İzmir'de uzun süren bir hukuk mücadelesinden sonra çalışmalarına başlayan İnsan Hakları Gündemi (İHG) Derneği Yönetim Kurulu üyesi ve Proje Koordinatörü Av. Mehmet Nur Terzi, derneğin ilk eğitim projesi hedefini böyle özetliyor.
Av. Terzi, AİHM ve AİHS'nin Türkiye'de hukukçular tarafından içselleştirilmesinin Anayasanın 90'ıncı maddesinde (*) yapılan değişikliklerden sonra şart olduğunu ifade ediyor.
"Anayasanın 90. maddesi son şekliyle, kanunlar üstünde bir kanun haline geldi. Yani uluslararası sözleşmeyle ulusal hukukun çatışması söz konusu olduğunda, ulusal mahkemeler sözleşmeye itibar edecekler. Üstelik aynı madde gereği, bu sözleşmelerin Anayasaya aykırılığı ileri sürülemeyecek."
Mahkeme ve AİHM içtihatlarını uygulamada sorun
90. maddeye rağmen, çok sayıda davada sözleşme hükümlerinin, -ki bunlar mahkeme içtihatlarıyla, AİHM içtihatlarıyla hayata geçirilen hükümler- uygulanmasında sorun var.
Uygulamada ortaya çıkan bu sorun İnsan Hakları Gündemi Derneği'nin "Bilgi ve Tecrübe Paylaşımı" adlı bir "ulusal hukuka uygulama" eğitim projesi geliştirmesine yol açtı.
Hollanda Büyükelçiliği'nin katkısıyla geliştirilen proje, mahkeme ve AİHM içtihatlarının uygulanmasındaki sorunların giderilmesini amaçlıyor.
Av. Terzi, proje ihtiyacını doğuran iki türlü sorun olduğunu anlatıyor:
"Birincisi avukatlar açısından sorun var. İkincisi uygulayacak makamlar açısından. Uygulayacak makamlar yargı makamları; bir de yargı dışı makamlar var, yani polis, güvenlik güçleri, jandarma, idari birimler, kaymakamlıklar, nüfus daireleri.. Ama idari birimlerle bu sözleşme uygulanmasında sorun yaşadığınızda bunların nihai çözüm yeri yargı olduğu için, yargı en önemli bölüm haline geliyor."
"Diyelim nüfusa veya güvenlik güçlerine veya herhangi bir güvenlik birimine, kaymakamlık veya valiliğe sözleşme hükümlerinin uygulanması konusunda talepte bulundunuz ve uygulamadılar. Bunu götüreceğiniz yer yargı. O zaman yargının bunu uygulaması gerekiyor; yargının önemi de burada ortaya çıkıyor."
Yargı nasıl uygulayacak?
Öncelikle bu uygulamanın yapılabilmesi için yargıçların Sözleşme ve mahkeme içtihatları doğrultusunda bilgili olmaları gerektiğini kaydeden Av. Terzi, "Bu konuda Adalet Bakanlığı'nın ufak da olsa bir çalışması var. Türkiye genelinde bütün yargıç ve savcıları sözleşme eğitimi çerçevesinde bir eğitimden geçiriyor. Ama bu çok yetersiz" diyor.
İHGD'nin "Bilgi ve Tecrübe Paylaşımı" projesini gerçekleştirmeye yönelten birinci nedeninin yargıdaki bilgi eksikliği olduğunu söyleyen Av. Terzi, ikinci nedeni de şöyle açıklıyor:
* Ayrıca yargıçlar kendilerini bağımsız bir yargı, devletin dışında bir organ olarak görmek yerine devletin tamamlayıcı bir unsuru olarak algılama zihniyetindeler.
* Devlet menfaatlerini üstte tutabiliyorlar ve bunu kararlarında da yazabiliyorlar. Bu psikolojinin, bu bilincin bir kere değişmesi gerekiyor. Yani sözleşme hükümlerinin de artık uygulamaları gereken bir kanun olduğunu içselleştirmeleri gerekiyor.
* AİHM ve AİHS'yi, yabancı bir kavram, yabancı bir olgu olarak değil, ulusal hukukun bir parçası, ulusal yasalarının bir argümanı olarak algılamaları gerekiyor.
* Bu konudaki zihinsel blokajdan kurtulmaları gerekiyor. O zihinsel blokajdan kurtulmak hemen olacak bir şey değil. Çok uzun yıllar alabilir.
Avukatlara önemli görev düşüyor
AİHM ve AİHS'yi uygulatacak kesim olarak en büyük görevin avukatlara düştüğünü söyleyen Av. Terzi, "Ulusal hukuka uygulanma projesinin temel ayağını avukatlar oluşturuyor. Avukatların, yargıçlardan, savcılardan ısrarlı biçimde sözleşme hükümlerinin uygulanması yolunda talepte bulunmaları gerekiyor. Uygulamayanlar hakkında da sorunu değişik mercilere götürmek suretiyle işlem yapmaları, şikayet etmeleri gerekiyor" diyor.
Avukatlar sözleşmeden habersiz
AİHM ve AİHS'yi uygulamada temel rolün avukatlara düştüğünü belirten Av. Terzi, avukatların bu konuda aktif hareket etmesinde de bir olumsuzlukla karşılaşıldığını anlatıyor:
* Türkiye'de 40 bin civarında avukat var. Bunun rahatlıkla yüzde 80'i sözleşmeden habersiz. Bırakın şartlarını uygulamayı, sözleşmenin neyi içerdiği, neyi kapsadığı, hangi hakları dile getirdiği, koruduğu konularının çok farkında değil.
* Sadece televizyonlarda, gazetelerde AİHM'nin tazminat kararları onları ilgilendiriyor. Bu konu ilgilerini çekiyor.
* Örneğin mülkiyet hakkının bir insan hakkı olduğu ve şu anda AİHM'nin önündeki davalarda birinci sırayı mülkiyet hakkının aldığını çok kişi bilmez. Ancak AİHM'nin önündeki profile baktığınızda, eskiden işkence, faili meçhul, cinayet, yargısız infazlar öndeyken, şimdi öne geçen mülkiyet hakkı davaları.
Türkiye genelindeki durum
Bu tablonun aslında avukatların AİHM sürecini öğrendikleri ve davaları götürmeye başladıklarına ilişkin bir ipucu verdiği görüşünde olan Av. Terzi, "Her ne kadar AİHM önündeki dava sayısında Türkiye önde görünüyorsa da, ihlal sayısına ve ihlallerin vahimliğine, yoğunluğuna bakarak değerlendirme yaparsanız bu başvuruların çok az olduğu da çıkar ortaya" diyor ve ekliyor:
"Olağanüstü yoğun ihlal var; ama bu ihlallere oranla çok az sayıda başvuru var. Bu da avukatların bu konudaki bilgi donanımının eksikliğinden kaynaklanıyor."
"Diğer yandan sözleşmeyi öğrenen, az buçuk bilen, uygulamaya çalışan bir avukat grubu da gelişti; öyle bir sayı da var; öyle bir gelişme de var. Bunlar daha çok insan hakları mahkemesine başvuru yaparak ihlallerle ilgili karar verilmesini istiyorlar" diyen Av. Terzi, şu anda insan hakları mahkemesine giden yola gerek kalmayan bir sistemin Türkiye'de kurulması gerektiğini vurguluyor:
"Artık amaç bol sayıda dava açıp AİHM'ye gitmek değil, insan hakları mahkemesinin içtihatlarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin normlarını Türkiye'deki mahkemelerde uygulanır kılmak; bunun için de avukatların da bu düşünceyi benimsemeleri gerekiyor."
Blokaj avukatlarda da var
"Avukatların zihninde de bir blokaj var" diyen Av. Terzi, görüşlerini şöyle açıklıyor.
* Avukatları bu toplumdaki genel yapıdan bağımsız düşünemezsiniz. Avukatların zihninde de ikili bir ayrım var. Ulusal yargı - uluslararası yargı. Türkiye mahkemeleri - Strasbourg mahkemeleri diye ikili bir zihinsel ayrım var.
* Bir başka deyişle Strasbourg mahkemesinin içtihat ve kararlarını dış dünyanın algılaması içinde değerlendiriyorlar. Oysa zihinlerdeki bu blokajın da kalkması lazım. Artık insan hakları mahkemesi kararları bir dış olgu değil, dış dünyaya ait bir karar değil; bizim ulusal hukukumuzun bir parçası.
* İşte İHGD'nin düzenleyeceği eğitimin amaçlarından, hedeflerinden biri de, bu eğitime katılacak katılımcılarda öncelikle bu zihinsel blokajı ortadan kaldırıp, uluslararası sözleşmeleri içselleştirmek.
* Çünkü avukatlar, kendileri bunu içselleştirdiği oranda, mahkemeden talep edecek; hakimin, savcının da içselleştirmesini bekleyecek.
Eğitimin uygulanması
İnsan Hakları Gündemi (İHG) Derneği'nin avukatların uluslararası sözleşmeleri içselleştirmesi için planladığı şu anda 100 kişilik bir avukat grubu pilot grup olarak seçildi. Pilot grup 25'er kişiden oluşacak 4 gruba ayrılacak ve her bir grubun çalışması 2 ay sürecek.
Eğitimlere Ocak ayı sonunda veya Şubat ayı başında başlamayı planlayan İHGD'nin izleyeceği yönetimi Av. Terzi projeyi şöyle anlatıyor:
* Birinci ayda eğitmenler uygulamalı olarak, uluslararası sözleşme ve mahkeme içtihatlarının pratiğe nasıl aktarılabileceği konusunda sunumlar yapacaklar.
* İkinci ayda da katılımcılar, kendi içlerinde ağırlığı Türkiye'yle ilgili verilmiş AİHM kararlarından birini seçerek, bunu diğer grup üyelerine sunum şeklinde aktaracaklar.
* En iyi öğrenme yönteminin öğretmeye çalışmak olduğunu deneyimlerimizle biliyoruz. Bu bizim İzmir'de denediğimiz bir yöntem ve çok başarılı sonuçlar verdi.
"Projenin en güzel yanı, zaten bu işi yürütecek olanların sözleşmeyi kuru kuru anlatacak olan insanlar veya akademisyenler değil; bizzat pratiğin içerisinde yaşayan ve sorunlarla uğraşan insanlar olması" diyen Av. Terzi, insan hakları hukuku alanında en aktif kadroların, gerek Barolar düzeyinde, gerek diğer sivil toplum örgütleri düzeyinde İzmir'de geliştiğini düşünüyor:
"İzmir Türkiye'de insan hakları hukukunun uygulanması alanında öncü bir rol oynadı. Örneğin Türkiye'de ilk kez Baro içerisinde İşkenceyi Önleme programı çerçevesinde oluşum başlatıldı. Gerçi şu anda Baro Yönetim Kurulu kapattı; ancak İşkenceyi Önleme Grubu ilk kez 2001'de İzmir'de oluşturuldu. İnsan Hakları Derneği ilk kez yine İzmir'de kuruldu."
"Bu proje ile de başka bir öncülüğü ele geçirmiş durumda. Daha önce AİHS'yi öğrenmek ve AİHM'de davalar açmak; sözleşmeyi aktarmak konusunda öncülük rolü varken; şimdi bu sözleşmeyi ulusal hukuka adapte etme konusunda öncü rolü üstleniyor." (YS/BB)
* Mayıs 2004'de kabul edilen anayasa değişiklik paketine göre "Egemenliğin paylaşımı": Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrasına 'usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkacak uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır' cümlesi eklendi. Buna göre BM, Avrupa Konseyi, AB gibi kuruluşların çatısı altında imzalanan temel hak ve özgürlükleri kapsayan sözleşmeler, kanunlarımızın üzerinde olacak. Mahkemeler bundan sonra temel hak ve özgürlüklere ilişkin davalarda farklı hükümler içermesi halinde uluslararası sözleşme hükümlerine göre karar verecek. (10.5.2004)