Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'yla (TESEV) Norveç Mülteci Konseyi'nin (NRC) Ülke İçinde Yerinden Olma İzleme Merkezi'nin (IDMC) raporu, "Güvensizlik Mirasını Aşmak: Devlet ile Yerinden Edilmiş Kişiler Arasında Mutabakata Doğru" bu konudaki sorunları ortaya koyuyor, atılması gereken adımları öneriyor.
Bu rapor, bir anlamda, Türkiye'nin zorunlu göç alanındaki "ilerleme raporu".
TESEV Ülke İçinde Yerinden Edilme Araştırma ve İzleme Grubu'nun üyeleri Dilek Kurban, Ayşe Betül Çelik ve Deniz Yükseker tarafından kaleme alınan rapor, Birleşmiş Milletler (BM) Ülke İçinde Yerinden Olmuş Kişiler Özel Temsilcisi Francis Deng'in Türkiye'ye 2002'de yaptığı ziyaretin sonrasında hazırladığı raporda yer alan hükümete yönelik bir dizi tavsiyenin yerine getirilmesinde kat edilen ilerlemeyi değerlendiriyor.
Yazarlar, raporda, Deng'in yedi maddelik tavsiyelerine, çok önemli buldukları sekizinci başlığı da ekledi: "Toplumsal Mutabakat".
Raporun yazarlarından Dilek Kurban'la raporu, ÜYE kişilerin durumunu ve hükümetin politikalarını konuştuk.
Raporda, Türkiye Hükümeti'ne yönelik şu tavsiyeler yer alıyor:
* Yerinden edilme sorununun çözülmesine yönelik politikaların oluşturulması ve uygulanması sürecine sivil toplumun dâhil edilmesi;
* Hükümetin yerinden edilmiş kişilere ilişkin Hacettepe Üniversitesi'ne yaptırdığı anket çalışmasının bulgularının kamuoyu ile paylaşılması;
* PKK militanlarının ve köy korucularının silahsızlandırılması ve topluma yeniden kazandırılması;
* Kentlerde yaşayan yerinden edilmiş nüfusun ihtiyaçlarına yönelik projeler geliştirilmesi;
* Geri dönüşlerin yapıldığı alanlarda güvenliğin sağlanması;
* Tazminat yasasının etkin olarak uygulanması ve uygulamada birliğin sağlanması.
Kurban: Hükümet ilk kez yerinden edilme sorununun varlığını kabul etti
Kurban, son bir yılda hükümetin iki olumlu adım attığını, ama bunların yetersiz olduğunu söylüyor.
Çerçeve metin: Olumlu adımlardan ilki Bakanlar Kurulu'nun 17 Ağustos 2005 tarihli, prensip kararlarından oluşan çerçeve belgesi. "Yerinden Olmuş Kişiler Sorunu ile Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesine Yönelik Tedbirler" başlıklı bu metin Resmi Gazete'de yayınlanmadı; ancak Mart 2006'da İçişleri Bakanlığı'nın İnternet sitesinde yayınlandı.
Kurban, bu metinle, Türkiye'nin ilk kez yerinden edilme sorununun varlığını, Birleşmiş Milletler'in ÜYE'lerle ilgili Yol Gösterici İlkeleri'ndeki tanımı kabul ettiğini, ancak sivil toplum örgütlerinin (STK) katılımına olanak tanınmayan bu metnin bir strateji belgesi olmadığını, sınırlı bir adım olduğunu söylüyor.
UNDP'yle protokol: Kurban'ın dikkat çektiği ikinci olumlu adım da, Dışişleri Bakanlığı'yla BM Kalkınma Programı (UNDP) arasında imzalanan protokol. UNDP'nin sürece daha çok müdahil olmasını öngören, hükümete destek Bu protokol, henüz yürürlüğe girmiş değil, ancak UNDP STK'lere ve "terör ve terörle mücadeleden doğan zararlar" için kurulan tespit komisyonlarına BM Yol Gösterici İlkeleri'yle ilgili eğitim vermeye başladı. İlk eğitimler, haziran ayında Mersin'de gerçekleştirildi.
Protokole göre, UNDP danışmanlık yapmanın yanı sıra, Hacettepe Üniversitesi'nin yerinden edilmiş kişilerle ilgili istatistiki verileri topladığı araştırmasını destekliyor.
Geri dönüş veya toplumsal entegrasyon için pilot proje yeri olarak Van seçilmiş durumda. UNDP, BM'nin Yol Gösterici İlkeleri'nin tanıtılmasında da destek veriyor.
"Türkiye'de Yerinden Edilmiş Kişiler Programının Geliştirilmesine Destek" adlı bu protokolün bir an önce onaylanması gerektiğini söylüyor Kurban.
"İçişleri'nde yerinden edilmeyle ilgili özel bir kurum olmalı"
Fakat, olumsuzluklar varlığını korumak bir yana, artıyor.
Kurban'a göre, Bakanlar Kurulu'nun Çerçeve Metni'nin yeterince duyurulmamış olması, STK'lerin sürecin dışında bırakılması önemli bir olumsuzluk.
Kurban, "Bu metin vakit kaybetmeden yaygın olarak dağıtılmalı" diyor.
"STK'lerle sistemli olarak çalışılmalı. İçişleri Bakanlığı bünyesinde ÜYE konusunda özel bir kurul oluşturulmalı. Şu an bu konuyla iki ayrı kurum ilgileniyor. İller İdaresi tazminatla, Strateji Geliştirme Başkanlığı da politikalarla ilgileniyor. Oysa yetkili tek bir kurum, bütün politikadan sorumlu olmalı. Bir de şeffaf ve hesap verebilir bir bütçe gerek."
Devlet iki yıldır istatistiki araştırma yapıyor, sonuçlar hâlâ açıklanmadı
BM Temsilcisi Deng'in tavsiyelerinden biri de, ÜYE'lerin sayısını, bulundukları yerleri, içinde oldukları koşulları, ihtiyaçlarını, geri dönüşleri ve yeni yerlere yerleşmeleri net olarak ortaya koyacak bir araştırmanın yapılmış olmasıydı.
Devlet Planlama Teşkilatı'nın verdiği görevle, Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Nüfus Araştırmaları Enstitüsü, 2004'te bu konuda çalışmaya çalışma başlatıldı. Hükümetin finanse ettiği, UNDP'nin izlediği bu çalışma için "Eşi benzeri yok" diyor.
"Hem niteliksel, hem niceliksel bir çalışma. Nerede, kaç kişi, ne koşullarda sorularının yanıtlarını arıyor."
Ama bu araştırmanın sonuçları hâlâ açıklanmış değil. "Aslında çalışmanın Şubat 2006'da tamamlanması öngörülüyordu" diyor Kurban.
"23 Şubat 2006'da Ankara'da, BM temsilcisinin de bulunduğu bir toplantıda HÜ bir sunum yaptı. Saha çalışmasının Kasım 2005'te bittiğini öğrendik. Ön bulguların açıklanmasını bekliyorduk, ama açıklanmadı. DPT haziranda sonuçları UNDP'ye teslim etmeliydi Temmuz 2006'ya geldik, hâlâ sonuç yok."
Kurban, bu rapor bir an önce kamuoyuna açıklanması, ham bulguların da ivedilikle paylaşılması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: "Hâlâ açıklanmaması endişe verici."
Yerinden edilme üzerine çalışan akademisyenin özgürlükleri kısıtlandı
Bu araştırmayla ilgili bir başka "endişe verici" durum da, çalışmada görevli HÜ'den Turgay Ünalan'ın aynı zamanda TESEV'in "Zorunlu Göçle Yüzleşmek" kitabıyla ilgili de çalıştığı gerekçesiyle görevinden uzaklaştırılması ve hakkında soruşturma açılması.
Üniversite, Ünalan'ın TESEV çalışmasında yer alamk için izin almadığını ve iki çalışma arasında bilgi sızdırdığını iddia ediyor, ama Kurban "İki iddia da gerçeği yansıtmıyor. Yerinden edilme üzerinde çalışanların akademik özgürlükleri kısıtlanmamalı" diyor.
Koruculuk kaldırılacağına, kalıcılaştırılıyor
BM Temsilcisi'nin tavsiyelerinden biri de, koruculuk sisteminin kaldırılması, kaldırılıncaya kadar da korucuların silahsızlandırılması. Ancak eğilim bunun tam tersi yönde.
Akanlar Kurulu'nun 2000'deki kararıyla geçici köy korucusu alımı durduruldu. Ancak, gönüllü köy korucusu alımı sürüyor. Örneğin, Batman Sason'da.
Kurban, "Bu bir an önce durmalı, koruculuğun kalkması için adım atılmalı" diyor.
Hükümet koruculuğun kaldırılması yerine, kalıcılaştırma niteliğinde adımlar atıyor. Özellikle de koruculara ayrıcalıklı sosyal güvence sağlayacak yapılar gibi. Haziran sonundaki haberler göre, "koruculuk sisteminin daha çekici hale getirilmesi ve aksayan yönlerinin giderilmesi" amacıyla, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri ve Maliye Bakanlıkları arasında yapılan görüşmelerde, koruculara "prim ödemesiz emeklilik hakkı" verilmesi konusunda anlaşmaya varıldı.
Mayın risk eğitimi programı Kürtçe ve Türkçe yapılmalı
Kurban, Bakanlar Kurulu'nun Çerçeve Metni'nde, mayınların temizlenmesi için bir taahhüt olduğunu, ancak herhangi bir tarih verilmediğine dikkat çekiyor. Ayrıca metin yalnızca PKK'nin döşediği mayınlarla ilgili sorunlardan söz ediyor.
Türkiye taraf olduğu Ottowa Sözleşmesi'ne göre,2014'e kadar mayınlarını temizlemek zorunda.
Kurban, olumsuzlukları şöyle sıralıyor:
"Mayın hâlâ istatistikleri net değil. Sivillerin mayınla ilgili farkındalıklarını artıracak merkezi bir çalışma yapılmış değil. Mayın temizlemesi yapılmadan, mayınlı bölgeler çevrelenip görsel uyarılar, eğitim olmadan geri dönüş çok tehlikeli olacak.
"Mayın risk eğitimi programı, mutlaka Türkçe ve Kürtçe yapılmalı."
Hükümetin bu işin altından tek başına kalkamayacağını vurgulayan Kurban, her aşamada STK'lerle ve uluslararası toplumla işbirliği gerektiğini belirtiyor.
Kentlerde yaşayan yerinden edilmişlerle ilgili kapsamlı program gerek
Kurban, kentlerde yaşayan yerinden edilmiş kişilerle ilgiliyse hiçbir adım atılmamış olduğunun altını çiziyor.
"Hükümet UNDP ve STK'lerle işbirliği yaparak bu kişiler için acil program üretmeli. Beceri eğitimi, okur yazarlık, istihdam programları çok önemli. Özellikle kadın ve çocuklar için."
Güvenlik geri dönüşe engel
BM Temsilcisi'nin tavsiyelerinden biri de, köylerine geri dönmek isteyenler için kaynak ayrılması ve politika geliştirilmesi ve bu konuda ayrımcılık yapılmaması.
Kurban, "Hacettepe Üniversitesi'nin araştırmasından çıkacak bulgular bu süreçte kullanılmalı" diyor. Saptamalarına göre, güvenlik güçlerinin genel olarak geri dönüşleri "güvenlik gerekçesiyle" engellemediklerini söyleyen Kurban, "ancak son 2 yıl içinde PKK saldırıları ve askeri operasyonlar artıyor. Gerileme olabilir" diyor.
"İnsanlar çatışmalar nedeniyle dönmek istemeyebilirler. Yeni bir göç de başlayabilir. Güvenlik geri dönüşte çok önemli bir engel."
Hükümet Köye Dönüş Programı kapsamında inşaat malzemesi gibi ayni yardımlar veriyor. Ancak bu yardımlar çok yetersiz Kurban'a göre.
"İnsanlar hep ceplerinden harcama yapmak zorunda kalıyor. Altyapı harcamaları da yetersiz. Okul, sağlık ocağı gibi hizmetler de eksik veya yok. Bunlar da büyük engel oluşturuyor."
Hükümet tazminat yasasının sahiplenmeli
2004'te "Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yasa"nın çıkmasının önemli olduğunu söyleyen Kurban, "ama büyük sorunlar var" diyor.
"En önemlisi, hükümet hâlâ bu yasayı sahiplenmiş değil. Yerelde yasayı uygulayan kamu görevlileri açısından bu çok önemli. Siyasi irade beyanı, bu görevlileri teşvik eder, direnenlerin de direncini kırar.
"Hükümet henüz yasanın nasıl uygulanması gerektiğiyle ilgili komisyonlara net bir kılavuz sunmuş değil. Aynı ildeki farklı komisyonlar arasında farklı tutumlar olabiliyor. Bu hukukun üstünlüğüyle bağdaşmıyor. Hükümet yasanın nasıl uygulanması gerektiğiyle ilgili yol gösterici kılavuz sunmalı."
Kurban, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) İçyer kararının ardından tazminat yasasının uygulamasında gerilemeler olduğunu söylüyor.
"Bu karardan sonra Batman'a ve Diyarbakır'a gittik. Bire bir olumsuz etkiler var. Komisyonları rehavete sürüklemiş durumda olduğu söyleniyor. Tazminat miktarlarında düşüşler in yanı sıra süreç de yavaşladı."
Mayıs 2006 sonundaki İçişleri Bakanlığı verilerine göre, tazminat başvurularının yaklaşık yüzde 14'ü sonuçlanmış durumda. 195 bin 463 başvurudan sonuçlandırılanların sayısı 27 bin 11. Tazminata karar verilenlerin sayısı 11 bin 899. Reddedilenlerse 15 bin 112 tane.
Kurban, ret kararlarının gözden geçirilme mekanizmasının iyi işlemesinin önemli olduğunu söylüyor.
"İnsanlar kararlara itiraz edebilecekleri İdari Mahkeme harçlarından muaf olmalılar, adli yardım alabilmeliler."
Komisyonların koşularının iyileştirilmesi de gerekiyor.
"Komisyon üyelerinin çoğu devlet memuru. 657 sayılı yasa altında, 'devleti zarara uğratmak' gerekçesiyle, kaar verdikleri tazminatların kendilerinden rücu edilmesi riski var. Birçok mülki idareci bunun başlarında bir Damokles kılıcı olduğunu söylüyor. Bu konuda da siyasi açıklamalar yapılmalı."
Uluslararası işbirliğinde AB daha aktif olmalı
Kurban, Dışişleri'nin UNDP'yle imzaladığı protokolün olumlu olduğunu belirtiyor ancak uluslararası işbirliklerinde süreçlerin daha şeffaf olması gerektiğini de söylüyor.
"İlişkiler daha sistematik olmalı. BM ve STK'ler arasında da böyle bir ilişki gerekiyor. Ayrıca AB komisyonu da bu sürece daha aktif olarak katılmalı."
Devlet köy boşaltmalardaki sorumluluğunu artık kabul etmeli
Rapora yazarların eklediği tavsiyeyse, "toplumsal mutabakat". Kurban, bunun hem çatışmasız bir ortam hem de yurttaşlık ilişkilerinin tesisi anlamına geldiğini, uzun vadeli bir süreç olduğunu söylüyor.
"Birçok yerinden edilmiş kişi, STK, en çok barış ortamının ve toplumsal mutabakatın sağlanmasını talep ediyor.
"Mevcut adımlar yeterli değil. Devlet başlatıcı adımlar atmalı ve artık köy boşaltma konusunda sorumluluğunu kabul etmeli.
"Manevi tazminat hakkı tanınmalı, Olağanüstü Hal (OHAL) dönemindeki hak ihlallerinin failleri yargı önüne çıkarılmalı." (TK)
* "Güvensizlik Mirasını Aşmak: Devlet ile Yerinden Edilmiş Kişiler Arasında Mutabakata Doğru" raporunun Türkçe tam metnine ulaşmak için tıklayın. (PDF belgesi, 800K)
* Zorunlu göçle ilgili bianet haberlerinin listesi için tıklayın.