmıştı. Aynı günlerde Zülfü Livaneli'nin CHP'den istifa ettiği haberi bültenlere düştü.
Mart
Ayın ilk günü Irak, Hille'deki intihar saldırısında 125 insanın daha iş kuyruğunda öldüğü haberi geldi. Hariri suikastının ardından, havaya kalkan toz ve dumana Lübnan'da başlayan protesto gösterilerinin de eklenmesi sonucu Suriye'nin Lübnan'dan çekilmesi büyük bir hızla başladı.
Irak'ta seçimlerin ardından 6 hafta geçmiş olmasına rağmen hükûmet kurulamamış olması, intihar saldırılarıyla birlikte umutsuzluğu had sahfaya çıkarıyordu. İç gündemde bu olayların yansıması Türkmenlerin, Türkiye açısından geçen yıla oranla denklemdeki ağırlığının azalması ve Kürt realitesinin ağırlığını hissettirmesi şeklinde olmuştu.
ABD 2004 İnsan Hakları Raporu'na karşılık, Çin'in ABD insan hakları sicili raporu hazırlaması, işin vardığı trajikomik durumu özetleyen bir simge gibiydi. O günlerde Amerikan kamuoyu, savaş karşıtlarının ve ölen asker ailelerinin sesini duymaya başladı. Afganistan'da ABD askerlerinin işkencesine maruz kalmış olan insanlar adına bir grup işkence mağduru Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'i dava etti.
ABD'nin Irak işgali, işlerin her geçen gün daha çetrefilli hale gelmesine sebep oluyordu. Rehinelikten kurtulup ülkesine dönmekte olan İtalyan gazeteci Giuliana Sgrena'nın yaralanmasına, onun yanındaki İtalyan ajanın ölümüne sebep olan ABD güçleri, bunun bir yanlışlıktan kaynaklandığını söylediler, ama küresel bir tepkiyle daha karşılaşmaktan kurtulamadılar. Irak'ta her şey anlamını
yitirmişti. ABD başkan yardımcısı Paul Wolfowitz'in Dünya Bankası başkanı olması ile birlikte ABD'nin küresel siyaset mekanizmalarına katacağı "şaka gibi" isimler furyası da başlamış oldu.
Türkiye'de sahte gündemin, gerçek vaka karşısında donakaldığı anlardan biri de, muhtemelen, sahte rakı sebebiyle ölen 23 kişinin durumuydu. Babadan oğula geçen kaçak içki çeteleri çökertildi, rakı şişelerinin tasarımı değiştirildi, akıllı kapaklar üretildi, yeni şehir hikâyeleri türedi.
Özgün ve değişik bir çözüm üretimiyle sonuçlanan bir diğer sorun, 51 gün kurumun işçilerince sürdürülen SEKA Kapatılamaz eylemiydi. Nihayetinde olay, SEKA'nın kapatılıp, işçilerinin belediye kadrosuna alınmasıyla sonuçlandı. Sendika, işçilerin lehine sonuçlanan görüşmelerden memnun olduklarını açıkladı.
Kronik ifade özgürlüğü eksikliği tam bu günlerde tekrar gündeme oturdu. İstanbul 8 Mart Kadınlar Günü gösterisine yoğun katılım gösteren polis, "sorunu" cop ve gaz marifetiyle çözerken, medyaya yansıyan görüntüler yurtta ve dünyada uzun zaman akıllardan çıkmadı. Olay sebebiyle görevden alınan çevik şube müdürü, yıl sonunda terfi etti.
Yazar Fikret Başkaya'nın devlet ve ordunun manevî şahsiyetine zarar vermediğiyse mahkeme kararıyla bugünlerde tespit edildi. Aynı gün Dünya Kadın Yürüyüşü, İstanbullulara nazire yaparcasına Brezilya'dan başladı. Irak'ın işgâli tasarısının TBMM'de kabul görmeyişinin ikinci yılı coşkuyla kutlandı.
Ay sonunda Avrupa Komisyonu Türkiye'de işkence olduğunu, ancak işkencenin sistematik olmadığını açıklayarak, yeni bir dönemin açıldığını müjdeledi. Avrupa Birliği meselesi tekrar gündeme oturuyordu.
Mart Ayı'nda, Avrupa Birliği'ne yeni üye olan 16 devlet Türkiye tarafından da onaylandı. Kıbrıs sorunu tekrar ve etkisini arttırarak iç politikada yerini aldı. Sorun, protokolün "Rum Kesimi'ni tanımak anlamına gelmeyeceği" çekincesi konulup imzalanarak atlatıldı, Avrupa Birliği engelli koşusu yıl boyu devam etti.
Daha sonra Orhan Pamuk Olayı olarak tanımlanacak olaylar zinciri, Isparta/Sütçüler Kaymakamı'nın, Pamuk'un kitaplarının toplatılıp imha edilmesi emrini vermesiyle bir şaka gibi başladı, yıl içinde ciddiye bindi.
Kamuoyunda ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddeleriyle tartışılan yeni Türk Ceza Yasası'nın uygulamaya konulması Haziran'a ertelendi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Musa Kart ve Penguen Dergisi'ne "hayvansı tasvirleri" sebebiyle tazminat davası açtı. Mustafa Sarıgül CHP'den istifa etti. 2004 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzde 9.9 büyüdüğü ve kişi başına düşen gelirin 4,172 dolara yükseldiği haberi, cepteki paranın tekrar tekrar sayılmasına yol açtı.
Mersin'de çocukların Nevruz gösterileri sırasında bayrak yaktıkları iddiası da gerek oluş gerek ele alınış şekliyle envaî çeşit komplo teorisi kurulmasına yol açtı. Nasıl vuku bulduğu pek anlaşılamasa da asker-hükûmet gerginliği de artık hissedilir olmaya başlamıştı.
"Kurulacak Filistin devletinin taşlarını üst üste koymak üzere" İngiltere'de buluşan AB devletleri Filistin'e 250 milyon dolarlık yardım yapma kararı aldılar. Bu arada Tel Aviv'de 5 kişinin öldüğü bir patlama sonrası İsrail, ateşkesin bozulduğunu açıkladı. Mahmud Abbas'ın ricasıyla araya giren Hüsnü Mübarek tarafları bir süreliğine ateşkese ikna etti.
Latin Amerika'da büyük ivme kazanan sol hareketlerden biri de Uruguay'da iktidara geliyor, Geniş Sol Koalisyon adayı Tabare Vazquez'in devlet başkanı seçilmesiyle, Brezilya, Venezuela ve Arjantin'e Uruguay da katılıyordu.
Mart Ayı sonlarında Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez ABD'yi petrol ihracatını kesmekle tehdit etti. Bolivya'da neoliberal politikaları savunan devlet başkanı Carlos Mesa, protestolar sayesinde oturduğu koltuktan yine protestolar sebebiyle indi. Latin Amerika'da, tüm tartışmaları eşliğinde, yeni bir politik dalga ortaya çıkıyordu.
Avrupa'da ise Birlik siyaseti kuvvet kaybetmeye başlamış, Fransa'nın AB Anayasası'nı referanduma götüreceğini açıklamasının ardından uzun zamandır korkulan olmuştu. Türkiye'de AB haberleri, sürecin Türkiye'ye etkileri dışında medyada fazla yer bulmadı.
Ilımlı Çeçen lider Aslan Mashadov'un 10 milyon dolarlık ödül sayesinde öldürüldüğü haberi Rusya'da başarı olarak algılanmış olsa da Mashadov'un yerine geçen sertlik yanlısı Abdüllahim Sadulayev Rasya'yla sonuna kadar savaşacaklarını açıkladı. Birleşmiş Milletler, Sudan'ın Darfur bölgesinde 1 yıl içinde 120 bin kişinin, katliamlardan kurtulup, açlıktan öldüğünü açıkladı. Dünya Örgütü, ayın sonunda, tüm dünyada ırkçılığın artmakta olduğu uyarısını da yapacaktı.
Nisan
Mart Ayı'nda yaygınlaşmaya başlayan kitle sporu linç, bu sefer Trabzon'da ortaya çıktı. F Tipi cezaevlerini protesto eden TAYAD'lılar yüzünden ve kullandıkları pankarttaki kırmızı fonun PKK bayrağı sanılması sebebiyle huzur bozuldu. Devlet, "taraflar" arasındaki anlaşmazlığı gidermeyi uygun buldu.
Adapazarı'nda linç girişimini protesto etmek isteyenlere de linç girişiminde bulunuldu, sarmal devam etti. Basın Konseyi, Yeni Ceza Kanunu'nun ifade özgürlüğünü kısıtlayacak olan maddelerini belirleyip, rapor halinde Başbakanlığa sundu. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu da benzer bir içeriğe sahip uyarı mektubunu Başbakanlığa iletti. Yasada, talep edilen maddeler hariç, değişikliğe gidildi.
Hükûmet, 6 aylık eğitimin ardından, 10 bin adayın daha polis kuvvetlerine katılacağını açıkladı. SEKA'da "çözüm" sağlanmış, ancak işçilerinin kaderi değişmemişti. Belediye'de geçici kadroda oldukları gerekçesiyle protestolarına devam ettiler. ABD başkanı George Bush'un 24 Nisan'da Ermeni anma törenlerinde "soykırım" sözcüğünü kullanmamış olması Türkiye'de bu yıl da haberdi. Hükûmet AB kriterlerinden sapma olmadığını söyledi.
Papa II. Jean Paul uzun bir hastalık dönemi sonrası öldü. Kendisine tarihte eşi benzeri görülmemiş ihtişamda bir cenaze töreni düzenlendi. Yerine Papa seçilen XVI Benedictus'un, henüz Kardinal Joseph Ratzinger'ken edindiği eşcinsellik ve doğum kontrolü karşıtı Ortodoks görüşleri ve askerî Nazi geçmişi tartışıldı. Değişim kaçınılmaz olarak devam ediyordu. Kırgızistan'da, halk gösterileri sonucu "geçen ay devrilen" Askar Akayev istifa etti.
Dünyanın en büyük buzul dağı beklenildiği üzere Antarktika'ya çarptı. Kıtadan 9 km karelik bir parçayı kopardı. Aynı günlerde, Science dergisi, Güney Kutbu'nun son 5 yılda beklenmeyen bir hızla erimeye başladığını, buz kütlelerinin yılda 50 metre gerilediğini ortaya koyan bir makale yayınladı.
Küresel iklim yıkımı, bilimkurgu konusu olmaktan çıkmıştı. Değişim devam ediyordu. Ekvador Devlet Başkanı Lucio Gutierrez de protestolarla devrilenler arasına bu ay katıldı. Gutierrez'in Brezilya'ya kaçtığı iddia edildi ve hakkında yakalama emri çıkarıldı. Japonya, Osaka'da gerçekleşen tren kazasında 101 kişi öldü, 440 kişi de yaralandı.
Nisan Ayı'nda, Irak'ta nihayet anlaşma sağlanabildi. Celal Talabani Irak devlet başkanı seçildi. Talabani işlerin yoluna girdiği, Sünnilerin de sürece dahil olacağı mesajını verdi. Ortadoğu'nun "büyük değişimi" de yolunda görünüyordu. Suriye, ay sonunda 29 yıldır işgali altında tuttuğu Lübnan'daki askerî varlığını sona erdirdiğini açıkladı.
Tony Blair, Irak'ın işgali için özür dilemeyeceğini söyledi. Ayın bir diğer ilki, özür kelimesinin yüksek yerlerde de telaffuz edilmeye başlamasıydı. Bu arada Avrupa Birliği ziyaretlerinin ABD'nin imajı üzerinde etkili olmadığı, ya da imajın zaten etkili olmadığı anlaşıldı.
Avrupa Birliği'nin Çin'le silah anlaşması yapması üzerine ABD, AB'ni ambargo uygulamakla tehdit etti. Eh, işin içine para girdi mi bazı şeyler daha yavaş değişiyordu. Ayın bir diğer silah teknolojisi haberi Irak'tan geldi. Amerikan askerlerinin Irak'ta napalm kullandığı ilk kez resmî raporlarla ortaya kondu. Silah işleri şakaya gelmiyordu. İsrail'in nükleer silahları olduğunu "sızdırmaktan" 18 yıl hapis yatan Mordehay Vanunu'nun konuşma yasağı 1 yıl daha uzatıldı.
Mayıs
Amerikan ordusu soruşturma heyeti, Guantanamo Üssü'nde işkence yapıldığı sonucuna vardıklarını açıkladı. Üsle ilgili ortaya çıkan her yeni olay yeni bir şok dalgası yaratmaya devam ediyordu. Üste Kuran'ın tuvalete atıldığı iddiası üzerine çıkan olaylarda Afganistan ve Pakistan'da 17 kişi öldü. Uluslararası Af Örgütü, Guantanamo'yu, Stalin dönemindeki Sovyet Gulagları'na benzetti, ABD Genelkurmayı ise, bu açıklamayı "sorumsuzluk" olarak nitelendirdi.
"Terörle Savaş"ın nasıl sürdürüldüğüne dair resim gittikçe netleşiyordu. Tony Blair'ın Yeni İşçi Partisi, seçimleri önemli bir oy kaybına rağmen, galibiyetle atlatırken, aynı günlerde ABD'nin teröre karşı savaşı tüm hızıyla devam ediyordu. Putin'in "Amerika'nın Irak'ı işgal etmesi büyük hata, demokrasi ihraç edilemez" açıklaması ve George Bush'un, Suriye ve İran'a karşı ekonomik yaptırımları sertleştirme kararı Mayıs ayında gündemdeydi.
Irak'ın yeni başbakanı İbrahim Caferî yemin ederek görevine başladı. İran, enerji üretimi için nükleer santral kurma faaliyetlerini tekrar başlattıklarını, Suriye ise ABD ile tüm askerî ve istihbarî ilişkilerini durdurduklarını açıkladı. Ankara, İncirlik Üssü'nün, 1 yıl daha ABD ordusunun kullanımında kalmasına karar verdi. Yeni Bush hükümeti'nin imaj tazeleme çalışmaları ise ısrarla devam etmekteydi.
Mayıs Ayı'nda Türkiye'de AB rüzgârları hızını yitirmiş, medyada yer alan haberler değişmeye başlamıştı. Tayyip Erdoğan, haritasını yitirmesine rağmen ilerlemeye devam eden İsrail-Filistin barışına bu ay gerçekleştirdiği ziyarette arabuluculuk önerdi. Türkiye Ortadoğu Projesi içinde aktif tavır takınmaya başlamıştı fakat, İsrail Başbakanı Ariel Şaron'la çekilen hemen tüm fotoğraflarda tarafların yüz ifadesi aktivitenin yoğun olmayacağını başından anlatır gibiydi. Kızıltepe Davası "güvenlik gerekçesiyle" Eskişehir'e alındı. Dünya Kadın Yürüyüşü'nün İstanbul ayağı "sorunsuz" sona erdi.
Geçen ay Trabzon'da bildiri dağıtırken linç edilmekten zor bela kurtarılan eylemciler 3 ila 5 yıl hapis istemiyle yargılanırken, saldırganların 2 ila 6 ay ceza istemiyle yargılanacağı anlaşıldı. Tüzüğündeki 'ana dilde eğitim' maddesi sebebiyle hakkında kapatma davası açılan Eğitim-Sen mahkemede beraat etti, Yargıtay, dosyayı kapatma istemiyle mahkemeye iade etti.
Ayın sonunda Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in açıklamaları sonrası ertelenen "İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri" Konferansı ifade özgürlüğü tartışmasını yeni bir boyuta taşıdı. "Hukukçular Birliği Derneği" kavramı hayatımıza girdi. Yüzlerce akademisyen durumu protesto etti.
İsrail-Filistin arasında 'barış krizi' ay boyunca devam etti. İsrail, yol haritasına göre askerden arındırması gereken Batı Şeria'daki Filistin kentlerinin, Filistin yönetimine devrini, terör tehditi sebebiyle askıya aldığını duyurdu.
Filistin genel seçimlerini iktidardaki El Fetih kazandı ancak Hamas'ın oy oranlarını büyük çapta arttırması, seçimin galibinden daha fazla konuşuldu. İsrail'de de Mayıs gündemi gerçekten sıcaktı. Şaron, kendisinin plânlama aşamasında katkı sağladığı milliyetçi- militarist politikalar sonucu Gazze Şeridi'ne yerleştirilmiş olan Yahudi yerleşimlerinin neden yıkılması gerektiğini seçmen kitlesine anlatmakta zorluk yaşıyordu. Çekilme, Ağustos ayına ertelendi. İsrail'de yaz boyu sürecek olan sağ politika yanlısı eylemler de böylece başlamış oldu.
Ortadoğu krizi atlatılamamıştı ki, küresel ısınmadan en fazla zarar görecek olan bölgelerden birinin Akdeniz olduğu açıklandı. Türkiye'den Mayıs ayında Kyoto ile ilgili açıklamalar yapılmamış olsa da, Yenilenebilir Enerji Yasası'nın sonunda Meclis'te kabul edilmiş olması da minik haberlerden öte gündemimizde yer bulamadı.
Dünya iklimi için hayatî öneme sahip olan Amazon Ormanları'nın 5'te 1'inin soya ekmek için kesildiğinin tespit edildiği haberi de kendine yer bulmakta zorlandı. One World Expedition adıyla Güney Kutbu'nu insan gücüyle geçmeye karar veren iki bilim insanı, kutbu geçemedi ancak akim kalan bu sefer sayesinde, buzun artık kışın dahi geçilemeyecek kadar yumuşadığı ortaya çıktı.
AB için Mayıs, Anayasa oylamalarıyla geçti. Almanya ve İspanya'nın Anayasa'yı onaylamasının ardından Fransa'da halk oylamasından hayır çıkması soğuk duş etkisi yaptı. Türkiye, bütçe, seçimler derken Avrupa Birliği yıl sona ererken kırıklığı üzerinden hâlâ atamamıştı. Türkiye'de ise baş müzakerecinin Devlet Bakanı Ali Babacan olacağı açıklandı.
Mayıs'ta Özbekistan'da hayat çok zordu. İslam Kerimov'u protesto eden göstericilerin üzerine güvenlik kuvvetlerince ateş açıldı. Olaylarda en az 700 kişi öldü. Kerimov, çeşitli senaryolarla durumu açıkladı. Bölge'de hızla gelişen "demokratik devrimlerin" sınırları da böylece belirmeye başladı.
Brezilya'da hükümetin vaadi gereği, topraksızlara arazi sağlamakta yavaş kalması, çiftlik işgâllerini hızlandırdı. Topraksız köylüler başkente yürüdü. İleriki aylarda epey yer tutacak bir başka konu da, küresel medyada yer almaya başladı. Dünya Sağlık Örgütü, kuş gribinin insandan insana geçebileceğini, pandemi ihtimali bulunduğunu açıkladı.
Haziran
İstanbul'da gerçekleşen Irak Dünya Mahkemesi Nihaî Oturumu, Haziran 2005'te önemi tam olarak kavranamamış olsa da, yılın en önemli olaylarından biriydi. Kanaat önderi konumunda, çeşitli kıtalardan gelmiş insanlar bir vicdan jürisi oluşturarak Irak'ın işgalini yargılayıp, ABD'yi ve koalisyon ortaklarını uluslararası hukukun ihlali, işkence ve cinayetten mahkûm etti.
BM Güvenlik Konseyi, ABD güçlerinin Irak'ta kalma süresini uzattığını açıkladı. Her şey yasaldı. Daha sonraki günlerde İncirlik Üssü ve muhteviyatı kamuoyunda daha yoğun tartışılmaya başlandı, ABD'den "Amerikan karşıtlığını" önlenmesi, aksi takdirde ilişkilerin kalıcı zarar göreceği uyarısı geldi.
Irak'ta işgâl güçleri için işlerin kötü gittiği ise artık ana akım medyada açıkça dile getirilir olmuştu. General John Abizaid direnişin güç kazandığını söylerken, Dick Cheney, direnişin can çekiştiğini açıklıyordu. Sonu gelmeyen politik gerginlik sürecinin iç politik dengelerle etkileşimi, İran'da reform yanlılarının elini zayıflattı. Muhafazakâr Mahmud Ahmedinecad cumhurbaşkanı seçildi.
Haziran ayından itibaren küresel ısınmaya dair kanıtlar, küresel politika gündemini artan bir kuvvetle etkilemeye başlamıştı. 11 ülkenin bilimler akademisi ABD'nin ısınmaya dair politikalarını kınayan ve derhal önlem alınmasını talep eden bir bildiri imzaladılar. Bu bildirinin ardından küresel ısınmanın G8 Zirvesi ana gündem maddeleri arasına alınmasına karar verildi. Tony Blair iklim değişikliği konusunda bir anlaşmaya varılması için toplantıda baskı yapacağını açıkladı.
Bush'un bakış açısı ise en hafif deyimiyle özgündü. Zirve öncesi "küresel ısınma konusunda yeterli bilimsel veri olmadığını" açıklayıverdi ve daha çok araştırma yapılması gerektiğini de sözlerine ekledi. Gaziantep Üniversitesi ise Türkiye'de iklim kuşaklarında kayma tespit ettiklerini, ısınmanın artmasıyla Türkiye'nin çölleşebileceğini açıkladı.
AB'de Anayasa krizi şiddetlenerek devam etti. Fransa'nın izolasyon korkusunu ortadan kaldıran, Hollanda'nın da referandumda Anayasayı reddetmesi oldu. Blair, İngiltere'de gerçekleştirilecek referanduma gerek kalmadığını açıkladı. Bolivya'da Carlos Mesa, petrol tesislerinin kamulaştırılmasını isteyen ve haftalarca süren yoğun protestoların sonucunda istifa etmek zorunda kaldı.
İsrail Yüksek Mahkemesi, Gazze ve Batı Şeria'daki Yahudi Yerleşimleri'nin yıkılması plânının iptali için yapılan başvuruyu reddetti. Ülkede milliyetçi protestolar tüm hızıyla devam etti. Karayolu işgâlleri ve artan gerginlikle birlikte milliyetçilerin başbakanı Şaron'a partisi Likud'da muhalefet kuvvetleniyordu.
G8 eksi Rusya ülkeleri, 18 en fakir ülkenin borçlarının silinmesine karar verdi. ABD'de ırkçılığın sembolü haline gelmiş bir dava sona erdi. 1964'te 3 insan hakları savunucusu genci öldüren eski rahip Edgar Ray Killen 60 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Killen bu yıl 80. yaşını bitirdi. Kanada ve İspanya parlamentoları Hollanda ve Belçika'nın ardından eşcinsellere yasal evlilik hakkı tanıdı.
1 Haziran itibariyle Yeni Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdi. ABD eski savunma bakan yardımcısı, şahin Paul Wolfowitz, gelişmemiş ülkeleri kalkındırmak için kurulan Dünya Bankası'na başkan oldu. Sümerbank'ın eski sahibi Hayyam Gariboğlu 27 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Türkiye gündeminde dur durak yoktu. Hukuk skandalleri serisi MİT'in tüm Türkiye'yi dinlemek için mahkeme izni aldığına dair haberler sebebiyle çeşitlendi.
Tam da dinlemenin kuralları ve ilkelerinin tartışıldığı bir döneme rastlayan haberler yoğun ilgiye mahzar oldu. İskenderun'da uzun süre öylece durup sonra da batan İspanyol bandıralı, zehirli atık yüklü Ulla gemisi Doğu Akdeniz'in "güzelliğine" 2200 ton zehir kattı.
Çernobil zamanında yazılan radyasyon-çay piyesi bu sefer zehir-balık yorumuyla sahnelendi. Yıl sonuna gelindiğinde gemi hâlâ İskenderun Körfezi'nin dibinde yatmaktaydı... Haziran'da kervan yolda düzülür misali lise eğitimi süresi 4 yıla çıkarıldı. Muğla, Milas'ta bir lise öğrencisi yıl sonu şöleninde Nâzım Hikmet şiiri okuduğu için, daha doğrusu salonda bulunan kaymakam öyle uygun gördüğü için gözaltına alındı. Kaymakamla ilgili soruşturma başladı.
Haziran'da gündeme oturan bir diğer konu ise Aydınlar Bildirgesi isimli metin oldu. PKK'dan koşulsuz ve derhâl silah bırakmasını, hükûmetten de kalıcı barış için gerekli demokratikleşme hamlelerini gerçekleştirmesi istendi.
Temmuz
Temmuz ayı'nda politik hava yaz sıcaklarını aratacak kadar ısınmıştı. World Wildlife Fund, kötümser tahminlere göre 2026'ya, iyimser tahminlere göre 2060'a kadar dünyanın 2 derece Celsius ısınacağını ortaya koyan raporunu duyurdu. Akdeniz havzasının ise 5 derece ısınarak tatil cenneti imajını 'pekiştireceği' bilgisi ise Türkiye'nin projeksiyonuydu.
Bir başka bilimsel rapor, Kuzey yarım küre'de deniz suyu sıcaklıklarının "hiç olmadığı kadar" ısındığını ortaya koyarken, bir öteki rapor, sorunun küresel bir felaket halini almaması için salınan sera gazlarının yüzde 60 ila 80 arasında azaltılmasının zarurî olduğunu bildiriyordu. George Bush, Temmuz ayında küresel ısınmanın gerçek olduğunu, "tartışmanın çerçevesinin" yanlış çizildiğini açıklayarak kabul etti.
Ama Bush'un kabul edemeyeceği bir şey de vardı:, sera gazı salımlarını sınırlamak. Sorunun ancak yeni teknolojilerle çözülebileceğini dünyaya açıkladı Başkan. Zaten ABD, ayın ortalarına doğru, Kyoto'nun tamamen dışında "bağımsız" bir süreç başlatıldığını duyurdu. ABD ve 5 Asya-Pasifik ülkesi, bu sürece dahil olduklarını bildirdi.Isınma ABD yönetimi için hâlâ sadece ekonomik bir sorundu. Tayfun mevsiminin açılmasıyla birlikte, en azından halk için sorunun algılanış şekli değişmeye başladı.
Dennis Tayfunu kayıtlardaki en büyük tayfunlardan biriydi. 3 eyalette, milyarlarca dolarlık hasar meydana geldi. 1.5 milyon kişi tahliye edildi. Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac, küresel ısınmanın hayat biçimimizi tehdit eden bir gerçek olduğunu, esas suçlu konumundaki insanınsa ilk kurban olacağını açıkladı.
İspanya'da başlayan orman yangınları, ay boyu söndürülemedi, onlarca insan ve binlerce hektar orman kül oldu. Kuraklık sebebiyle ürün alınamayan bölgeler felaket bölgesi ilan edildi. Hindistan'da geç kalan musonlar sonucunda oluşan seller 900 kişinin canını aldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'yi, zehir saçan 3 termik santrali, Türk yargısının kapatma yönündeki kararına rağmen kapatmadığı için suçlu buldu. Ege'den barış köprüsünün yanı sıra, Türkiye-Yunanistan doğalgaz boru hattı geçirilmesi için çalışmalar başlandı.
Türk Telekom'un özelleştirilmesi bu Temmuz'da, nihayet gerçekleşti. Suudi sermayeli Oger Telekom, 6,5 milyar dolara şirketin %55 hissesini satın aldı. Eskişehir'e alınan "Kızıltepe Davası" sırasında linç girişimi serisi devam etti. Ülkücü bir grup 1'i ağır 3 kişiyi yaraladı.
AİHM'ne konu olan bir diğer Türkiye davası da 1995, Gazi Olayları'ydı. 22 kişinin öldüğü olaylarla ilgili olarak Türkiye tazminat ödemeye mahkûm edildi. Temmuz'da Avrupa Birliği kendi içine dönmüştü. İşler Türkiye için gittikçe zorlu bir hâl alıyordu.
Kıbrıs Rum Kesimi, Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımaması halinde müzakerelerin başlatılmasını veto edeceğini duyurdu. Lise sisteminin ardından üniversite seçme sınavları da anîden değiştirildi. 30'ar soruluk 8 test uygulanacak sınavın, son sınıf öğrencileri dahil herkese uygulanacak olması, ortama şenlik kattı.
Ayın başından itibaren gündemi oluşturmaya başlayan G8 Zirvesi, İskoçya'nın Gleneagles kentinde gerçekleşti. Ama aynı gün Londra'da düzenlenen bombalı saldırılar gündemin baş köşesine oturdu ve zengin ülkeler zirvesi sonuçsuz dağıldı. Metro ve otobüslerde gerçekleşen intihar saldırılarında en az 56 kişi öldü.
Irak'ın işgalinden bu yana dünyanın dört bir yanında muazzam ölçüde artan şiddet ve terör olaylarının bu son halkası üzerine özelde İngiltere'de, genelde Avrupa'da "güvenlik" dili yeniden konuşulmaya başladı. Aynı günlerde Bağdat'ın güneyinde gerçekleşen bir diğer bombalı saldırılarda en az 120 kişi öldü. Irak'ta artık "umur-u âdiye" sınıfına giren ve medyanın nadiren ana gündemine girebilen gündelik kan banyolarının bu sonuncu halkasından sonra da hiçbir politika değişmedi.
Mısır'ın gözde turistik beldesi, Şarm El Şeyh'te patlayan bombaların da dünya politikasına yön veren bir etkisi olmadı. Bu intihar saldırılarında 3'ü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, 88 kişi öldü, sayısız sivil yaralandı. Mısır hükümeti alelacele 90 kişiyi gözaltına aldıysa da, "fail"lerden ve planlayıcılardan yıl sonuna kadar herhangi bir haber alınamayacaktı.
Ayın sonuna doğru, İngiltere'nin bir önceki sorunu IRA, 35 senedir süren çatışmanın sona erdiğini, silahlarını teslim edeceğini duyurdu. Ancak kalenin içten fethedildiği daha sonra ortaya çıkacaktı. IRA'nın siyasî kanadı Sinn Fein'in 2. adamı İngiliz ajanı olduğunu bizzat açıklayacaktı.
İngiltere'de güvenlik paranoyası, kamuoyunu terorize eden bir cinayetle yeni bir boyuta taşındı. Nasıl olduğu hâlâ anlaşılamamış olsa da, İngiltere'de çalışan Brezilya vatandaşı Victor Menezes adlı delikanlı, metroda, kafasına defalarca ateş edilerek öldürüldü. Hükûmet özür dilemekle, polis kuvvetlerine sahip çıkmak arasında bir yerde tavır aldı. İngiliz polisi şüphelenilen kişilerin, uyarısız vurulması politikasına devam edeceğini açıkladı. Brezilyalı Katolik kurban örneği, beyaz tenli olmayan herkesin şüpheli konumunda olduğu hissini uyandırdı.
Ağustos
Ağustos sıcaklarıyla birlikte, uluslararası siyaset mönüsünün ara sıcakları da yeniden masaya geldi: İran nükleer faaliyetlerini tekrar başlattığını açıkladı. AB'nin iyi polis politikası yavaş yavaş etkisini yitirmeye başlamıştı. Savunma Bakanı Rumsfeld gerginliğin artmasıyla birlikte, Irak'ta İran'dan gelmiş silahlar bulduklarını, Tahran yönetimininse kendilerine yardımcı olmadığını açıkladı.
11 Eylül olaylarından sonra dünyayı ABD öncülüğünde çok daha sıcak bir yer haline getiren Neo-con grubunun üyelerini uluslararası bürokrasinin üst kademeliren atama furyasının en çok ses getireni, daha önce Birleşmiş Milletler'in gereksiz bir kuruluş olduğunu açıklayan John Bolton'ın ABD'nin BM daimî temsilcisi olmasıydı.
Ağustos'un lezzetli konularından biri olarak bu atama uzun süre Kongre'de bekledi. Bush geleneksel yöntemlerden ümidini kesince, yaz tatilinde çalışmayan Kongre yerine kendisinin kanun hükmünde kararnamesi marifetiyle Bolton'ı BM'ye paraşütle indirdi. İngiltere'de Blair hükümeti, Londra Saldırılarını, şiddeti öven konuşmalar yapan göçmenlerin sınırdışı edilmesi ve 80 günlük gözaltı sürelerini içeren terör yasası teklifleri için baskı aracı olarak kullanmayı tercih etti.
Irak'ta yaz sıcakları nefes aldırmıyordu. Tüm kışı savaşarak ve tatil yaparak geçiren Bush Texas'ın Crawford ilçesindeki çiftliğine çekilip klasik tatillerinden birini daha yapmaya karar verdi. Bir süredir takatini yitirmiş gibi görünen barışçı protestolar birdenbire patlamış ve onu can evinde ya da can çiftliğinde vurmuştu.
Oğlunu Irak'ta kaybetmiş savaş karşıtı aktivist Cindy Sheehan'ın, Bush'la yüz yüze görüşmek üzere çiftliğe gitmesi, propagandanın kırılma noktalarından biri oldu. Sheehan'ın Bush'un gönderdiği "elçileri" geri çevirip yüzyüze görüşmekte ısrarı, savaş karşıtlarının bölgeye destek ziyaretleri gerçekleştirmeye başlaması ve çiftlik çevresinde toplanan "yurtseverlerin" taciz ve yıldırma saldırıları ile birlikte konu uzun süre gündemde kaldı.
Ana akım medya olaya büyükü ilgi gösterdi. Irak'ta demokrasi kurulumu ise ağır aksak devam etmekteydi. Anayasa defalarca ertelendikten sonra meclise sunuldu. Bu sefer taslağın oylanması ertelenmeye başlandı. Irak'ta herşey söylendiği gibi gitmemek üzere yemin etmiş gibiydi.
Ağustos'ta ambargo dönemi gıda karşılığı petrol programında büyük yolsuzluklar yapıldığı, Aralarında Tüpraş'ın bulunduğu Türk şirketlerinin de bu yolsuzluklara bulaşmış olması Irak'ın Türkiye'ye yakınlığını komşulara tekrar hatırlattı.
3 Ekim tarihi yaklaşırken, Türkiye bir politik problemi daha bertaraf etti. Gümrük Birliği Ek Protokolü'nün imzalanmasıyla birlikte, Avrupa Birliği'yle müzakerelerin başlaması önünde engel kalmamış oldu. Öte yanda Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanımadığını da bir deklarasyonla duyuran Hükümet, tansiyon ve heyecanın düşmesine izin vermedi.
Başbakan Erdoğan, Aydınlar Bildirgesi'ni imzalayanlar adına bir grupla başbakanlıkta görüştü. Ardından, Diyarbakır'da sönük geçen bir ziyaret gerçekleştirdi, Kürt sorunu resmen telaffuz edildi. Bulgaristan'da etkili olan yağışlar, son 50 yılda görülmemiş boyutta sele yol açtı.
Kapıkule sınır kapısını su bastı, araç giriş çıkışı durdu. Antalya, Sorgun'da kızılçam ormanlarını kesip yerine golf sahası yapılması için istenen bölgenin tahsise açılması üzerine 160 bin imzalı bir dilekçe Cumhurbaşkanı Sezer'e iletildi. Hükümet bu konuda geri adım atacağının sinyalini verdi.
Küresel ısınmayla kasırgalar arasında doğrudan ilk kanıtlar Ağustos ayında ortaya çıktı. Nature dergisi, dünyanın en büyük buzdağlarından Larsen-B'nin ana buzkaradan kopup gittiğini, Güney Kutbu için havaların binlerce yıldır olmadığı kadar sıcak olduğunu söyledi. Portekiz'de kuraklıkla birleşen orman yangınları kontrolden çıktı 140 bin hektar ormanlık alanda yaşam yok oldu. Ayın asıl olayı ise ABD'yi vuran Katrina Kasırgsı'ydı.
New Orleans şehri fırtına sonucu yıkılan bentler sebebiyle tam anlamıyla haritadan silindi. Amerika ve teknolojinin herşeye muktedir olmadığı anlaşıldı. Küresel ısınma konusu ABD kamuoyu için öncelik halini almaya başladı. Süper devletin, sosyal adaletsizlik ve ırk ayrımcılığı belgeleri ise arşivlerde yerini aldı. Yağmalar ve silahlı çatışmalar yaşandı.
Felaketlerle uğraşan en önemli kuruluş FEMA'nın yönetiminin dost-ahbap çavuş ilişkileriyle doldurulması sonucunda kuruluşun afetle baş etme konusunda yeterli olmadığı birden ortaya çıktı. Bush hükümeti artık iyiden iyiye inişe geçmişti.
İsrail kabinesi Gazze'den çekilme planını bu ay kabul etti. Ariel Şaron'un partisi Likud bu kararla gayrı resmî bir bölünme yaşandı. Parti içi muhalefet, hükümet kararına karşı elinden geleni yaptı. Şaron, Gazze'den çekilmenin İsrail'in geleceği için gerekli olduğunu söyleyerek kendini savundu. Yerleşimler boşaltılmayı reddetti. Sonuna kadar inat eden bazı yerleşimlerin sakinleriyle İsrail askerleri karşı karşıya geldi. Ağustos tarihî bir aydı.
Eylül
Katrina Kasıgrası'nın büyük bir felakete dönüşmesi üzerine, New Orleans tamamen boşaltıldı. Sanayi atıkları ve saçılan petrol sızıntılarıyla tam bir zehir kokteyli haline gelmiş suyun, şehre 26 milyar dolarlık zarar vermesi ve Başkan Bush'un felakete gerektiği gibi müdahele edemedikleri itirafı bile, neo liberal politikaların sonuçları kadar etkili ve hatırda kalıcı olmadı.
Sosyal hizmetleri zayıflatan, "devleti küvetin deliğinden geçecek kadar küçülten" metot iflas etmişti. Katrina Kasırgası sonucu 650'den fazla insan öldüğü, sayısız insanın evsiz kaldığı anlaşıldı. Bush'un popülaritesi tepe taklak gidiyordu.
Ortadoğu'da hareketli bir sonbahar yaşanıyordu. Celal Talabani ABD'yi "Irak devlet başkanı" sıfatıyla ziyaret etti. Ziyaret fantastikti. Irak ve Amerikan liderleri birbirlerinin liderlik vasıflarını göklere çıkardılar. Talabani, Amerikan askerlerinin yabancı müdahaleyi engellemek için Irak'ta bulunduğunu açıkladı.
Bu tarihi buluşmanın yapıldığı gün, belki de aynı saatlerde gerçekleştirilen saldırılarda Irak'ta 150'den fazla insan hayatını kaybetti. Daha sonra, Bağdat'ta intihar eylemi söylentisinin yarattığı panik bin kişinin canını aldı: Barış, huzur, demokrasi ve özgürlüğün dışarıdan getirildiği bu ülkede böylece tarihin görmüş olduğu en büyük tek felaketlerinden biri de "yaşanıveriyor"du.
Ayın sonlarında ABD'yi vuran ikinci kasırga Rita da ağır yıkıma sebebiyet verdi, maddî hasar 10 milyar doların üzerindeydi. Bush'un politikalarına karşı yapılan eylemlerin ABD'de yeniden kitlesel bir hâl almaya başlaması da yine bu ayda oldu. Washington'daki gösterilere resmî rakamlara göre 100 bin, organizatörlere göreyse bunun iki katı insan katıldı.
İsrail'in yeni politikası da Eylül'de somutlaşmaya başladı. İstanbul'un ev sahipliği yaptığı bir toplantıda İsrail'le Pakistan, aralarında diplomatik ilişkileri başlattıklarını açıkladılar. Bu sıralarda, İsrail'in 38 yıldır işgâli altında tuttuğu Gazze, Filistin yönetimine bırakıldı.
Bu, politik piyon olarak bölgeye yerleştirilmiş Yahudi ailelerinin bir çoğu için doğdukları toprakları terk etmek anlamına geliyordu. Zorla tahliye edilen ailelerin protestoları ve Filistinlilerin sevinç gösterileri tarihe not düşüldü. Ariel Şaron, Gazze'yi uluslararası sınır kabul ettiklerini açıkladı.
Linç girişimi furyası Eylül'de de devam etti. 40 otobüslük DEHAP konvoyuna Bilecik, Bozüyük'te saldırı düzenlendi. Mersin, Van, Bilecik derken olaylar toplumu adamakıllı germeye başlamıştı. Tüpraş Rafinerisi, 4 milyar dolara Koç-Shell ortaklığına satıldı. AB - Türkiye ilişkileri ise bayramlıktı. Almanya'da seçimleri Hıristiyan Demokrat Angela Merkel kazandı.
Türkiye'nin üyeliği seçimlerin temel tartışma konuları arasındaydı. Türkiye'nin Kıbrıs deklarasyonu ve daralan zamanın yarattığı gergin atmosfer sorunları 3 Ekim'e kadar devam etti. Osmanlı Ermenileri Konferansı ikinci denemesi İstanbul 4. Asliye Mahkemesi'nin ilginç kararıyla iptal edildi.
Ama, Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılması "durdurulan" 3 günlük konferans sonuç olarak 2 güne sığdırılarak Cemil Çiçek'in yol göstermesiyle Bilgi Üniversitesi'nde gerçekleşti. Konferans, "yumurtacı vatandaş" ve "duyarlı milliyetçi hukukçularla" yeni dönem politikanın habercisi gibiydi.
Son bir kaç ay içinde Paris'te dört kez yaşanan apartman yangınları dizisinin sonuncusu, 14 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Göçmenlerin yaşadığı bu köhne apartmanların ve fakirliğin hali, Paris'in göbeğindeki 3. Dünya'yı gözler önüne seriyordu.
Birleşmiş Milletler'in nispeten kısa tarihindeki en önemli toplantısı, yani "Quo Vadis Dünya?" zirvesi, ABD'nin hem dünyanın hem de kendinin konumunu sabit tutma politikalarıyla geçti. Yüce amaçlar, derin kaygılar, büyük umutlar dile getirildi, ama sonuç tam bir başarısızlık anıtı sayılabilirdi - eğer medyayı ilgilendirebilmek mümkün olabilseydi tabii.
Amerika Birleşik Devletleri dışında kalan diğer dünya ülkelerinin genel memnuniyetsizliği bir kenara not edildi. Çin'de Talim, Japonya'da Nabi tayfunu büyük hasara yol açtı. Ayın son kaymaklı haberi NASA'dan geldi. Kurumun araştırması Kuzey kutbundaki buzulların son 10 yıl içinde gövdesinin üçte birini yitirdiğini, son hesaplamalara göre 80 yıl içinde buralarda hiç buz kalmayabileceğini gösteriyordu.
Ekim
Ekim ayının başına geldiğimizde Türkiye'de hemen her şey 3 Ekim AB Zirvesi'ne göre konuşulur ve konuşlanır olmuştu. "İmtiyazlı ortaklık" tartışmalarıyla geçen zirvenin iklimi genel olarak sertti. Ortaya aniden sürülen Avusturya'nın çıkışları, "imtiyazlı ortaklık" lafları, salonlarda ve kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler, gün boyu süren televizyon yayınları, Türkiye'nin karşı-çıkışları, "sattın"- "hayır satmadım" tartışmaları, bir Demokles kılıcı gibi müzakere masasının üstünde sallanmaya devam eden Ek protokol problemi, Dışişleri Bakanı Gül'ün Esenboğa'da gün boyu motoru çalışır durumda bekleyen uçağı, İngiltere'nin geleneksel "sorun çözücü" olarak son dakika müdahalesi, vb. derken sonuçta Türkiye ile müzakereler resmen başladı.
Zirvenin hemen ardından, iç siyasette, Avrupa Birliği süreci ile ilgili olumlu hava dönmeye başlamıştı. Aynı zirvede, Hırvatistan'ın iç savaşta yaşananlarla ilgili mahkemeye gerekli yardımı yaptığı, Hırvatistan'la da tam üyelik müzakerelerinin başladığı duyuruldu. Savaş hali dahil idam cezasını tamamen kaldıran Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 13. protokolü TBMM'de onaylandı.
Türkiye'de artık yasal idam yoktu... Özelleştirmelere Ekim ayında da devam edildi. Ereğli demir-çelik (ERDEMİR) ihalesini OYAK kazandı. Yaklaşık 3 milyar dolara satılan şirket, yabancı bir şirkete gitmediği için diğer satışların aksine medyada kendine mutlu bir yer buldu. Ofer grubuna satılan Kabataş sahili, nâm-ı diğer Galataport'sa, aksine, tepkilerin doğmasına yol açtı.
Tabii, tepkilerin bir sebebi de şehrin en önemli noktalarından birinde yürütülecek ultra modern projenin kimseye sorulmadan, plânlar dahi gösterilmeden, bir anda ihale edilmesi oldu. Balıkesir Kızıksa'da kuş gribi sonucu tavukların ölmesi, yurt sathında büyük korku yarattı. Bölge karantina altına alındı. Kümes hayvanları öldürüldü.
Bu olay, tehlikenin büyüklüğü ve yakınlığı konusunda kamuoyunu aydınlattı. Ekim ayının, nasıl ve neden karar verildiği şüpheli büyük icraatı Göztepe Parkı'na cami inşa edilmesi projesi oldu. Büyükşehir belediye başkanı Kadir Topbaş, önce olmaz, sonra da olur dedi. Kadıköy'deki nadir yeşil alanlardan biri daha musalla taşına çıkıyordu.
Diyarbakır ve Ağrı'da da kuş gribi görüldü. Kümes hayvanları öldürüldü. Dünyada da kuş gribi pandemiğinin kaçınılmaz olduğu, bunun insani, sosyal ve ekonomik açından muazzam bir felaket yaratabileceği, ABD ve Avrupa Birliği gibi devlerin dahi önünü almakta artık çok kalmış olabileceği uzun boylu konuşuldu. Sonuçta, Asya'da 70 civarında insanın ölümüyle mesele 2005 yılı için kapanmış, ama bir kâbus olarak gelecek yıla devredilmiş görünüyordu.
KKTC'yle ilgili en önemli adımlardan biri yine Ekim'e denk geldi. ABD, Mehmet Ali Talat'ı Washington'a davet etti. Bu açılımın "Kürdistan özerk bölgesi hükümet başkanı" Mesud Barzani'nin Washington'da geleneksel giysileriyle konuk edilmesiyle aynı zamana denk gelmesi de alttan alta tartışıldı.
Van Yüzüncü yıl Üniversitesi rektörü Yücel Aşkın'ın yolsuzluk, tarihi eser kaçakçılığı gibi çeşitli yüz kızartıcı suçları işlediği iddiasıyla tutuklanması ve bu tutukluluk halinin iyiden iyiye uzaması Türkiye'yi cidden çalkaladı. YÖK önderliğinde rektörler, en hafif deyimiyle daha önce görülmemiş bir üslupla bu kararı protesto etti.
Van'a gidip destek ziyaretinde bulunuldu. Aynı günlerde yazar Orhan Pamuk, Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü'nü aldı. Devlet erkânından kimsenin törenlere katılıp, katılmadığı muamma olarak kaldı. Tartışma bir süre devam etti. Ama, Pamuk adıyla ilgili asıl büyük tartışma, bambaşka bir ortamda "az sonra" patlayacaktı. Bu arada, yaz saati uygulaması sona erdi. Saatler 1 saat geri alındı.
Agos Gazetesi yayın yönetmeni Hrant Dink'e "Türklüğü alenen aşağıladığı" gerekçesiyle açılan dava, bir çok yazar, düşünür ve aktivistin bir araya gelmesine yol açtı. Ne kadar demokratikleştiğimize dair tartışma artık hemen her kesimde konuşulur olmuştu.
Ayın son skandali da Malatya Çocuk Yuvası'nda bebek yaşta çocuklara sistemli işkence edildiği haberiydi. Yuva çalışanlarına büyük tepki gösterildi. Ardından bu kişilerin sözleşmeli temizlik işçisi oldukları ve korkunç koşullarda çalıştıkları ortaya çıktı.
Konunun sosyal devlet tartışmasına kaymasıyla kesilmesi bir oldu. İstanbul'a yapılacak yatırımlar ve akut hale gelen çeşitli krizlerle İstanbul, resmî gündeme Ekim Ayı ile birlikte manşetten taşınmaya başladı. Manşete taşınan haberlerden biri de bizzat bu Şehr-i Stanbul'un taşınması, yani evcek, top yekûn Tekirdağ'a nakl-i mekân edilmesi yolundaki resmî proje idi.
Pakistan ve Hindistan'ı etkileyen 7.6 ölçeğindeki deprem çok büyük bir felakete yol açtı. Pakistanlı yetkililer dahi bütün bir neslin kaybedildiğini açıkladı. Ölü sayısı 80 bini aştı. Bölgede 5 milyon insan evsiz kaldı. Evsizlerin soğuktan donarak öldükleri haberleri yıl sonuna kadar eksik olmayacaktı.
Orta Amerika'yı vuran Stan Kasırgası sonucu 1500'ü tek bir köyden olmak üzere binlerce insan kayboldu, 55 bin kişi evsiz kaldı. Amerika'nın yeni büyük kasırgasının adı Wilma'ydı. Wilma, Atlas Okyanusu'nda kaydedilen en hızlı kasırga unvanını aldı. Latin alfabesindeki son harfle başlayan Wilma, Latin alfabesinde harflerin tükenmesini de bu yıla nasip etti.
Fırtına sezonu Grek Alfabesinin Epsilon harfiyle kapandı. Rize'de Gündoğdu beldesinde aşırı yağış sellere yol açtı. En az 6 kişi öldü, 7 köye bir süre ulaşılamadı. Tüm bunlar olurken, dünyanın çatısında, 9 kilometre yükseklikteki Everest zirvesinin tepesindeki buzulların erimeye başlaması sebebiyle 3.7 metre alçaldığı duyuruldu. BM bu yıl 6 milyon insanın açlıktan öldüğünü açıkladı. 2005 tarihin en pahalı felaketlerinin yaşandığı yıl olarak kayda geçti.
Endonezya, Bali Adası'nda bir önceki saldırılardan yaklaşık 3 yıl sonra, dört patlama daha meydana geldi, 26 kişi öldü. Bu arada işgâl altındaki Irak'ta dramatik açıklamalar yapılmaktaydı.
Celal Talabani, işgâl kuvvetlerinin kalmasını istediğini, işgâl bittikten sonraysa, İngiltere ve ABD kalıcı üslerinin ülkesinde olmasının çıkarlarına olacağını söyledi. Çıkarın kime ait olduğu kolay kolay anlaşılamıyordu.
Irak kalıcı anayasası, kendisinin oylanacağı referandumdan bir-iki gün önce bitirildi. Kimsenin görmediği bir anayasa, "demokratik Irak'ta" oylamaya sunuldu. Referandumun ardından anayasada değişiklik yapılacağı konusunda anlaşan gruplar, bu salvoyu da böyle atlattılar.
Telafer'de 30 kişi daha intihar saldırısında öldü. Yeşil Bölge'de gerçekleşen saldırılar da bir o kadar can aldı. Ekim ayında Saddam Hüseyin hâkim karşısına çıkarıldı. Davadan çok, mahkemenin meşruiyeti ve âdil olup olmayacağı tartışıldı.
İlk duruşmanın ardından Saddam'ın avukatlarından biri kaçırılarak öldürüldü. Avukatlar can güvenliği sebebiyle davayı boykot etme kararı aldılar. Anayasa Sünni eyaletlerden hayır oyu çıkmasına rağmen kabul edildi. Sonuçların biraz modifiye edildiği konuşuldu. Komşular, hâlâ ve sürekli "uyarılıyordu".
Kasım
Kasım Ayında işler başkan Bush ve şürekâsı için kötüye gitmeye devam etti. Yüksek Mahkeme üyeliğine teklif ettiği aday, yani kendi hukuk danışmanı, sağcı muhafazakâr avukat hanım kabul görmedi. Bush da onun yerine aşırı sağcı, muhafazakar hukukçu Samuel Alito'yu mahkemeye atadı.
Ama asıl hukuk olayı CIA'in Polonya ve Romanya'da gizli hapishaneleri olduğu iddialarıyla başladı. Washington Post'ta çıkan diğer işkencehaneler ise globalleşen yeni politikayı özetliyordu. Gizli cezaevleri ve işkence uçakları konusu gittikçe büyüyordu, ABD'nin insan haklarını ihlâl eden politikalarına karşı sessiz kabul, zamanını doldurmuştu.
Pentagon savunmaya geçerek, "her türlü fizikî ve psikolojik işkencenin yasaklandığını" duyurdu.
Irak-Suriye sınırında hava saldırıları eşliğinde düzenlenen "terörist avı" operasyonları Kasım'da yüze yakın ölümle sonuçlandı. Ürdün'ün başkenti Amman'da 3 büyük otelde gerçekleşen bombalı saldırılarda en az 60 kişi öldü.
İyi şeyler de oluyordu tabii; mesela İngiltere'de tepki toplayan hipergüvenlik terörle mücadele yasası geri çekildi. ABD, Küba'ya 44 yıldır uyguladığı ambargo politikasını durdurmasını isteyen 182 imzalı BM belgesini, 13. kez yok saydı. Rice, Suriye'yi BM kararlarına uyması konusunda uyardı.
Cenevre Sözleşmesi'ne göre kimyasal silah olan beyaz fosforun Irak'ta kullanıldığı bilgisinin üst düzey komutanlarca teyit edilmesi, hatta savunulması, söylenecek her şeyi anlamsız kılıyordu.
Arjantin'in Mar del Plata'da düzenlenen ve tüm Amerika ülkelerinin katıldığı Amerikalar Zirvesi 2005, ABD'nin "serbest ticaret bölgesi" teklifinin sürpriz reddi ve Bush'un neoliberal politikalarını protesto ile geçti. Bir zamanlar "arka bahçesi" diye nitelenmesi adet olan bölgede ABD'ye karşı neredeyse fillî tecrit uygulanmaktaydı.
Kasım başında ABD'nin başını çektiği iklim değişikliğini teknolojiyle çözme taraftarı ülkeler Nisan ayında kurdukları birliğin ilk toplantısını Londra'da gerçekleştirdi. Olası bir teknoloji olmadığı parantez içi kararı dışında bir karara varılmadığı açıklandı.
Grubun üyelerinden Çin'de petro kimya tesislerinde gerçekleşen bir kazanın ardından korkunç boyutlarda bir çevre felaketi yaşandı. Bölgede sular içilemez hale geldi. Science dergisi ise yerkürenin karbon seviyelerinin son 650 bin yıldır olmadığı kadar yükseldiği haberini veriyordu.
Ayın sonunda Kyoto-sonrası süreci konuşmak üzere Montreal'de toplanan dünya ülkeleri, daha sonra yine konuşmak üzere ayrılma kararı aldı.
Pervez Müşerref, Pakistan'da büyük deprem sonrası vaat edilen yardımın sadece dörtte birinin hayata geçtiğini söyleyerek, dünyayı ikiyüzlülükle suçladı. Ayın sonunda Pakistan'da yüzlerce çocuk soğuk sebebiyle zatürreeydi.
Kuş Gribi ile ilgili uluslararası zirvede dünyada yeterli aşı bulunmadığı ve virüsün insanlar arasında yayılmasının kaçınılmaz olduğu sonucu çıktı. Bir ay kalmadan çıkacak bir diğer sonuç da, etkili olduğu bilinen neredeyse tek ilacın da, virüsün direnişinin artması sonucu, artık pek işe yaramadığı idi.
Kasım'da İsrail iç politikası, İsrail-Filistin sorununun önüne geçti. İsrail'de koalisyon ortağı konumundaki İşçi Partisi'nin güvercin-şahin lideri, deneyimli politikacı Şimon Peres genel başkanlık seçimlerini sürpriz bir şekilde kaybetti. Eski sendika lideri Amir Peretz barış için bir umut olarak karşılandı.
Peretz, Likud'la koalisyonun sona erdiğini açıkladı. Fransa'da sosyal adalet sistemi reformuyla birlikte iyice kenara itilen, aylardır köhne apartmanlarda çıkan yangınlarda ölen, ırkçılığa maruz kalmış getto çocuklarının beklenmesi akla uygun isyanı Fransa'yı birbirine kattı.
2 gencin polisten kaçarken saklandıkları trafoda ölmesinin ardından başlayan isyan kısa sürede tüm ülkeyi sardı. Sokağa çıkma yasağı ve olağanüstü hâl ilan edildi. 20 gece boyunca binlerce araba yakıldı, polisle çatışmalar yaşandı. Sorun, terörle mücadele yasalarını sıkılaştırmanın yanında bazı pozitif ayrımcılık yasaları çıkarılarak çözümlenmiş hissi uyandırdı.
Hırant Dink'in davası, bilirkişi raporunun vardığı kanının aksine, mahkûmiyetle sonuçlandı. Dink davası ısınan ortamın yakında kaynayacağının işareti gibiydi. Hakkari, Şemdinli'de Umut Kitapevi'ne atılan bomba iki kişiyi öldürdü.
Bombayı attığı iddiasıyla esnaf ve yoldan geçenlerce yakalanan kişiler Jandarma ve itirafçı çıktı. Araçta daha önce bombalanmış yerlere ait haritalar, silahlar, dava dosyaları bulundu.
Araç Jandarma'ya kayıtlıydı. Olay yerine keşif için gelen savcının üzerine bir uzman çavuş ateş açtı. Bombalamanın derin devlet işi olduğu milletvekillerince dile getirilir oldu. Olayın ardından zanlılar "güvenli bir yere nakledildi." Durumun çok karmaşık bir hâl almaya başladığı seziliyordu.
Davaya Hakkari Jandarma il komutan tarafından savcının da içinde bulunduğu askerî helikopterle ilçeye getirilen emekli subay Mehmet Göçmen'in savunmayı üstlenmiş olması üzerine çok konuşuldu. Olayların ardından yapılan, ölümlü, protesto gösterilerinde polisin halkın üzerine ateş açtığı iddia edildi. Davanın, ağır ceza mahkemesinde devamına karar verildi.
Aynı günlerde sonuçlanan Yüksekova Çetesi davası, son sanıkların da beraatleri sonucu kapandı. Başbakan Erdoğan, resmî Danimarka gezisi sonunda Roj TV'nin salonda olduğu gerekçesiyle basın toplantısına katılmadı. "Kürt sorunu" gündemi iyice etkisi altına almaya başlamıştı.
Üst kimlik - alt kimlik meseleleri, bilimsel temelden bağımsız, uçan bir siyasî balon olarak tartışılmaya başlandı. CIA'nın işkence uçaklarının sık sık Türkiye'ye de indikleri anlaşıldı. Konu sabırla geçiştirildi. "İsviçre maçı" adıyla anılan, profesyonel futbolcuların katıldığı, çelme-dayak-saldırı olayları da ayın en çok konuşulanları arasındaydı.
Türkiye Futbol Federasyonu'na, antrenör ve oyunculardan bazılarına cezalar gelmesi bekleniyor, ama bu bekleyiş 2006'ya kalıyordu. Ankara'da 6 Kasım'da YÖK'ü protesto eden öğrencilerden 39'u gözaltına alındı. Daha sonra 20'si örgüte üye oldukları gerekçesiyle tutuklandı. 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde Ankara'da protesto yürüyüşü yapmak isteyen öğretmenler de gazlı, coplu "toplumsal çerçeve" içine çekildiler. Hükümetin dayak yiyenlerin öğretmen olmadığı iddiaları kafaları karıştırdıysa da, hemen ertesi gün, dayak yiyen öğretmenlerin, sargı ve öğretmen kimlikleriyle haberlere çıkması tartışmanın kısa sürmesine yol açtı.
Yücel Aşkın'la birlikte usulsüzlükten cezaevinde bulunan Van Üniversitesi genel sekreter yardımcısı Enver Arpalı, beş aydır mahkemesiz tutulduğu koğuşunda intihar etti. Malatya'da lağım sularının karıştığı şehir suyu bütün şehri ishal etti. Hastanelerde yer kalmadı...
Aralık
Aralık ayının, belki de yılın en önemli haberinin küresel ısınmayla ilgili olması şaşırtıcı değildi. Kuzey ülkelerinin ılıman bir iklim yaşamasına izin veren, Gulf Stream sıcak su akıntısının, buzulların erimesi sonucu kesilmeye başladığı, gücünün %30'unu kaybettiği haberi herkesin yüzünde donan bir ifade yarattı. Montreal'de Kyoto Protokolü'nün uygulanışıyla ilgili çerçeve kabul gördü. ABD yönetimi, ekonomisini mahveder diye karşı çıktığı, ama ilerletilmesinde başkalarının işine de karışmayacağını açıkladığı Kyoto'yu sabote etme çabasını canını dişine takarak sürdürdü.
Sonunda görüşmelerden çekileceğini açıkladı, sonra bütün dünya ülkeleri karşısında yalnız kalınca geri döndü, buna çevreciler çok sevindi, ama Kyoto sonrası konusunda sadece yeni görüşmelere gidilmesi kararından başka dişe dokunur bir şey çıkmadığı da bir gerçekti.
Küresel ısınmayı bilimsel kanıtlarıyla ilk dile getiren insan olma niteliğini de üzerinde taşıyan, NASA Goddard Enstitüsü Müdürü James Hansen, "500 bin yıldır karşılaşmadığımız iklim koşullarıyla karşılaşmak istemiyorsak, sera gazlarını kesmek için 10 yılımız ve 1 derec