Türkiye medyası, daha doğrusu medya endüstrisi nereye koşuyor ?
2006 verilerinin ışığında yeniden bakalım medyaya.
Türkiye gerçeklerinin çok üstünde bir nicelikle, kapasiteyle faaliyet gösteren medya endüstrisi, 2006 yılında, 2005'ten pek farklı bir performans göstermezken medyanın "kâr ve sermaye birikimi sağlayan" ekonomik bir sektör (endüstri) olmaktan çok, "silah, güç" olarak kullanılan, dolayısıyla kaynak yutan, ama bu zararı da dışsal ekonomilerle telafi etmenin peşinde olan bir kurum olma gerçeği iyice pekişiyor.
Medya değirmeninin en önemli kaynağı reklamlar. 2006, reklam harcamaları yönünden nasıl tamamlandı? Reklamcılar Derneği'nin verileri, 2006'da reklam harcamalarının yüzde 23 artış gösterdiğini ve 2 milyar 768 milyon YTL'ye çıktığını gösteriyor. Enflasyondan arındırılırsa, yüzde 10'un üstünde bir reel artış demek bu. Bu, aynı zamanda, 1,9 milyar dolarlık bir reklam harcaması demek. 2005'te bu tutar 1,7 milyar dolara yaklaşıyordu, 2004'te ise 1,3 milyar dolardı. Yüksek büyüme hızları yaşanan son yıllarda reklam harcamaları da yılda ortalama 250-300 milyon dolarlık artışlar gösteriyor. Yine de bu Türkiye milli gelirinin yüzde yarımına bile ulaşmayan bir reklam harcaması demek. Nüfus başına reklam harcamasının AB ortalaması 190 avro, ABD ortalaması 479 avrodur. Bizde 2006 reklam harcamasını avro olarak ifade edersek, toplam 1 milyar 550 milyon avrodur. Nüfus 72 milyon olduğuna göre, Türkiye'de kişi başına yapılan reklam harcaması 21,5 avroda kalmaktadır. Yani AB ortalamasının neredeyse onda 1'i...
Bu sonuçlarda, Türkiye'de irili ufaklı girişimcilerin henüz yeterince "reklamveren" haline gelememiş olmaları kadar, "reklam alan"ların kalabalıklığı ve reklam fiyatını kırmaları da etken.
Soruyu şöyle soralım: Reklam harcamaları yeterince büyüyemeyen bir ekonomide haddinden fazla medya kuruluşu olursa ne olur ? Tabii ki fiyatlar yerde sürünür. Bir karşılaştırmayı yeniden hatırlatalım: Türkiye'de 30 saniyelik bir TV spotunun prime time'da ortalama fiyatı 1.800 $ iken, Meksika'da 7.820 $, İngiltere'de 44.500 $, İspanya'da ise 18.900 $. Böyle olunca, medyada niceliği bol, niteliği kıt bir reklam furyası, daha doğrusu reklam kirliliği her mecraya hakim oluyor.
2006'nın reklam harcamalarının artışında konut, mobilya ve gıda reklam harcamalarının etkili olduğu gözlenmiş. Bankaların kullandırdığı tüketici kredileri ve kredi kartı harcamaları ile canlandırdığı iç pazar, ailelerin bankalara borç stokunu 70 milyar YTL'ye yaklaştırırken bu tüketim ateşi reklam harcamaları alevinin sönmemesini de sağlıyor.
Toplamı 2 milyar dolara henüz ulaşamasa da reklam harcamalarının medyanın ana kaynağı olduğu ortada. Gazete-dergi bayi satışlarından elde edilen gelirin ne kadar marjinalleştiğini anlamak için , medyanın hegemonik gücü Doğan Medya'nın bilançosuna göz atalım. 2006 yılı 9 aylık verilerine göre, Grubun toplam gelirleri içinde gazete-dergi satışları yüzde 11'lik paya sahip. 2006'nın tamamında 236 milyon YTL olduğu tahmin edilen Grup gazete-dergi satışlarının, Türkiye toplamının yüzde 40'ına ulaştığı DYH tarafından ifade ediliyor. Bu durumda, Türkiye 2006 gazete-dergi satışının 590 milyon YTL'den ibaret olduğu söylenebilir. Eğer bu bilgi doğruysa, Türkiye medya gelirleri 2,7 milyar YTL'lik reklam ve 0.6 milyar YTL'lik satış gelirlerinden oluşuyor ve tüm sektör. 3,3 milyar YTL'lik bir pastayı paylaşıyor. Başka bir ifadeyle, sektör, yüzde 80 oranında reklamverenlerden, yüzde 20 oranında da okuyucudan gelen kaynakla ayakta durmaya çalışıyor. Ama bu kadar kaynakla sektörün yağıyla kavrulması tabii ki mümkün olmamakta, medya sürekli sübvansiyon görmektedir.
O nedenle, satış gelirleri, birçok medya için reklam gelirleri yanında ihmal edilebilmektedir. Hüsranla sonuçlansa bile, dergi reklam gelirlerini artırmak için 1 YTL'ye haftalık haber dergisi satıp tiraj yükselterek reklam çekme çabası, reklama aşırı bağımlılığın ilginç bir örneği olarak medya tarihimizin kayıtlarına geçti.
Bu yüzde 80'i reklam gelirlerinden oluşan pastanın kaç mecra tarafından paylaşılmaya çalışıldığını bir kez daha hatırlatalım:
* 16'sı ulusal, 15'i bölgesel, 229'u yerel ölçekte yayın yapan 260 televizyon kanalı (53'ü kablolu),
* 30 ulusal, 108 bölgesel, 1062 yerel yayın yapan 1.200 radyo istasyonu,
* Tüm ülkede dağıtımı yapılan 32 gazete ve 85 dergi.
TV'nin hakimiyeti
Gelelim mecra mücadelelerine... Reklamveren pek fazla büyütmediği reklam pastasını hangi mecralara yönlendiriyor ya da hangi "reklam alanlar"ı tercih ediyor? Burada da görsel medyanın yazılı medyayı (gazete+dergi) hızla solladığını ve hakim mecra haline geldiğini görüyoruz.
Reklamverenlerin Mecra Tercihleri (%)
|
Kaynak: Ad Barometer:Worldwide Advertising Market 2004-2005, Türkiye verileri Reklamcılar Derneği, 2006.
AB (5 Büyük) ortalamasında reklamların mecralara dağılımında TV'lerin payı yüzde 41, gazetelerinki yüzde 15, dergilerinki yüzde 14 olarak öne çıkıyor.Türkiye'de ise TV'nin payı yüzde 52,2 ve gazetelerin payı yüzde 33, dergilerin payı ise yüzde 3,8 (2006 verileri)...
Bu durumda, reklamların TV'ye ezici bir şekilde akmasının yarattığı ilk sonuç, yazılı medyanın, özellikle dergiciliğin hızla gerilemesi.
TV'leri reklam veren açısından çekici kılan ne? Tabii ki izlenirlik... Eğlenceyi tutku haline getirmek, bir tür ona sığınmak (hedonizm), son 25 yıldır Türkiye toplumuna bulaştırılan bir virüs. Bunun en ucuz aracı da TV. Türkiye, en çok televizyon izleyen toplumların arasında yer alıyor. İzlenen ise bekleneceği gibi, öncelikle diziler, ardından futbolun, sinemanın, şov ve müziğin ağırlıkta olduğu eğlence programları. AGB'nin reyting verilerine göre, prime time'da yayınlanan yapımlar arasında yerli diziler rakip tanımıyor. Gişe rekorları kıran sinema filmleri ile yarıştırılan yerli dizilerin reytingleri, sadece milli maçların yayınlandığı gecelerde düşüyor. TV kanalları ise, milli maçların ya da Türk takımlarının Avrupa maçlarının olduğu akşamlarda, dizilerin tekrarlarını yayınlayarak yeni bölümleri tehlikeye atmamayı tercih ediyorlar.
16'sı ulusal, 15'i bölgesel kanalın ana karakteri eğlence üstüne. Bu kanalların tek gelirleri reklam olunca, bunu elde etmek için de fiyat kırmada kıyasıya yarışınca, reklam veren için, doğru mecra, doğru seçim olmuş olmamış, umursamadan tercih TV olmakta.
Trend böyle olunca, medya kuruluşları da enerjilerini TV kanallarını daha çok izlenir kılmaya çalışmak ve yeni TV kanalları edinmek için harcıyorlar. Medyaya giren reklam gelirlerinin yüzde 49'una yakınını tek başına elde eden Doğan Grubu'nun 2005'te Star TV'yi ihaleden kelimenin tam anlamıyla "kapma"sının ardında, TV mecrasının dayanılmaz yükselişi geliyor kuşkusuz.
Reklam verenin ana tercihi olan eğlence kutusu TV, dominant olunca, grupların yazılı medyaları da kimyasal değişim göstererek, TV'lerinin propagandasını yapan bültenler haline düşmekten, eğlenceyi kağıda yansıtarak aynı değirmene su taşımaktan kurtulamıyorlar. Dolayısıyla, tarafsız haber ve yorum çeşitliliği bekleyen okurun beklentileri karşılanamayınca, tirajlar da artmıyor ve yazılı medyanın etkinliği azalıyor doğal olarak... Bunu özellikle haber dergiciliğinde gözlemlemek mümkün.
Yatay birleşmelerle medyanın birçok mecrasını bünyesinde bulunduran medya grupları, giderek kitap, müzik, İnternet gibi kültür endüstrilerini de bünyelerine kattılar ve mecralar arası "sinerji"den yararlanarak sermaye birikimini azamileştirmeye çalışıyorlar. Böyle olmakla beraber mecralar içinde TV'nin hegemonik gücünün tartışma götürmediğinden söz ettik. Şimdi de mecralar üstünden Türkiye medyasının bir analizini yapmayı ve her mecrada Grup hakimiyetlerini ölçmeye çalışalım:
TV'ler: Halen 16 ulusal kanal var sektörde. 15 bölgesel, 229'u yerel ölçekte yayın yapan 260 televizyon kanalını (53'ü kablolu) analize hiç katmayalım. Türkiye en çok TV izleyen toplumlar sıralamasında ilkler arasında. TV programları içinde de dizi programları en yüksek reytingi alıyorlar. Dolayısıyla, reklamverenler, reklamlarını yüzde 52'ye yakın oranda TV'lere, onun içinde de özellikle dizi programlarına veriyorlar. 16 ulusal kanal olmasına karşın en çok izlenenlerin Doğan Grubu'na ait Kanal D ve Star TV, Ciner Grubu'na ait ATV, Çukurova Grubu'na ait Show TV olduğu ifade ediliyor. Doğan Grubu, izlenirlik payları açısından kendi iki kanalının payının 2006'da (tam günde) yüzde 22,1, Show TV'ninkini yüzde 14, ATV'ninkini yüzde 12,4 olarak vermektedir. Aynı kaynağa göre, 2006'da TV'lerde yapılan 808 milyon YTL'lik reklam harcamasından yüzde 40'a yakınını Doğan Grubu kanalları almıştır. Kanal D, Gruba verilen TV reklamlarının yüzde 60'ını, Star da yüzde 25'ini, CNN Türk yüzde 5'ini, almaktadır, kalan pay tematik kanallar ve radyolara aittir.
Dolayısıyla Kanal D'nin, Grubun önemli kaynak yaratıcı bileşenlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Show ve ATV, reklam pastasından aslan payını alan diğer iki önemli kanal olmayı, yine sürdürmekte. Her 3 kanalın da lokomotifi, diziler oluyor. Dolayısıyla TV kanalları arasındaki yarış, büyük ölçüde dizi programları arasındaki yarıştan oluşuyor.
Üç gruba ait 4 büyük kanalın dışında kalan TV kanalları içinde başa oynayabilecek bir kanal, TGRT'den satın alınan yabancı sermayeli Fox olmaya aday.
TRT, piyasa dalgalanmalarından endişelenmeyen resmi kanal olarak, ne kadar ticarileşmeye niyetlense de, resmi TV olmayı sürdürüyor. Kanal 7'nin Yeni Şafak'ın, Samanyolu'nun Zaman'ın kanalı olması gibi bütünleşik ilişkilerin dışında kalan kanalların bir kısmı , operasyon maliyetleri daha düşük haber kanalları olarak faaliyet göstermekteler. Bu haber kanalları içinde de kalite farkları büyüyor. Doğuş Grubu'na ait NTV ve CNBC-e ile Doğan'a ait CNN Türk, daha yüksek bütçeli kanallar olarak diğerlerinden ayrılmaktalar ama yine de bu kanalların da reklam gelirleri ile kavrulduklarını söylemek zor.
Gazeteler: Tüm ülkede dağıtımı yapılan 32 gazetenin 2006 günlük tirajı 5 milyon 153 bin olarak tahmin edilmektedir. Bu, 2005 ortalamasına göre sadece yüzde 3'lük bir artış anlamına geliyor. Yüzde 6'ya yaklaşan bir büyüme, kişi başına gelirdeki artış, nüfus artışı ve okuma-yazma bilen nüfus oranındaki artışa karşın, 2006'da da gazete tirajlarının çok düşük kaldığı anlaşılıyor.
Gazeteler, toplam reklam gelirlerinde yüzde 35 dolayında bir pay sahibidirler. Gazete satışlarından elde edilen gelirler ise, gazete toplam gelirleri içinde yüzde 20'nin altında bir yer tutmakta. Gazetelere gelen reklam gelirlerinin ise yüzde 60'ı Doğan Grubu'na gidiyor.
Oysa toplam gazete satışlarından Doğan Grubu gazetelerinin payının yüzde 37 olduğu DYH tarafından ifade ediliyor. Doğan'dan arta kalan pazarda Zaman, yüksek tirajı ile dikkati çeken İslami günlük gazete olarak yerini korurken o cenahta daha düşük tirajlarla Yeni Şafak, Vakit, Milli Gazete gibi İslami gazeteler bloka eşlik ediyorlar. Doğan Grubu'nun en büyük rakibi Merkez (Ciner) Sabah,Takvim, Fotospor gibi gazetelerle sektörde yer alıyor. Çukurova Grubu'na ait olan ve Merkez Dağıtım tarafından dağıtılan Akşam, Güneş, Tercüman gibi gazetelerin tiraj ve reklam gelirleri de küçük oranlarda seyretmektedir. Doğan ve Merkez-Çukurova bloklarının dışında görünümlerine karşın Doğan tarafından basımı ve dağıtımı yapılan Vatan gibi gazetelerin satış ve reklam gelirlerinin de söz konusu kuruluşlarda başabaş noktasını yakalamaya pek elvermediği söylenebilir.
Doğan gazeteleri, Hürriyet ve Doğan Gazetecilik çatıları altında toplanıyor. Milliyet,Posta, Radikal, Fanatik gazeteleri Doğan Gazetecilik çatısı altında üretiliyor. Bunlardan Posta, grubun en çok satan gazetesi olmakla beraber, reklam gelirleri Hürriyet'inkinin çok altında. Aynı şekilde, Doğan Grubu dışındaki Zaman, Sabah gazetelerinin satışları da Hürriyet'inkine yaklaşmakla beraber bu gazeteler reklam gelirleri açısından Hürriyet'in çok gerisinde. Hürriyet, özellikle seri ilanlardaki geleneksel üstünlüğü sayesinde (bu ilan sayfalarını yakın zamanda ayrı bir gazete ekinde toplayarak vermeye başladı) yazılı basında taklit edilemeyen bir reklam taşıyıcısı görünümü veriyor. Nitekim, Doğan Grubu'nun toplam reklam gelirlerinden yüzde 38'i Hürriyet üzerinden sağlanmakta. Kanal D, yüzde 30 ile ikinci sırayı alıyor. Buna karşılık Milliyet ve Posta'yı üreten Doğan Gazetecilik'in reklam gelirleri toplamda yüzde 15 dolayında kalıyor.
Merkez'in Sabah ve Çukurova'nın Akşam ve diğer küçük gazeteleri, reklam ve satıştan karşılayamadıkları maliyet giderlerini, elektronik medyadaki TV kanalları ATV ve Show TV-Digitürk kanallarının reklam ve diğer gelirleri ile karşılamaya çalışsalar da bu gelirler yine başabaş noktasını yakalamalarına imkan vermiyor.
Özet olarak, günlük gazeteler içinde, reklam ve satış gelirleri ile maliyetlerini karşılayıp kara geçen gazete olarak sadece Hürriyet'ten söz etmek, diğerlerinin başabaş noktasının altında kaldığını söylemek sanırım yanlış değil.
Dergiler: Türkiye'de özellikle 1990 sonrası patlama yapan dergi yayıncılığı kısa sürede bir tıkanma yaşadı. Özellikle haftalık haber dergileri 50-60 binlik yüksek tirajların ardından haftada 6-7 bin satan tirajlara düştüler. Doğal olarak, dergilerin toplam reklam pastasından aldıkları paylar da hızla azaldı ve toplamda yüzde 4'ü bulmayan oranlara geriledi.
İki büyük grup Doğan ve Merkez'in (Ciner) dergi gruplarının dışında diğer medya gruplarının da irili ufaklı bir dizi dergisi bulunuyor. Tahminlere göre, Türkiye'de yılda 32 milyon dergi satılıyor (Bunlara kurum dergileri dahil değil). Doğan Grubu, Doğan Burda ile hem satış hem de reklamda dergi pazarındaki payının yüzde 40 dolayında olduğunu ifade ediyor. Doğan'ın dergi çıkardığı hemen her segmentte Merkez Dergi de benzer bir dergi çıkarıyor. Bunun dışında Vatan'dan Akşam'a, Doğuş'tan İslami basına kadar birçok medya kuruluşunun farklı periyotlarda ve farklı hedef kitleleri olan dergileri var. Bu medya gruplarının dışında niş pazarlara hitap eden ticari dergi grupları kadar, çok önemli tirajlara sahip kurum dergileri yayınlayan medya kuruluşları da var. Ancak Türkiye gerçeklerinin üstündeki bu niceliği besleyecek bir satış ve reklam geliri girişi olmadığı için, dergi sektörü de büyük ölçüde "zarar"ına yayın yapıyor ve yan medya ya da medya dışı kuruluşların desteği ile ayakta kalmayı deniyor.
Diğer mecralar: Endüstrileşen medya grupları gazete-dergiden oluşan yazılı basın ve TV mecralarının dışındaki mecralarda da faaliyet göstermeye yeni yeni metalaşan İnternet, kitap, müzik, gösteri gibi kültür endüstrisinin bileşenlerine yatırım yapıp oradan da gelirler sağlamaya çalışmaktalar. Yazılı medyayı pazarlayan iki dağıtım şirketinden Yaysat, Doğan Grubu'na, Merkez Dağıtım Ciner Grubuna ait ve bunlar , kendi ürettikleri süreli yayının dışında, diğer medya gruplarının ya da tekil medyaların ürünlerini dağıtarak buradan bir pazarlama geliri elde ediyorlar. Ancak yine de bu gelirler, konsolide gelirler içinde tali kalıyor.
Zarar, ana karakter
Medyada yazılı basının, TV'lere kayan reklam gelirleri nedeniyle reklam gelirlerinin azaldığı, satış gelirlerinin de maliyetleri karşılamaya hiç mi hiç yeterli olmadığı gerçeğinden hareketle, medyada yazılı basından kâr edebilenin -Hürriyet Grubu dışında- bulunduğunu söylemek güçtür.
TV, büyük medya gruplarının, artan reklam gelirleri dolayısıyla ana gelir kaynağı olmakla beraber, Doğan Grubu dışında kendini ve grubun zarardaki yazılı basınını kurtarabilecek can simidi olmaya yetmiyor. Özellikle haber kanalları başta olmak üzere 3 büyük grup kanalları dışında kalanlar için "mutlak zarardalar" ifadesi tekzip göremeyecek kadar gerçek.
Bütün bunlardan, Doğan Grubu'nun yazılı medyada ve elektronik medyada zarar etmeyen kuruluş olması da anlaşılmamalıdır. Doğan Grubu, Hürriyet gibi özellikle seri ilanlarda büyük kozu olan ve yazılı medyada en büyük reklam taşıyıcı gazeteye sahip grup olmasına karşın, 2006 yılını zararda kapayacağının sinyalini 2006'nın ilk 9 ayının bilançosunda vermiştir. Kanal D gibi altın yumurtlayan tavuğun ve onu destekleyecek Star'ın satın alınmış olmasına karşın, bu kanalların çektiği reklam geliri, Doğan Grubu'nu zarar etmekten kurtaramamış görünmektedir. İlk 9 ay bilançosuna göre Doğan Grubu, 75 milyon YTL zarardadır. 2006'nın tamamında bu zararın azalmayacağı tahmin edilmektedir.
Yazılı ve elektronik medya pazarının yarısına yakınını kontrolüne almış bir grubun (Doğan) bile kâr ve sermaye birikiminden söz edilemeyen bir sektörde, Doğan'a rakip olmaya çalışan ya da geri kalan pazardan pay almaya çalışanların kârlılıkları söz konusu olmamalıdır. Dolayısıyla, medyanın "zararına" faaliyet gösteren bir sektör olduğu ve bu zararı başka yerlerden-maddi ya da gayri maddi- telafi etmenin derdinde olan bir kurum olduğu, her geçen gün biraz daha doğrulanan bir tezdir.
Telafisi avanta...
Bu satırın yazarının, konuyla ilgili yazdıklarını okuyanlar tekrardan sıkılmış olabilirler ama yeri gelmişken yineleyelim. Zararına medyanın faaliyetine devam etmesinin nedeni, medyanın "dışsal yararları"ndan nasiplenmektir. Bu dışsal yararlar, geniş bir yelpazeyi kapsar. Kimisi için medya sahibi olmak bir "savunma silahına" sahip olmaktır. Kimisi için "caydırma silahına" sahip olmaktır. Kimisi için de hem bunlara hem de "saldırı silahı"na sahip olmaktır. Ama ortak payda, bir silaha sahip olmaktır. Dolayısıyla, aslında bazı grupların "medyalanma harcamaları" ile ülkelerin "silahlanma harcamaları" bir hayli birbirine benzer. Harcamanın karşılığını medya patronları hükümetlere karşı, özelleştirmeden, ihalelerden, teşviklerden öncelik kapmak için kullanabildikleri gibi, medya silahı medyadan yoksun rakiplere karşı bir tehdit olarak sallanabilmektedir.
Hakkını yemeyelim, sayıları az da olsa, bazıları için de (zarar da edilse) medyaya yatırım, sermaye grubu için bir prestij, bir sosyal sorumluluk, kurum imajına katkıda bulunacak bir "tanıtım harcaması" amacıyla yapılabiliyor. Böyle bir yatırım, yeri geldiğinde, eş-dost siyasetçi, ortağın hizmetine sunularak prim yapmaya da yarar elbette. Ama, bunlar medyanın genel karakterine etki eden varyasyonlar değildir elbette.
Eğilimler...
Medyada 2007 ve sonrasına yansıyacak ana eğilimleri şöyle sıralayabiliriz:
* Medyada ve kültür alanında metalaşma, ticarileşme, endüstrileşme artmaya devam edecektir. Medyada endüstrileşmenin getirdiği ölçek büyümesini (binaları,matbaaları,stüdyoları vb.) daha verimli kullanabilmek için daha çok ürün çeşitlemesine gidilecek ve daha çok reklam girdisi için yatay ve dikey arayış artacaktır. Bir süredir yapıldığı gibi, küçük ve orta işletmelerin "markalaşması" medyanın işi haline gelecek, gazeteci ve yazarlar da bu çabanın zoraki elemanları olarak kullanılacaklardır.
* Reklam havuzuna daha az elin uzanması ve uzananların daha az reklamla dönmesi için büyük gruplar daha merkezi reklam pazarlama örgütlenmelerine gidecek ve reklamverenlerin karşısına bütün grup, bütün mecralar için pazarlığa oturacaklardır.
* Medyanın zararını en aza indirmek için, Gruplar, eldeki pazarlama kanallarını farklı sektörlere de yönlendireceklerdir. Nitekim telefon kartı pazarlama, şans oyunları, milli piyangoya göz dikme, bu niyetin bazı örnekleridir.
* Yatırım harcaması isteyen habercilik gibi uğraşlardan daha az maliyetli ama reklam girişi yüksek olan eğlence üretimine daha çok ağırlık verilecektir.
Bütün bunlar, medya gücünün artan ölçülerde Grup çıkarları ile özdeşleşmesi, Grubun artan gücü oranında "medyanın bağımlılaşması-araçlaşması"dır. Bu, medyadaki gazeteci ve yazarların, göreli bağımsızlıklarını yitirip daha çok "Grup elemanı" olmaya, "ya bütünleş-ya terk et"e zorlanmaları demektir. Ama bu, "mukadderat" demek değildir. Hem medya mensuplarının hem de birer okuyucu, dinleyici, izleyici olarak vatandaşların akıl ve ruh sağlıklarını korumak için "medyatik salvolara" karşı yapabilecekleri şeyler vardır ve olmalıdır. Bunlar, başka bir yazının konusu olacak kadar ayrıntılı konular... (MS/TK)