*Fotoğraflar: Hüsamettin Bahçe
**Bu haber, Atölye BİA İletişim Platformu atolyebia.org'da yayınlandı.
Fotoğrafçı ve araştırmacı Hüsamettin Bahçe'nin, Hewraman coğrafyasını konu aldığı "Taşlar Ülkesi'nde/ Li Welatê Keviran" isimli foto-röportaj kitabı çıktı. Wêjegeh Yayınları'ndan çıkan ve 51 fotoğrafın olduğu kitabın önsözü, “İskender gazab kapısını kime açmak isterse, Hewraman’ı zindan olarak gösterirdi ona” ile başlıyor ve “Hazineni kaybettiğin yerde ararsın” sözleriyle bitiriyor.
Bahçe, “Bu sözlerden güç alarak Zagroslara sırtını dayamış Hewraman’ın sosyo-kültürel yaşamı üstüne bir röportaj yaparken buldum kendimi” diyerek, çalışmasının çıkış öyküsünü anlatıyor.
Hewraman, İran'ın Irak sınırında, Zagros Dağları'nın yamaçlarında yer alan dağlık bölgenin ismi. Yaklaşık bir buçuk milyon nüfusa sahip ve Doğu Kürdistan ve Güney Kürdistan olarak ikiye ayrılıyor. Bölge, Güneş Ülkesi, Ateş Ülkesi, Taşlar Ülkesi, Kutsal-Temiz Yer, Med Ülkesi gibi isimlerle anılıyor. 19. yüzyılda Kartallar Yuvası denildiğini de biliniyor.
“Hikayelerimin temelinde öz var”
Bahçe, Hewraman üzerine bir foto-röportaj çalışması yapma fikrinin uzun zamandır olduğunu söylüyor. Temel sebebinin ise Hewraman’ın ve o coğrafyadaki Goran Kürtlerinin kendi özünü koruyabilmiş olması.
Yaptığı işlerin temelinde de bu fikrin önemli olduğunu söyleyen Bahçe, “Êzidîlerle, Koçerlerle yaptığım hikayelerin temelinde de bu düşünce vardı. Hewraman’ı da tercih etmemin sebebi oydu. Şunu biliyordum: Coğrafi olarak çok zor bir alan, dolayısıyla gerek din gerek kültür olsun kendi özünü daha fazla koruyabilmiş bir yer” diyor.
“Hewraman’ın inanç sistemi ilgimi çekti”
Bahçe, iki yıl boyunca çalıştığı Hewraman coğrafyasının kültürel ve inanç sisteminin de ilgisini çektiği söylüyor. Ancak Hewraman ile ilgili Latince kaynaklara ulaşmakta zorluk çekmiş:
“Hewraman ile ilgili foto-röportaj yapma fikrimden sonra yaptığım okumalarda ve internetteki birkaç paragraflık bilgilerde Hewraman, Yarsan inancının merkezi olarak geçiyordu. Benim aslında Hewraman’a gitme sebebim, Yarsan inancı ve o inanca sahip insanların kültürleri ve yaşamlarıyla ilgili bir çalışma yapmaktı. Oraya gittiğimde karşılaştığım durum çok daha farklıydı. Çünkü o coğrafyanın, bölgenin tamamında Yarsan inancına neredeyse hiç rastlamadım, tamamıyla Sunni-Kürtler mevcuttu. Dolayısıyla ilk gördüğümde ciddi bir hayal kırıklığı yaşadım."
Yarsanlık, eski İrani/Aryen inançların bir parçası veya uzantısı olarak biliniyor. Yarsanlar ağırlıklı olarak İran Kürdistanı’nın Kermanşah/Kermaşan (Goran Bölgesi) eyaletinde ve Kermanşah ile Hamedan arasında bulunan Şanneh kentinde ve bu kentin civarındaki bölgelerde yaşıyor. Yarsan toplumunun kutsal inançları büyük ölçüde mitlerden ve hikâyelerden oluşuyor.
“Yarsan inancına ait birçok türbe var”
Bölge insanları ile yaptığı sohbetlerde insanların çoğunluğunun, Hewraman'ın Yarsan inancının, Zerdüşt inancının merkezi olduğu söylendiğinde çok da hoş karşılamadığını dile getiren Bahçe, şöyle devam ediyor:
“Yarsan inancını veya kutsal kitap Serencam’ı okuduğunuzda Pîr Shalîyara adına rastlarsın. 11. yüzyılda yaşamış din alimi Pîr Shalîyara ile ilgili metinler var. Ama mesela Hewraman’da çok çok küçük bir azınlık hariç hiç kimse Pîr Shalîyara’nın Yarsan inancına sahip bir pîr olduğunu kabul etmez.
"Oysa ki Hewraman coğrafyasını ve o vadileri gezdiğimde birçok yerde türbelere rastladım. O türbelerin kimlere ait olduğunu sorduğumda Pîr Shalîyara, Pir Xalo, Pîr Babo, Pîr Bab, Baba Bedo diyorlar. Yani bu türbelerin Yarsanîzm’le ilgili olduğu gerçeği var. Bunların tamamı Yarsan inancına sahip kişilere ait yerlerdi ve Hewraman’daki tüm insanlar bu türbelere belirli tarihlerde giderler ve ritüellerini gerçekleştirirler."
“Hewraman’da manevi hayat çok güçlü”
Bahçe, yaptığı ziyaretlerde dikkatini en çok çeken noktanın Hewraman'daki manevi hayatın çok güçlü olması olduğunu söyleyerek, gündelik yaşamda bile bunun örneklerini sıkça görmenin mümkün olduğuna dikkat çekiyor. Bahçe şöyle örnek veriyor:
“Eli öpülen büyükler, kendilerinden yaşça küçüklerin elini öpüyor. Bunun, Yarsan inancındaki eşitlik inancına dayandığını düşünüyorum. Veya İslamiyet öncesi inançların etkileri de hâlâ yaşıyor. Örneğin Pîr Shalîyar törenleri, Paşa Taife’sinden (Paşa ailesi, aşireti) birini destur vermesi ve bir büyükbaş hayvanın kesilmesiyle başlıyor. Tıpkı Mitra inancında olduğu gibi.”
Bahçe, kitaba neden "Taşlar Ülkesi’nde" ismini verdiğini şöyle anlatıyor:
“Bu ismi ilk ben kullanmadım. Daha önceleri oraya gidip, orada iş yapan insanların, seyyahların da dile getirdiği bir isim. Hewraman’ı ilk gören insanların da aklına gelebilecek ilk isimdir bu. Çünkü taş dışında kullanabileceğin bir şey yok. Her yer taş ve o coğrafyada yaşayabilmek için sen bu taşlardan kendine bir yaşam alanı oluşturmak zorundasın.”
950 yıllık bir gelenek
"Taşlar Ülkesi'nde" kitabında en dikkat çeken fotoğraflardan biri, evlerin dam ve bahçelerinde buluşan yüzlerce kişinin zikrettiği an. Bahçe o ritüeli şöyle anlatıyor:
“Çoğunlukla Şafii mezhebine bağlı Kadiri ve Nakşibendi tarikatlarına mensup derviş ve pîrler zikrediyorlar. Yaklaşık 950 yıldır her yılın Ocak ve Şubat aylarında Hewraman’da ‘Pîr Shalîyar’ın Düğünü’ ritüeli gerçekleştiriliyor.
"Efsaneye göre 11. yüzyılda yaşamış din alimi Pîr Shalîyar, Buhara Kralı’nın hasta olan kızı Bahar Hatun’u iyileştirir ve onunla evlenir. Münzevi bir hayat süren Pîr Shalîyar’ın düğünü tüm Hewramanlıların katkısıyla gerçekleştirilir. Daha sonra gelenekselleşen bu kutlamalar, zamanla ritüele dönüşür.”
Çalışmasını yaparken özelikle dil konusunda zorluk çektiğini kaydeden Bahçe, bölgede yaşayan insanların Goranice konuştuğunu ancak Goranice’yi bilmediğini anlatıyor.
Bahçe, “İşimi kolaylaştıran kısım oradaki insanların bir kısmının Kürtçe’nin Kurmanci lehçesini az da olsa bilmesiydi. Bu benim çalışmamı yapmamda büyük kolaylık sağladı. Kurmanci lehçesini bilen insanların da Kürtçe televizyon yayınlarıyla öğrendiklerini söylemek mümkün” diyor.
* Hüsamettin Bahçe/ Taşlar Ülkesi'nde/ Wêjegeh Yayınları/ 112 sayfa
Hüsamettin Bahçe hakkında1974, Diyarbakır doğumlu. İnönü Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. 1998'te fotoğrafa başladı, 2005'te NarPhotos'a katıldı ve 2021'de kolektif sonlanana dek üyesi olarak kaldı. Göç, insan hakları ihlâlleri, çevre bilinci, kimlik ve azınlıklar gibi konularda sosyal belgesel çalışmalar yapıyor. 2003'te göçer Kürtlerin yaylalardaki günlük hayatını ele alan "Koçer", 2006'da çoğunlukla Irak'ın Federal Kürdistan Bölgesi'nde yaşayan Êzîdî toplumunu anlatan "Êzîdî", 2008'de kendilerini İsa'ya ilk inananlar, ilk Hıristiyanlar ve İsa'nın konuştuğu dili konuşan bir etnik grup olarak nitelendirilen Süryanileri anlatan "Turabdin Süryanileri", 2010'da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da 30 yıldır devam eden savaşı, yakınlarını bu savaşta kaybetmiş anneler üzerinden anlatan "Barış Anneleri" ve 2016'da IŞİD işgali sırasında binlercesi öldürülen ve yurtlarını terk etmek zorunda kalan Êzîdî toplumunun bugününü ele alan "Êzîdxan" foto-röportajlarını yaptı. 2011'de yaptığı, Diyarbakır'ın varoşlarındaki günlük yaşamı konu alan "Mazxana" çalışması kitap olarak basıldı. 2015-2018 arasında dünyada azalan tatlı su kaynaklarına dikkat çekmek amacıyla, uzunlukları kollarıyla birlikte binlerce kilometreyi bulan Dicle ve Fırat nehirlerinin Türkiye'deki bölümlerini ele alan ve son 50 yılda inşa edilen barajlarla değişen bu coğrafyayı ve buradaki yaşamı inceleyen "İki Nehrin Hikâyesi" çalışmasını gerçekleştirdi. |
(BS/SO/NÖ/SD)