Diyarbakır’da çalışmalarını sürdüren müzik araştırmacısı ve derlemeci Zeynep Yaş, “Mezopotamya’nın Kadın Sesleri” projesi kapsamında dengbêj ve zarbêj kadınların sesleri ve hikâyelerini günümüze taşıyor.
CultureCIVIC Yerel Projeler Hibe Programı kapsamında yürütülen bu projede, 1900'lerden itibaren kayıt altına alınmış plaklar, makaralı bantlar ve radyo kayıtları incelendi. Aynı zamanda günümüz teknolojisiyle kaydedilmiş ve sesi pek bilinmeyen zarbêj ve dengbêj kadınların eserleri de değerlendirildi.
“Bir hafızanın gün yüzüne çıkarılması süreci”
Uzun süreden beri Kürt müziği arşivleri üzerine çalışma yürüttüğünü söyleyen Yaş, derleme çalışmaları içerisinde özellikle kadınların dikkatini çektiğini belirtti.
Çalışmada kadın seslerinin kendi özgünlükleriyle gün yüzüne çıkarılması ve bu mirasın daha iyi duyulabilmesi gibi konulara odaklandığını ifade eden Yaş, şunları kaydetti:
“Eskiden şirketler kayıtları kendi adlarına yapar, para kazanma amacı güderlerdi. Sahada derleme çalışması yapmamışlardı. Kayıtları oluşturanlar genelde kendi tezlerinde veya çalışmalarında kullanmak üzere yaparlardı. Ancak biz, toplumsal yapı içerisinde bir Kürt kadını olarak, bu kadınları objektif bir bakış açısıyla ve feminist bir pedagojiyle kendi özgünlüklerinde görme çabası içindeyiz.
Kültürün temsilcisi ve taşıyıcısı olan bu kadınların misyonlarını gün yüzüne çıkarma çalışmaları yapıyoruz. Bu sadece bir müzik meselesi değil, aynı zamanda bir hafızanın, tarihin ve yazılı olmayan Kürt kültürünün gün yüzüne çıkarılması sürecidir. Bu çalışmalar, Kürtlerin yazılı tarihlerinden yoksun kalmasının bir telafisi niteliğinde. Her bir kadını tanıdıkça, sadece bir biyografi yazmaktan öteye geçerek, onları temsil ettikleri bölgelerdeki misyonlarını ve öncülüklerini tanıma fırsatı buldum.”
Hikâye, masal, atasözü, ninni, mani gibi sözlü kültür öğelerini barındıran ve taşıyan kişilere zarbêj denildiğini ifade eden Yaş, “Zarbêjler olmasaydı bugün dengbêjlik kültürü olmayabilirdi. Zarbêjler sadece şarkı söyleyen kadınlar değil, aynı zamanda sözlü kültür taşıyıcılarıdır” dedi.
“Dengbêjlik geleneğinde kadınların yeri az ama…”
Zeynep Yaş, Kürt kültüründe toplumsal yapının mihenk taşlarından biri olan dengbêjlik geleneğinde kadınların yerinin çok az olduğunu belirtti.
“Erkekler, kadınların ağıtsal nitelikte söylediklerini, erkekçi bir bakış açısıyla hüzünlenmemek için daha klamsal ve müziksel bir makama çevirerek farklı bir anlatım biçimine dönüştürmüştür” diyen Yaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ancak kadınlar öyle değil. Kadınlar, sevdiği bir insan öldüğünde, evinden ayrılıp eşinin evine gittiğinde, mekân değişikliği yaşadığında, çocuğu olduğunda, ailesinden ve sevdiklerinden uzak kaldığında, Mezopotamya coğrafyasındaki yaşamlarından dolayı bu duyguları daha doğrudan ve samimi bir şekilde ifade etmişlerdir.”
Mezopotamya halkının tarih boyunca sürekli karmaşık bir yapıyla karşı karşıya kaldığını belirten Yaş, “Erkekler savaşa giderken kadınlar yalnız kalıp kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalmış, çoğunlukla ganimet olarak alınmış ya da çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır. Kadınlar, yaşadıkları bu deneyimleri ve duyguları sözlü olarak kendi hayat hikayeleriyle birleştirip anlamlı bir hafızaya dönüştürmüşlerdir. Benim işlemek istediğim konu tam da bu hafızanın gün yüzüne çıkarılmasıdır” dedi.
“Dengbêjlik geleneğinin kaynağı kadınların emekleri”
Zarbêj kadınların bu hafızayı yaratan ve taşıyan, belirli bir formata koyup işleyen ve icra eden kişiler olduğunu dile getiren Yaş, şu ifadeleri kullandı:
“Dengbêjler ise bu hafızayı alıp kendi formatlarıyla yeniden yorumlayarak daha profesyonel ortamlarda, genellikle erkek egemen mekanlarda, icra etmişlerdir. Kadınları özellikle zarbêj olarak nitelendirmek daha doğru olur çünkü divan kavramı daha çok erkek egemen bir yapıyı temsil eder.
“Dengbêjlik geleneğinin kaynağı olan kadınların emekleri, divanın duruşuyla bir şekilde gölgelenmiştir. İnsanlar, ‘Kadınlar dengebêjlik geleneğinin kaynakları ama neden dengbêj kadınlar yok?’ diye soruyor. Kürt kültürünün doğal yapısında divan kavramı, daha çok erkek egemen bir bakış açısını barındıran, ağırlanma ve misyonu olan tabakaların olduğu bir yapıdır.
“İlk kadın sesi kaydı 1902’de”
“Ağalar, şeyhler, beyler, mirler gibi katmanların bulunduğu divanlar, erkeklerin profesyonel olarak icra ettiği mekanlardır. Kadınlar bu icrada bulunamadıkları için dengbej kadınlardan çok fazla bahsedemiyoruz. 19’uncu yüzyıldan itibaren, özellikle 1900’lerden sonra, teknik olarak kadın seslerinin kaydedilebildiği tarihlerde, bazı kadınların kayıtlarının alındığını görüyoruz.
“Bu kayıtlar, benim de çalışmalarımda işlediğim konular arasında yer alıyor. 1902'de ilk kadın sesinin kaydedildiğini görüyoruz. Bu kayıt, bir kadının klam söylediği bir kayıttı. Bu, dengbêjlik geleneği içinde mi icra edilmiş yoksa zaten doğal bir yapı içinde mi var olan bir geleneğin bir yansıması mı, konusunda kesin bir bilgiye sahip değiliz maalesef. Bu nedenle yorum yapmaktan kaçınmak en iyisi olabilir. Ancak tarihsel süreç içinde ne kadarının işlenebileceğini görmek istedim.”
“Amacımız kültürel mirası yok olmaktan kurtarmak”
Genel anlamda dengbêj geleneği değil hikâye anlatıcılığı, insanların dayanışma kültürü, sözlü kültür ve tarih gibi unsurların tehlike altında olduğunu dile getiren Yaş, “Çünkü mekânı veya koşulları değiştirirseniz, birçok şey değişir veya yok olma riskiyle karşı karşıya kalır. Bu da toplumsal bir hafıza kaybına neden olabilir. Bu hafıza kaybını yaşayan toplumların çoğu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır” dedi.
Zeynep Yaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sadece bir dil değil, bir toplum, kültür ve geçmiş de yok olabilir. Bu tür çalışmaların yapılması ve bu eserlerin canlı tutulması bizim için çok önemli. Çünkü bu eserler, geçmişten günümüze taşınan ve gelecek kuşaklara aktarılan önemli bir miras.
Ben dün, bir eserin yeniden okunduğunu gördüm ve bu beni inanılmaz mutlu etti. Birkaç yıl önce keşfettiğim ve insanlarla buluşturduğum eser, yaklaşık 120 yıl sonra genç bir sanatçı tarafından yeniden seslendirilmiş. Bu, bizim amacımızı ve derdimizi açıklıyor.
Bizim derdimiz, bu mirası şimdiki kuşaklarla buluşturmak ve yaşatmaktır. Çünkü bu eserlerin taşıyıcıları olan gençler, onları işlemez ve yeniden söylemezse, bu mirasın devam ettirilmesi zor olacaktır.
Sadece bu eserleri arşivlemek ve korumak değil, aynı zamanda onları canlı tutmak ve yeniden yaratmak istiyoruz. Çünkü bu eserlerin görülmemesi veya yok olması demek, kültürel bir kayıp demektir. Bizim amacımız, bu kültürel mirası yok olmaktan kurtarmak ve gelecek nesillere aktarmaktır.”
(İY/VC)