Nükleer gücü konusunda köşeye sıkışan İran, İsrail'le kozunu Lübnan üzerinden paylaşmaya karar verdi. Bu ara, Lübnan Başbakanı Hariri'nin öldürülmesinde parmağı olduğu gerekçesiyle başı yeteri kadar ağrımış Şam yönetiminin de İran'a uymaktan başka çaresi kalmadı, çünkü bu iki ülke gelecekteki kaderlerini birbirlerine bağlamış bulunuyor.
Paçası bir türlü yemediği için İsrail'e kaptırdığı toprakları doğru dürüst savaşarak geri alamayacağını bilen Suriye, tarihi boyunca maşa kullanmaya pek hevesli olmuştur. Filistin mücadelesini vesayeti altına almaya çalışarak İsrail'e ıstırap vermeyi onunla adam gibi savaşmaktan daha makul bulan Şam yönetimi huyundan vazgeçmediği için Hamas'ın 'dış kanadını' beslemeyi münasip görüyor. Filistin halkının acılarını anlamaktan uzak dış kanat Hamas, Filistin'deki iç Hamas'ın El Fetih'le anlaşmasını ve ulusal birlik hükümetine evet demesini, yalnızca gücünün azaltılması olarak algılıyor.
Dış kanada göre, böylesi bir ulusal birlik, Filistin mücadelesine çeki düzen vermek, 'yumuşamak' demek. Çünkü siyasal görüşü ne olursa olsun, siyasal yelpazenin neresinde durursa dursun, köktencilerin ortak bir özelliği vardır: Ölü sevmek. Dış Hamas için ölü sevmek üzerinden politika ürütmek varken, neden yaşam hedeflensin ki?
Suriye'nin desteklediği Dış Hamas'ın İsrail askerini kaçırmasının bedelinin, Gazze'deki Filistinlilerin elektriksiz, aç, sefil, her zamankinden daha perişan olmasının ne önemi var ki? Onlar için önemli olan tezgâh devam etsin.
Elbette ki, Filistin toprağını işgal ettiği için, işgal politikası da sürekli radikalleri beslemeye neden olduğu için, asıl suçlu İsrail. Ama İsrail'in ekmeğine yağ sürenlerin de kabahati büyük. Hem Alimallah kazara bir gün İsrail işgali biterse, bölgedeki diktatörler halklarını hangi öcüyle korkutup, kendi ülkelerini sömürmeye devam edecek? Karşılıklı birbirini büyütme taktiği.
İsrail ayakta kalabilmek için komşularıyla kapsamlı barış yapması ve işgali sonlandırması gerektiğini bir türlü anlamıyor. Daha doğrusu bunu anlamak işine hiç gelmiyor. Nasıl Dış Hamas ölü sevmeyi marifet biliyorsa, İsrail de ulusal birliğinin sürekli savaşmaktan geçtiğini sanıyor. Öyle ya, bir gün barış olursa, İsrail'deki dindarlarla laikler ya da farklı kültürlerden gelenler birbirine giriverir; bu bohçayı bir arada tutmak için bir 'düşman' lazım...
İsrail'in zihniyetinin böyle olması da, kendisini sürekli 'caydırıcı' olarak sergilemesine neden oluyor. Lübnan ve Gazze'den çekilmekle caydırıcılığının azaldığı imajını sergilemekten o kadar rahatsız ki, İsrail, bunu geri kazanabilmek için Lübnan'ı darmadağın etmekten çekinmiyor.
İsrail'in bunu yaparken şöyle bir fikri de var: Lübnan halkı başına gelenlerin Hizbullah yüzünden olduğunu anlayacak ve Hizbullah'ı zorlayacak. Doğrudur, Lübnan halkının bir kısmı, Hizbullah'a ateş püskürüyor. Hizbullah'ın meşruluğu tartışma konusu yapılıyor, ama en azgın Hizbullah karşıtı Lübnanlı bile, İsrail ile Hizbullah arasında seçim yapması gerektiği noktada, ikincisini tercih etmekte tereddüt etmeyecektir.
Bu bölgenin insanlarının canının hiç kıymeti olmadığına çoktan karar vermiş Amerikan yönetimi de, bu saçmalığı bitirecek adımların atılmasına engel olarak vahşete ortak oluyor.
Özetle, farklı gerekçelerle olsa da, kozlarını paylaşmaya karar veren İsrail, Suriye ve İran şimdilik durumu gerginleştirmeyi çıkarlarına uygun buluyor ve her zamanki tehlikeli oyunu oynuyor: Masum insanlara bedel ödeterek, kan dökerek, kendi bekalarını sağlama alma oyunu. Ama unuttukları bir şey var: Durum her an kontrolden çıkabilir.
Onlar tepişecek diye bedeli neden acıları zaten hiç bitmeyen Filistin halkı ve şimdi de Lübnan ödüyor? Üstelik, giderek bütün bölge ve milyonlarca masum insan da bu saçmalığın içine çekilmek üzere...(AK/EÖ)
(*) Ayşe Karabat'ın yazısı Radikal gazetesinin 18 Temmuz 2006 tarihli sayısının 12. sayfasında yayımlandı.