Bizim kuşak Lüküs Hayat'ı kenardan yakalamayı başardı, kalanları ise okuduklarımızdan, dinlediklerimizden öğrendik.
Aynı dönemlerde dünyada da müzikallerin çok izlendiğini, hatta Hollywood'un 1940'ların sonuyla 1960'ların başı arasındaki dönemde müzikallerin sinema sektörüne hakim olduğunu biliyoruz.
Neşeli Günler gibi güzel sonlanan, keyifli aile filmlerinin 50 yıl önceden bugünlere taşınan şarkılarını unutmak mümkün mü?
Sıkıntıdan keyfe
Müzikallerin o dönem Amerika Birleşik Devletleri'nde de bu kadar izlenmesi ve sevilmesinin nedeni sanırım ekonomik krizden yeni çıkmış bir ülkenin, buhranı yeni atlatmış bir halkın artık keyifli ve mutlu sonlu işler izlemek istemesi...
Türkiye'de de müzikaller o dönemler ülkenin kültürel koşullarına uyum sağlayarak, biraz doğu esintisiyle çıkmış sahneye. Sonrasında da efsane diye anlatılan Tepebaşı Aile Gazinosu'nda Muhsin Ertuğrul ve dönemin diğer ustaları gözetiminde sahnelenen vodviller, operetler...
Petit Champs diye anılan Tepebaşı o günlerde tiyatronun, operetlerin merkeziymiş. Öyle ki, hemen karşıdaki Tarlabaşı tarafındaki Aynalıçeşme Caddesi dönemin meşhur operet oyuncularının yaşadığı yer olarak kazınmış tarihe...
Şimdi ikisi kapalı gişe
Şimdilerde o caddede dolaşırken mahalle sakinleri hala söz ediyorlar o eski oyunculardan, Bedia Muvahhit'lerden, Vahi Öz'lerden, Madam Anelka'dan...
Sanat tarihimizin ikinci müzikal ve operet devresiyse Egemen Bostancı ve kül olan Şan Tiyatrosu'nun sahnelediği müzikallerle başlıyor. O dönemin müzikallerinde sahneye çıkanlar şimdilerin ünlüleri Çiğdem Tunç, Serap Aksoy, Burçin Orhon...
Nerden mi çıktı şimdi bu müzikal mevzusu? Basit, İstanbul'da şu anda kapalı gişe sahnelenen iki müzikal var.
Işıl Kasapoğlu'nun sahneye koyduğu, Şener Şen, Meltem Cumbul ve Özlem Tekin'in başrolleri paylaştığı Mucizeler Komedisi ve Gani Müjde'nin yazdığı, Mehmet Ergen'in yönettiği, Candan Erçetin ve Beyaz'ın oynadığı Yıldızların Altında.
Eski Yeşilçam filmleri gibi
Bir ülkede müzikal gibi büyük prodüksiyonlara girilmesi elbette sanat hayatı açısından iyi bir gelişme. Ancak her iki müzikali de izlemiş biri olarak itiraf etmeliyim ki bu kadar büyük prodüksiyonlara değecek metinler değil karşımızdakiler...
Belli ki her iki müzikal için de büyük emek harcanmış, çok çalışılmış. Ancak iki metnin de temel noktasını oluşturan fakir kızın ya da çirkin kızın ünlü ve zengin bir şarkıcıya dönüşmesi her gün televizyonlarda onlarca 1960'lardan kalma çok da iyi çekilmiş Türk filmleri izleyen bizler için yeni haberler değil.
Perdenin açılmasından beş dakika sonra bu işin sonunda ne olacağını, kimin nasıl güzelleşip, nasıl sahnelere atılacağını anlıyorsunuz... Yıldızların Altında 1960'ları, 1970'lerin gazino günlerini bugünlere taşıyor, Mucizeler Komedisi ise yine bir fakir kızın ünlü olması üzerinden kurulan bir medya hicvi.
Erçetin Yıldızlar'ın Altında'da
Yıldızların Altında, Mucizeler Komedisi'ne göre bir-sıfır önde başlıyor. Çünkü müzikal 1970'larda ünlü olan bir şarkıcıyı anlatıyor. Şarkılar da o günlerden, hepimizin ezbere bildiği eski Türk filmi şarkıları, Buruk Acı, Yıldızların Altında, Affetmem Asla Seni...
Sahnede de Candan Erçetin gibi çok güçlü bir vokal olunca, zaten ezbere bildiğiniz şarkılara mırıldanarak eşlik edip, bir Erçetin konserine gelmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi...
Ancak oyunculuk konusunda deneyimi olmayan Erçetin nedense köylü kızı olarak kendisine Meltem Cumbul tarzı oyunculuğu örnek almış. Erçetin Cumbul'un yıllarca beynimize kazıdığı köylü kızı Zeyno gibi çıkıyor karşımıza.
Cumbul ve Tekin Komedi'de
Meltem Cumbul ile Özlem Tekin'in dönüşümlü olarak canlandırdığı Mucizeler Komedisi'nin Sütiye'si ise bir modern zaman külkedisi öyküsü...
Ben Meltem Cumbul gecesine denk geldim, bir müzikal için yeterli olmadığını düşündüğüm sesi beni yanılttı, gayet iyiydi ama yine de sahneyi kurtarmaya yetmedi. İzleyenler Özlem Tekin'in çok başarılı olduğunu söylüyorlar, öyle olduğuna eminim.
Mucizeler Komedisi'nde Şener Şen hep bildiğimiz, büyük Şener Şen. Her girdiği taşın altından gayet iyi kalkan büyük oyunculuğuyla, benim yetişemediğim ama dinlediğim Egemen Bostancı günlerine hoş bir selam gönderiyor. Müzikalden akılda kalan diğer isimse "kötü adam" Şevket Çoruh. Oyunculuk nefis, sahneye hakimiyet harika...
Durmaksızın dans
Yıldızların Altında, Rasim Öztekin, Ragıp Savaş ve 70'ini geçmesine karşın 40'larında gibi duran Nurhan Damcıoğlu'nun parladığı bir müzikal.
Beyaz ve Candan Erçetin'in fazla sahne ve oyun deneyimi olmadığını da düşününce yan rollerin parlaması ve hatta kendilerine hayran bırakmaları normal elbette.
Nurhan Damcıoğlu düşmüş sahne sanatçısında harika, bir dakika durmaksızın dans etmesi de hayranlık uyandırıcı. Rasim Öztekin sürekli deneyen ve sürekli kaybeden Yeşilçam yönetmeninde muhteşem. Ragıp Savaş kendisine çok yakışan, aşkına sahip çıkan Kadir İnanır'ı anımsatan Kemancı rolüyle sahnede.
Biletler çok pahalı
Her iki müzikalde de bugünlere göndermeler var. Batık medya patronları, "töre cinayetleri", hatta öldürülen gazeteciler bile metne sirayet etmiş.
Her iki müzikalde de olan başka bir problem de süre. İkisi de üç saat kadar sürüyor. Ve bir süre sonra insanda hiç bitmeyecekmiş duygusu uyandırıyor. Sanki bu kadar para aldık da, bari uzun tutalım denmiş gibi...
Maliyet çok yüksek olunca, bilet fiyatları da çok yüksek, salonda sahnenin en uzak yerinin fiyatı bile 25-30 milyon arası.
Yine de Kapalı gişe
Bütün bunları okuyunca "eee pek de kötü gibi gelmediler bize" diyebilirsiniz. Ama bütün bu ayrıntılar sahnede tek tek baktığınızda görülebilenler ve bir tam oluşturmayı başaramıyorlar. Yine de müzikallerden uzun süre uzak kalınca, böyle başlangıçlar fevkalade sevindirici.. Arkasının gelmesini umuyoruz...
Müzikaller 2004'ün son günlerinden beri İstanbul'un büyük salonlarında Akatlar'daki Mustafa Kemal Merkezi'nde ve Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda sahneleniyor ve her gece kapalı gişe oynuyor... (ÇM/BA)