Geçmişte Türk-Yunan Dostluğunun önemli etkinliklerinden biri olan Dikili Şenliği,10 yıl boyunca muhafazakar belediye yöneticileri nedeniyle akamete uğramış, Osman Özgüven'in SHP'den Belediye Başkanlığını kazanmasıyla son 2-3 yıldır yeniden canlanmış.
Ağustos'un son haftası içinde Ege'nin bu tipik sahil kasabasında yapılan şenlikler, ilçenin mevsim biterken farklı bir şekilde canlanmasını sağlıyor.
Şenliklere, Türkiye'nin dört bir yanından, konuşmacı olarak gelen aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, gazeteciler, başta Dikili olmak üzere bölge halkının da ilgi gösterdiği etkinliklerde Türkiye'nin güncel sorunlarını tartıştılar, konser, sinema, tiyatro, sergi gibi etkinliklerde de yapıtlarını sergileme olanağı buldular.
Aslında üç güne sığan etkinlikler, sabah 11.00'de başlayıp gece yarılarına kadar sürdüğü ve aynı anda kimi zaman birden fazla toplantı-gösteri olduğu için herkesin tüm etkinlikleri izlemesi mümkün olmadı.
Şenlik programına baktığımızda, günde, üstelik Ağustos sıcağında, ortalama 10-15 etkinlik organize edildiği için, izleyenler, yurttaşlar yoruldu.
Kemalizm de solcu mu?
Şenliklerde Türkiye solunun genç yaşlı aydınlarından zengin bir yelpazeyle karşılaşmak mümkündü.
Kemalizmi de sol dünyanın bir parçası olarak algılayan organizatörler, İlhan Selçuk'tan Hikmet Çetinkaya'ya, Erdal İnönü'den Mustafa Balbay'a kadar bir dizi şahsiyeti davet etmenin yanı sıra, Mihri Belli, Vedat Türkali, Akın Birdal ya da Aydın Çubukçu gibi sosyalistleri de ihmal etmemişti.
Bu tür şenliklerin son derece olumlu ve artık neredeyse klasikleşmiş yanlarından biri de, panel, sohbet, tartışma, imza günü gibi etkinliklerin, ilçenin doğal mekanları olan parklarda, kahve ve lokantalarda yapılması.
Böylelikle Dikililerle, daha doğru bir deyişle yazlıkçılarla konuklar daha kolay bir şekilde kaynaşabiliyor. Ne var ki, benim izleyebildiğim toplantıların neredeyse hepsinde dikkat çeken bir boyut da izleyicilerin çoğunlukla 50 ve üstü yaş grubuna ait olmasıydı.
Gençlerse, Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü ve Zülfü Livaneli konserleri ya da denizi tercih ediyorlardı. Olgun gençlerin en önemli gösterisi, Sevim Belli'nin 'Dikili Şenliğinin en önemli toplantı dizisi, çünkü miras devrediyor, çünkü geçmişle gelecek arasında köprü kuruyor' dediği, 'Dün, Bugün, Yarın Buluşması/Tarihe Tanıklık Edenler' oldu.
Halk deyişiyle Eski Tüfeklerden oluşan bu ekip, her gün Dragon'un Kahvesinde Cumhuriyet'in kuruluşundan İkinci Dünya Savaşı'na, 1952 Tevfikatından 12 Mart'a kadar kişisel ve toplumsal tarihlerini, siyasi anılarını anlattılar. Hepsi de hala komünist perspektif ve inançla...
Konuşmaların bir kısmı 'Kahrolsun kapitalizm! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın Sosyalizm!' sloganlarıyla bitti ve yaklaşık 200 kişilik izleyici kitlesinden büyük alkış aldı.
Denizde bir ada
Katıldığım en farklı panel ise, Oya Baydar, Akın Birdal ve Tarık Ziya Ekinci' nin söz aldığı İnsan Hakları paneli oldu. İki adım ötedeki Ayvalık'ta, Türk-Kürt gerginliğini kışkırtmaya çalışan gelişmeler yaşanırken, Kemalizan ses ve tutumların egemen olduğu şenliklerde, Kürt meselesi ayrıntılı ve cesur bir şekilde gündeme getirildi.
İzleyicilerin genelde pek de alışık olmadığı hatta "bölücü" ya da "terörist" olarak algıladığı fikir ve tutumlar, konuşmacılar tarafından son derece berrak ve ikna edici bir üslupla, üstelik demokrat ve ağırbaşlı bir tarzda sunuldu.
İzleyici kitlesinin herhangi bir taşkınlık ya da protestoda bulunmaması ilginçti. Çünkü Kemalist konuşmacıların solo toplantılarında bile, 'klasik Kemalist ve yüzyıllık Cumhuriyet okurları' kah milliyetçi kah ırkçılığa göz kırpan ve özel olarak da Avrupa Birliği (AB) karşıtı itirazlarını yüksek sesle beyan ederken, Mustafa Kemal Atatürk'ün yeteri kadar putlaştırılmamasından da müşteki oldular.
Baydar-Ekinci-Birdal'ın panelinde, ilginçtir, en çok alkışlanan açıklamalar arasında, 'Kürt meselesi çözülmeden Türkiye'de demokrasi yerleşemez, Türkiye'de demokrasi güçlenmeden Kürt meselesi çözülemez' cümlesi vardı.
Militarizme karşı görüşler, 12 Eylül cuntasına muhalefet de izleyicilerin özel olarak desteklediği fikirlerdi.
Şenlikteki panel, konferans ve tartışmaların en önemli özelliklerinden biri de konuşmacılarla izleyici kitlesi arasında, gerçekten demokratik ve özgür bir diyalog kurulabilmesiydi.
Her biri, bir ya da iki saati geçmeyen toplantılarda, konuşmacılar, çoğu zaman ve nispeten kısa açış konuşmaları yapıyor, ardından izleyici kitlesi soru ya da katkılarıyla tartışmaya önemli bir zenginlik katıyordu.
AB ve Kürt Meselesi
Festival, bu yıl 'Emek' sıfatını da başlığına katarak siyasi bir duruş sergiledi. Konfederasyon Başkanları ve bazı sendikaların başkanlarının konuşmaları da en çok izleyici toplayan etkinlikler arasındaydı.
Organizasyon şaşmadan yürürken, Şenliğin etkinliklerinin içeriğine ilişkin olarak, belki 'Avrupa Birliği' ve 'Kürt Sorunu'nun yeterince ele alınamamış olması bir eksiklikti.
Özellikle de Olof Palme Barış Parkı ve Prof. Muammer Aksoy Parkı gibi mekanları barındıran, üstelik de SHPli bir Belediyenin bu iki güncel konuya daha fazla ağırlık vermesi beklenirdi.
Programın zenginliği, çeşitliliği de katılımcıların eleştiri konuları arasındaydı. 'Acaba bu kadar kalabalık bir etkinlik dizisi mi yapmalı yoksa daha seçkinci davranıp daha az sayıda etkinlikle daha kalabalık izleyici kitlelerini belirli etkinliklere mi teksif etmek daha iyi olurdu?' sorusu gündeme geldi.
Kulislerdeki, akşam yemeklerindeki sohbetlerden ilgi çekici notlar aktarmak gerekirse..."SHP gerçek anlamda sosyal-demokrat bir parti mi? Yoksa CHP'nin farklı bir versiyonu mu?" sorusuna net bir yanıt çıkmadı.
İzleyici kitlesinin tepkilerini değerlendiren bir katılımcı ise daha derin bir konuyu gündeme getirdi: 'Orta yaş ve üstü bu Kemalizan kuşak solun mu, yoksa milliyetçi sağın mı kontenjanından sayılmalı?'.(RD/AD)