"Türkiye'de Ülke İçinde Yerinden Edilme Sorunu: Tespitler ve Çözüm Önerileri" başlıklı rapora göre, en büyük sorun işsizlik ve yoksulluk.
Çocuk emeği istismarı yaygın. Kent merkezlerinde, yerinden edilmiş aileler çocuklarını ya "selpağa gönderiyor" ya da atölyelerde çalıştırıyor. Çocuklar eğitim haklarını kullanamıyor; gençlerin birincil talebi eğitim-öğretim fırsatlarının artması.
Doğu'da erkek egemen aile yapısı nedeniyle, kadınlar ruhsal sorunlarını dile getiremiyor. Kadınlar ve genç kızlar, aile geçimine katkıyla, ailedeki erkeklerin baskısı arasında sıkışıyor.
Yerinden edilme, köy boşaltmadan çok daha büyük
TESEV Araştırma ve İzleme Grubu, Diyarbakır, Batman, İstanbul ve Hakkari'de yaklaşık 60 görüşmeyle bir alan araştırması yaptı. Rapor, "Ülkemizde yaşanan yerinden edilme olgusu, belirli sayıdaki köy ve mezranın boşaltılmasından daha yaygın ve daha geniş kapsamlı bir olgudur" diyor.
Görüşülen kişiler, zorunlu göçün nedenlerini şöyle anlatıyor:
* Hane temsilcilerinin çoğunluğu, köylerinin güvenlik güçleri tarafından, bir neden gösterilmeden ya da korucu olmayı kabul etmedikleri gerekçesiyle tamamen boşaltıldığını anlatıyor.
* Bir kısmı ise, "ekmek" istemek için zaman zaman köylerine gelen PKK üyeleri ile PKK'ya yardım etmemeleri konusunda ısrar eden güvenlik güçleri arasında kaldıklarını ve bu durumun yarattığı güvenlik kaygısı yüzünden köylerinden ayrıldıklarını söylüyor.
* Bazıları, köyleri tamamen boşaltılmamış olmakla birlikte, çatışmalar yüzünden iki ateş arasında kaldıklarını, bu esnada bazı evlerin yıkıldığını veya yandığını, can güvenliği kaygısıyla bazı ailelerin köylerini terk ettiklerini belirtiyor.
* Bazı kişiler, güvenlik güçlerinin ya da PKK'nin, karşı tarafı destekledikleri gerekçesiyle kendi ailelerini hedefleyen eylemlerde bulunduklarını (yaralama, dayak, eve ateş açmak veya ateşe vermek gibi), bu yüzden köylerinden kaçmak zorunda kaldıklarını ifade ediyor.
* Birkaç kişi ise, doğrudan bir eyleme maruz kalmadıkları ve köyleri boşaltılmadığı halde, çevre köylerin boşalmış olduğu ve çatışmaların sürdüğü bir ortamda, tarlalarını süremez veya hayvanlarını otlatamaz hale geldiklerini ve bu yüzden il veya ilçe merkezlerine göç ettiklerini anlatıyor.
Çocukları "selpağa göndermek"
Batman, Diyarbakır, İstanbul ve Hakkari'de görüşülen terinden edilmiş kişilerin en büyük temel ve ortak sorunu, işsizlik ve yoksulluk. Diyarbakır, Hakkâri ve Batman'da yetişkin erkek nüfusun büyük bölümü işsiz. Çalışanların çoğunun da düzenli bir gelir kaynağı yok.
İstanbul'da ise, kentin çeperindeki sanayi bölgelerinde yaşayan yerinden edilmiş haneleri, birden çok üyelerini atölyelerde çalıştırıyor. Kent merkezindeki eski semtlerde yaşayan ailelerin durumu çok daha kötü.
Kadınların, gençlerin ve çocukların kayıt dışı ekonomi aracılığıyla aile bütçesine katkısı ön plana çıkıyor. Araştırmada konuşulan ailelerin büyük çoğunluğunda hiçbir üyenin sosyal güvencesi yok.
İstanbul'un merkezi eski semtlerinde yerinden edilmiş ailelerin en önemli geçim kaynaklarından birisi küçük çocuklarını "selpağa göndermek"ken, sanayi bölgelerinde yaşayan ailelerin çocukları, küçük yaşlardan itibaren konfeksiyon atölyelerinde çalışmak zorunda kalıyor.
Çocuk emeği istismarı nedeniyle, çocuklar eğitim ve diğer haklarından yararlanamıyor. Araştırmada görüşülen aileler, geldikleri kentlerde geçim sorunları yüzünden, çocuklarını istedikleri halde okutamıyorlar.
İstanbul'da görüşülen yerinden edilmiş gençlerin öne çıkan talebiyse, eğitim ve öğretim fırsatları yaratılması.
Özellikle sokakta çalışan çocuklar, madde kullanımı, fiziksel ve cinsel istismar, suça sürüklenme ve ruhsal ve bedensel hastalıklar gibi çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalıyorlar.
Rapor, yetkililer ve medya organlarının suç işleyen ve madde bağımlısı olan çocuklarla Güneydoğu'dan göçü zaman zaman özdeşleştirdiğini söylüyor ve uyarıyor:
"Büyük kentlerde yaşayan ve birçoğu zorunlu göç mağduru olan genç insanların, suç oranlarının artmasına gerekçe aranırken bir hedef haline getirilmesi olasılığının da, toplumsal barışın tesisi önünde ciddi bir tehdit oluşturabileceğinin altını çizmek istiyoruz."
Travma sonrası stres bozukluğu yaygın
Rapor, yoksulluk ve buna bağlı olarak kötü ortamlarda kayıt dışı çalışmanın, sosyal güvencesizlik ve barınma sorunlarının, ruhsal ve diğer sağlık sorunlarının ortaya çıkmasını kolaylaştırdığını söylüyor:
"Evlerini ziyaret ettiğimiz ailelerin birçoğunun konutları sağlıksız ve yetersizdi. Kalabalık haneler, küçük mekanlarda, bir arada yaşıyordu.
"Kötü ve yetersiz beslenme, özellikle çocukların boy ve ağırlıklarına yansımış gözüküyor."
Rapor, kentte yaşayan yerinden edilmiş kişilerin sağlık kuruluş ve hizmetlerinden yeteri kadar yararlanamadığına dikkat çekiyor.
Yerinden edilmiş kişilerde ruhsal sorunlar, önemli boyutta.
Genel kent nüfusuna göre daha fazla travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon, somatizasyon, yas, yoğun kaygı ve umutsuzluğa rastlanıyor.
Gözlemlere göre, yerinden edilmiş kişiler, güvensiz, ümitsiz, öfkeli, kuşkucu, çekingen ve içe kapalı bir davranış kalıbı geliştirmiş durumda.
Rapor, bu durumu, göçmenlerin yaşamlarının tehdit altında olduğu bir ortam içinde bulunmuş olmalarına, yaşadıkları travmalara, işlerini kaybetmelerine, ekonomik durumlarının kötüleşmesine, toplumsal yaşamlarının bozulmasına, istemedikleri bir göçe zorlanmalarına, göç sonrası kötü koşullarda yaşamak zorunda kalmalarına ve toplumsal desteklerini kaybetmelerine bağlıyor.
Rapor, bu sorunların yıllarca sürebileceğini, çalışma ve verimliliği azaltabileceğini, kişiler arası ilişkileri ve aile yapısını etkileyebileceğini ve beraberinde şiddet olaylarını, madde kullanım bozukluklarını getirebileceğine dikkat çekiyor.
"Kuşku ve şüphe ortamı"
Rapor, Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasının Doğu ve Güneydoğu'da bıraktığı izlerin silinmediğini vurguluyor:
"OHAL'in en ağır faturası, devlet ile bölge halkı arasındaki güven eksikliği ve yerinden edilmiş kişilerin kendilerini 'devletin vatandaşı' olarak hissedememeleri."
Raporda "Devlet görevlilerinin vatandaşı her an PKK'ya destek vermeye hazır" olarak algıladığına dair bir örnek de yer alıyor:
"Geri dönüşün yaşandığı Batman'ın bir köyüne yaptığımız ziyarete 'güvenliğimizi sağlamak' gerekçesiyle eşlik eden güvenlik görevlilerinin konuştuğumuz köylülerin isimlerini almaları ve köyü video kamerayla görüntülemeleri, bu algılamanın somut bir göstergesi.
"Bu güvensizlik hissi, tek taraflı değil. PKK ve devlet güçleri arasında kalmış olan ve en mağdur kesimi oluşturanlar, devletin kendilerine 'yetim evlat' muamelesi yaptığına inanıyor."
Ülkenin en dezavantajlıları, Doğu'daki yerinden edilmişler
Doğu ve Güneydoğu Anadolu, toplum sağlığı ölçütleri açısından Türkiye'nin en kötü değerlerine sahip bölgesi.
Rapor, şağlık şartlarının, bölgedeki il merkezlerine yapılan ani göç sonrasında, Diyarbakır, Batman, Hakkari ve Van gibi şehirlerdeki sağlık hizmetleri ve kentsel altyapının zayıf olması nedeniyle, iyice ağırlaşmış durumda olduğunu söylüyor.
Araştırmacıların Batman ve Diyarbakır'da görüştüğü sağlık sektörü temsilcileri, tifo, kolera ve bağırsak enfeksiyonları gibi salgın hastalık vakalarının 1990'ların ortalarında ciddi boyutlara ulaştığını, ayrıca bölge genelinde yenidoğan ölüm oranının da yükseldiğini belirtiyor.
Sağlık hizmetlerinden yararlanmak konusunda bir adaletsizlik var. Bu durum, bölgede yaşayan insanları ülkenin en dezavantajlı vatandaşları konumuna getiriyor.
Görüşülen kişilerin önemli ve çok sayıda sağlık sorunları olmakla birlikte, bu sorunlar için başvurabilecekleri kaynaklar çok sınırlı ya da sosyal güvence eksikliği nedeniyle başvuramıyorlar. Özellikle ruh sağlığı sorunlarında çoğunlukla hiçbir şey yapılamıyor ya da geleneksel bazı yöntem ve şifacılara başvuruluyor.
Rapor, "mevcut ruhsal sorunların bölge halkının önemli bir bölümünde yıllarca süreceğini öngörebiliriz" diyor.
Kadınlar ruhsal sorunlarını dile getiremiyor
"Kuşku ve şüphe ortamı"nın sorunları daha da ağırlaştırdığını vurgulayan rapor, insanların, yaşadıkları olayları ve bu olayların kendilerinde bıraktığı etkileri, karşılarındaki bir hekim veya psikolog bile olsa, tanımadıkları kişilere anlatmayı istemediğine dikkat çekiyor.
Raporun bölgeyle ilgili saptamaları şöyle:
* Bölgedeki geleneksel erkek egemen aile yapısı nedeniyle, özellikle kadınların ruhsal sorunlarını dile getirmeleri güçleşiyor.
* Bu durum, uzun süre geçmeyen vücut ve baş ağrıları gibi yakınmalara yol açıyor.
* Çocukların sorunları, örneğin altını ıslatma gibi konular, "farkındalık eksikliği" ve sosyoekonomik güçlükler nedeniyle kendi haline bırakılıyor.
* Erkeklerin göç sonucu ailenin geçimini sağlayamaz hale gelmeleri yüzünden, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin sarsılması, erkekler ve kadınlar arasında çatışmaya sebebiyet verebiliyor.
* Kadınlar ve genç kızlar, bir yandan yeni ortamda aile geçimine katkıda bulunmak zorunda kalmaları, bir yandan da eşlerinin, babalarının ve ağabeylerin geleneksel davranış kalıplarına uymaları yönünde artan baskısı arasında sıkışarak, yeni ruhsal sıkıntılar yaşamaya başlıyorlar.
* Bölge halkında gözlenen en önemli sorunlardan birisi de, özgüven eksikliği ve edilgenlik.
Rapor, bölgede yaşanan durumun "afet durumu" olduğunu vurguluyor:
"Afetler ya da 'Olağandışı Durumlar'ın (ODD) temel özelliği, etkilenen kişilerin gereksinimleri ile sağlık alanındaki insan gücü kaynağı ve kapasitesi arasında ani ve beklenmeyen dengesizlikler olmasıdır.
"Gereksinimlerin ne ölçüde karşılanabileceği, ODD'nin oluş şekli, yaygınlığı, olağan dönemdeki sağlık göstergeleri, sağlık kaynakları ve beraberinde gelişebilecek diğer sağlık sorunlarıyla doğrudan ilişkilidir. Bununla birlikte, sağlık hizmeti sunabilmek için gereken destek ve güvenlik ortamının yokluğu da, gereksinimlerin karşılanmasını olumsuz olarak etkiler. Maalesef, tüm bu olumsuz koşullar bölgede mevcuttur." (TK)