Sosyolog Eylem Çağdaş'ın Zapatistlarla ilgili yazı dizisine devam ediyoruz. Çağdaş bu hafta hareketin aşağıdan yukarıya doğru geliştirilen demokrasi partiğini inceliyor.
Çağdaş'ın "Halk hareketlerinin etkisizleştirildiği günümüzde, Zapatista hareketi büyüyebilen, sonuç alıcı temelde ilerleyebilen, benzerlerine oranla ciddi büyüklük ve kapsama sahip olan birkaç hareketten biri. Dolayısıyla onlardan öğrenecek çok şey var" diyerek başladığı dizinin "Kendi Tarihini Yazan Bir Halk: Zapatistalar" başlıklı ilk yazısını okumak için tıklayınız.
Aşağıdan Yukarı Demokrasi
Otonomide kararlaşmanın sonucu olarak süreç içinde bölgenin yönetsel yapısı da buna uygun olarak şekillenmeye başlıyor. Köyler en alt birim olarak belirirken bunları koordine eden 38 özerk belediye oluşuyor. Bu 38 özerk belediyenin bağlandığı beş ayrı koordinasyon merkezi var. Koordinasyon merkezlerini aşan konuların çözüme bağlandığı “İyi Yönetim Cuntası” ise en merkezi yönetsel birim olarak karşımıza çıkıyor.
Aşağıdan yukarı yönetim burada teorik bir kurgu değil, işleyen, pratik bir gerçeklik. Her karar, her tasarı önce köy meclislerinden geçiyor. Köyün iradesine rağmen hiçbir karar alınmıyor ve uygulanmıyor. Belediye, koordinasyon merkezi ve sonunda cuntaya doğru çıktıkça yönetim ve karar-alım süreçleri sadeleşiyor, ancak seçilmişlerin sorumluluğu da aynı ölçüde artıyor.
"İyi Yönetim Cuntası"
Örneğin en merkezi birim olan “İyi Yönetim Cuntası”ndan en fazla tavsiye kararı çıkabiliyor ve yerel düzeyde (köy, belediye vs.) çözülemeyen ihtilaflar burada çözülüyor. Yine cunta üyeleri belediye meclis üyeleri arasından rotasyonla seçiliyor ve sürekli değişiyor. Bunun nedeni hem sorumluluğu bölerek iktidarlaşmanın önüne geçmek, hem de cunta üyesi olmanın düşünüldüğü gibi bir nimet değil tam tersine ağır bir külfet olması. Tarla çapalamaktan tut belediyeler arasındaki ithilafları çözümlemeye kadar bir cunta üyesi hemen her alana sürülen bir joker gibi, adeta toplumun bir hizmetkarı gibi çalışıyor. Dolayısıyla bu ağır bir külfet; ve rotasyon olmasa da zaten en fazla bir ya da iki hafta taşınabilecek bir yük.
Her biri 80 köyü altında toplayan 38 özerk belediye, karakol olarak da anılan beş ayrı koordinasyon merkezine bağlı olarak çalışıyor. Karakollar bir nevi belediye sarayı gibi de düşünülebilir. Hemen her yerelde bulunan kooperatifler, karakol alanında bulunan sosyal mağazalarda üretimlerini sergiliyor. Yine park, kültür merkezi, kütüphane, okul, hastane gibi yerler de burada…
Karakollar bütün köylere yakın ama hiç birinin sınırları içinde değil, dolayısıyla köylerden birinin kasabalaşarak ön plana çıkması da bu yolla engellenmiş oluyor.
Egoyu ve meta fetişizmini aşmak
Günümüzde siyaset, hatta kimi zaman sivil siyaset dahi iktidar hırsının, şovculuğun ve anlamsız ego savaşlarının arenası haline gelmiş durumda. Siyaseti, toplumsal ilişkileri kangrenleştiren kişisel husumetler, çekemezlikler, anlaşmazlıklar elbette burada da görülüyor. Ancak nev-i şahsına münhasır olan zapatalar bunu da kendi tarzlarınca aşmayı becermişler. Herhangi bir anlaşmazlık durumunda topluluk çember halka olacak biçimde toplanıyor ve herkesin konuştuğu, fikrini söylediği oturumlar yapılıyor. Yine herkese tekrar, tekrar söz hakkı da veriliyor, kişinin kendini tam ifade edebilmesi en önemli ilkelerden biri. Son sözler söylendiğinde dahi anlaşmaya varılamazsa ancak o zaman oylamaya geçiliyor. Zaman mevhumu bizden epey farklı olan bu toplumda toplantılar saatler alabiliyor. Ancak molalarda müzik ve dans var! Bunlar hemen her toplantıda görülebilecek hoşluklar olsa da burada esas olan herkesin kendini tam ifade etmesine olanak tanınması ve kimsenin iradesine rağmen karar alınmaması.
Ego minimize edilse de bu bireyselliğin katli pahasına olmuyor. Örneğin her türlü üretimin sergilendiği kooperatif mağazalarından biri de kadınların el işlerinin sergilendiği mağazalar. Burada her ürünün üzerinde barkod var. Ancak bu barkodlar ürün için harcanan emeği yoksayan, ürünü bir seri numarasına indirgeyen türden değil, üzerinde yapanın ismi ve yapımı için kaç saat emek harcandığı yazıyor. İnsanlığı ve doğayı bitirecek kanser olan meta fetişizmine böylesi bir karşılık getirilmiş.
Salyangoz hakikaten zapatist toplumu çok doğru anlatan bir metafor. Onu kocaman ve sevimli bir salyangoz gibi düşünebiliriz. Yavaş ama aslında kendi ritmince ilerleyen, dünyayla barışık ama gerektiğinde ona resti de çekebilen kendi içinde özerk bir dünya, dışı sert ama içi yumuşak, munis ama "cool", yükünü sırtından taşıyan tenezzül etmeyen sevimli bir salyangoz.
Haftaya dizimizi Zapatistaların eğitim, sağlık ve ekolojik tarım politikalarını inceleyen yazıyla bitireceğiz. (EÇ/BÇ)