Madene, kömüre olan aşinalığınız henüz beş yaşlarınızdayken bir işçi ölümü ile başladıysa; madencilik sonraki yıllarda her ayrıntısını takip edeceğiniz bir serüven oluveriyor.
Öte taraftan memleketiniz Zonguldak'tan ayrı büyümüş ancak şehrin her köşesini kaplamış kömür tozu kokusundan bir türlü vazgeçmemiş ve en ufak bir boşlukta emeğin başkentine koşmuşsanız .. Ve de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kadına ve emeğe yaraşır bir şekilde hatırda tutmak gibi bir kaygınız varsa...
O zaman da akla hemen 20 sene öncesi düşüyor...
Kadınıyla erkeğiyle 30 Kasım 1990'dan ve 6 Şubat'a kadar süren Zonguldak Madencilerinin Büyük Direnişi ve Ankara Yürüyüşü tam da 20 yılını geride bırakırken... Direniş sırasında bir an olsun sokakları boş bırakmayan kadınların yanlarına gittik ve o yıllara ait anıları ile şimdilerde neler yaptıklarını dinledim.
Havva, Sevinç, Sevda ve Gülhan...
Aradan geçen yıllara rağmen hala baş kaldırmaya hazırlar. "İsyan bizim buraların kadınının ruhunda var" diyorlar.
Peki diplerden çakan bu kıvılcım nasıl tüm bu kadınları bir araya getirdi ve sokaklara taşıdı? İlk olarak onları örgütleyen isimlerden Sevinç Hanım'ın yanında aldım soluğu.
"Zonguldak kadınının doğasında var isyankarlık"
Sevinç ilk olarak on binlerce kadını sokaklara sürüklemenin hele ki 20 sene öncesinin şartlarında çok da kolay olmadığını hatırlıyor.
''Tabi ki bizim için zorlu bir süreçti. Hemen tüm kadınlar aman babam, kocam görmesin; aman abim duymasın ne derler diye utanıyorlar, korkuyorlardı.. İlk bir hafta çok zorluk çektik. Ancak Zonguldak kadınının doğasında var isyankarlık. Sonra Ayşe'yi duyan Fatma, Fatma'yı duyan Zeynep herkes toplandı geldi.''
Sevinç yürüyüşte kadınların bu denli çok olmasını bir devrim olarak nitelendirmesinin sebeplerini ise ''Çünkü zamanımıza göre daha küçük ve kapalı bir şehir olan Zonguldak'tan o zamanlarda kadınlar iki sefer aynı caddeden geçemezdi. Bu yürüyüşten sonra ise kaldırımlarda sigara içmeye başladılar'' diyerek açıklıyor.
"Direnişin başını çeken dönemin Genel Maden-İş sendikası başkanı Şemsi Denizer'in tüm kadınları toplayıp 'Siz isterseniz geri dönün' imalı konuşmasını hatırlatıyorum. Cevabım tabi ki çok netti. Sayın başkanım biz asla geri dönmeyiz siz istiyorsanız erkekleri alın ve geri dönün dedim."
Sevinç ''Tüm o büyük direniş ve yürüyüş boyunca hem hak arıyorduk hem de bir arada kardeşçe yaşanması gerektiğini anlatmaya çalışıyorduk" diyor ve Bolu'nun Mengen yöresi yakınların bir işçi ile yaşadığı diyalogu şöyle anlatıyor:
"Bir işçi yanıma geldi. Ne olur bacım siz geri dönmeyin dedi ağlayarak. Ne olduğunu sordum. Cevabı 'siz gidince jandarma bizim üzerimize yürür, bize işkence yaparlar' oldu. Ben de hemen adama bu zamana kadar karına hiç vurdun mu diye sordum. Doğru cevap vermezsen ben anlarım ve biz kadınlar olarak sizi burada bırakır gideriz, dedim. Mırın kırın etti biraz ''Vurmadım da işte bazen çok sinirlenince..'' gibi şeyler söyledi.. Ee, peki bundan sonra vuracak mısın? 'Yok ellerim kırılsın, asla yemin ederim.'
''Yani biz orada sadece maaşlarımıza zam peşinde koşmuyorduk. Aynı zamanda evlerinize döndüğünüzde kadınlara insani davranacaksınız diye erkeklerden yeminler, sözler de alıyorduk."
Döndünüz ve sonrası, dediğimde ise:
"Kadınlar kendi ayakları üzerinde durmayı öğrendi, çoğu evlerinin dışında işler buldu. Öncesinde eşiyle problemleri olan ancak dile getirmekten çekinen kadınlar bunları konuşmaya başladılar, kaç tane kadın eşinden ayrıldı. Ama ben o kadınların çok daha ödüllü yaşamasını; derneklerin sendikaların onlara sahip çıkmasını isterdim. Çünkü onu hak ediyorlardı. Biz o beraberlik, dayanışma bozulmasın diye çok uğraştık. Kadınları çok toparlamaya çalıştık. Ama gücümüz belli bir yere kadar yetti."
"Sanki bir yay üzerinde yürüyor gibiydik"
Sevinç'in yanından ayrıldıktan sonra "Özellikle evdeki bütün kadınlar sokaktaydı; kocam beni evde göremeyince ne der diyen tüm ev kadınları 'ne derse desin ben onun için, evimiz için mücadele ediyorum demeye başladı" açıklamalarını test etme şansı buluyorum. Yol üzerinde rasgele girdiğim bir büfede sohbete daldığım büfe sahibine bir yardımı dokunur umudu ile neden burada olduğumu anlatıyorum
Şans o ki eski maden işçisi çıkıyor ve büyük Zonguldak direnişiyle ilgili laflarken kapıdan iki kadın giriyor. Zonguldak'ın bana bu seferki sürprizi: Eski maden işçisi kadınlardan, yanakları soğuktan kıpkırmızı olmuş, hafif kilolu ve eşarplı olanı işaret ederek:
"Bak işte benim karım. Bana destek olabilmek için çocukları bıraktı komşulara. Grevde, yürüyüşte hep yanımdaydı" diyor.
Neyin mücadelesini veriyordunuz diye sorduğumda "Eşimizin kazancı bizim kazancımız. Aile bütçesi en nihayetinde ortak bir bütçedir ve biz o yıllarda buna ihtiyaç duyuyorduk. Sanki bir yay üzerinde yürüyor gibiydik o soğuk havada, ayaklarımızı hissetmiyorduk fakat mücadele etmek zorundaydık" diye cevaplıyor.
"Keşke o günler geri gelse de yine meydanlara insek. Ama olmaz ki. Eskiden dayanışma vardı. İnsanlar birbirlerine destek veriyordu her konuda. Şimdi herkes hükümetin baskısı, mahalle baskısı bilmem ne baskısı derdinde. Nasıl ineceksin?"
"Bizimki ekmek kavgasıydı"
Madende yerüstü işçisi olan Havva Hanım ise yürüyüşü "ekmek kavgası" olarak tanımlıyor.
"Biz bu ekmek kavgası için Devrek'in buz gibi havasını yedik ve bu tür mücadelelerin sadece erkeklerin tekelinde olmadığını gösterdik. Yedi kadın hiç bilmediğimiz kapıları çaldık, o evlerde kaldık."
Yürüyüşten ve Zonguldak'a geri dönüşten sonra tüm bu grev ve sonrasında örgütlenen kadınları bir arada tutmak için kurulan Kadın Kolları Komisyonunda da yer alan Havva Hanım, 1994'te dönemin başbakanı Tansu Çiller'in "krize karşı" aldığı 5 Nisan kararları ile çöküşün hızlandığını; komisyonun da kapandığını söylüyor.
Şimdilerde var olan hükümet tarafından özellikle kadınlara yönelik bir sadaka toplumu yaratıldığından yakınan Havva Hanım "Ben hemen sonrasında bir siyasi partiye üye oldum ve sosyal hareketlerdeki, yürüyüşlerdeki yerimi hiç bırakmadım" diye de ekliyor.
Sevda hanım 20 yıldır emekli. Direnişi izleyen günlere kadar Taş Kömürü işletmesinde büro elemanı olarak çalışmış. O günleri hatırlandığında 50 gün süren direnişte kadınların çok bilinçlendiğini düşünüyor.
"Biz 1979'da, Kahramanmaraş katliamını Dev-Yol olarak Zonguldak'ta protesto gösterisinde sadece dört kadındık. O yüzden Zonguldak direnişindeki kadınların çokluğu bizim hayallerimiz çoktan aşmıştı."
"Mücadeleye devam"
Sevda hanım 2010'daki büyük TEKEL direnişinden söz ediyor; kadın TEKEL işçilerinin sayılarının ne kadar yüksek olduğunu hatırlatıyor.
"Kadınlar Zonguldak'ta bu yürüyüş ile davalarına sahip çıkmaya başladılar. Dışarıda çalışmayan kadınlar kendilerini bir anda mücadelenin içinde buldular. Kocasının kardeşinin komşusunun ekmek peşinde koşmasının nasıl değerli bir emek mücadelesi olduğunu anladılar. Öyle büyük bir dayanışmaydı bu. Aslında Zonguldak haksızlığa tahammülü olmayan bir bölge. Ancak, o eskinin mücadele gücünü bulmak artık kolay değil ne yazık ki. Ben de hastalıklarımdan fırsat buldukça eylemlere ve yürüyüşlere katılıyorum hala, mücadeleye devam!"
"Yürüyüşün bayraktarı bir kadındı"
Gülhan maden mühendisi, halen TAŞ Kömürü İşletmesinde çalışıyor, direnişte her gün madene indiğini anlatıyor.
"Eylemlerin dışarıdan takipçisiydim. Yol boyunca atılan tüm adımlar demokrasi içindi. Kadınların bu kadar çok olmasının sebebi dönemin ruhuydu. Kadınlar yaptıklarına inanarak tüm samimiyetleri ile oradaydılar." (EK/EÜ)