Dut Ağacı Kolektifi ve Friedrich Ebert Stiftung Derneği’nin Mimar Sinan Üniversitesi'nin Bomonti Kampüsü'nde “Barış ve Müzakere Sürecinde Yüzleşme’nin Neresindeyiz” sempozyumunu gerçekleştirdi. Sempozyumda üç oturum boyunca yüzleşme ve yöntemi tartışıldı.
Emrah Tuncer’in moderatörlüğünü yaptığı "12 Eylül'ü cezaevlerinde karşılayan ve yaşayanların gözünde barış, müzakere ve yüzleşme" başlıklı ilk oturumda Cemile Çakır ve Cafer Solgun 12 Eylül’ün cezaevleri üzerindeki etkisini anlattı. Solgun 12 Eylül ve cezaevlerinde yaşanan zulüm ile yüzleşmenin ancak barış süreci ile mümkün olduğunu belirtti.
"12 Eylül'ü sembolize eden üç cezaevi var: Diyarbakır, Mamak ve Metris. Ben 12 Eylül'den bir yıl önce tutuklanmıştım. Tam tahliye olmayı beklerken yedi buçuk yıl Metris'te kaldım. Oradaki zihniyet şuydu, sizi tutuklamaları yeterli değildi, bir de sizin teslim olmanızı istiyorlardı. Tek tip kıyafet, askere komutan deme zorunluluğu, tekmil.. Bunlar tek başına bakınca bir şey ifade etmiyor ama genele baktığınızda sizin devletin istediği gibi davranan devlete teslim olmuş kişiler olmanızı istiyorlardı. Buna karşı direnişte vardı. Bir irade sınavıydı Metris. En sonunda dört arkadaşımız öldü ama devlet de geri adım atmak zorunda kaldı."
"Bu ülkede işkence ve zulüm görenler tabii ki barış isteyecekler. Eşit ve onurlu barış bu ülkenin tüm ötekilerinin isteğidir, 12 Eylül'ün zulmünü yaşayanların isteğidir. Çünkü 12 Eylül gibi bir süreçle yüzleşme ancak bir barış sürecinde mümkündür."
Kışanak: Cezalandırıcı değil, onarıcı bir adalet
Sempozyumun "Geçmişten Bugüne Barış İçin Yüzleşmenin Neresindeyiz?" başlıklı ikinci oturumunda Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, yazar Ayşegül Devecioğlu ve Sosyalist Yeniden Kuruluş'tan Tuncay Yılmaz konuşmacı olarak yer aldı. Oturumda yüzleşmenin nasıl olması gerektiği, nelerle yüzleşilmesi gerektiği tartışıldı.
Kışana yüzleşmeye ancak “hakikat, yüzleşme ve adalet” ekseninde bakmak gerektiğini söyledi.
“Ortada mağdurlar mahcuplar ve kirlenmişler var. Toplumlar kendi hakikatleriyle yüzleşmekte o kadar cesur olamıyorlar. Öncelikle mağdurların kendi gerçekleriyle yüzleşmesi ve karşılığında almaları gereken yeni tutumla ilgili cesur olmaları gerekiyor.
“Toplumda yaşanan mağduriyetlerin yaratılmasında katkısı olanlar bir de mahcuplar var. Onlar kendilerini, bu mağduriyetlerin asıl kaynağı olarak görmüyorlar. Mahcuplar ama yüzleşmiyorlar. Madımak katliamı, Kürtlere, Ermenilere yapılan zulüm devlet politikasıydı ama insanların elleriyle yapıldı. ‘Hayır’ diyemezler miydi? Bunu kendilerine sormuyorlar.”
“Bir de kirlenmişler var. Bu acı olaylar gerçekleştirirken kendisinde hak gören, ‘hak ettiler yaptım’ diyenler. Bunların tümünde yüzleşme gerekiyor.”
Kışanak resmi bir yüzleşmenin çok daha zor olduğunu, yüzleşmenin ancak sivil yüzleşmelerle ve toplumsal vicdanla gerçekleşebileceğine de değindi.
''Toplumda travmalar daha çok taze, bu yüzden yüzleşmede cezalandırıcıdan ziyade onarıcı bir adalet daha gerçekçi.''
Devecioğlu: Yüzleşme hukuki bir süreç olmalı
Devecioğlu ise geçmişteki acıların tarihsel bağlamından koparılarıldığına dikkate çekti.
“12 Eylül de, Ermeni Soykırımı da ele alınırken geçmişin mitleştirilmesiyle karşılaşıyoruz. 12 Eylül, benim kendi kuşağımız tarafından mitleştirildi. 12 Eylül mitleştirilerek tarihin dışına çıkarılarak siyasal zeminden uzak bir zaman parçası haline getirildi. Ancak olaylara siyaset zeminde bakmak gerekiyor. Aksi halde yüzleşme güçlü toplumsal muhalefetle desteklenen bir süreç olmak yerine bir kavram olarak kalıyor.”
''Yüzleşme de barış süreci gibi siyasileştirildiği ve hukuki zemine oturtulduğu takdirde gerçekleşebilir.''
Son konuşmacı olan Yılmaz da yüzleşmenin emek, ekoloji, kadın, LGBT gibi ayrımcılığın yaşandığı her alanda gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi.
"Bizim yüzleşmek ve yüzleştirmekle yükümlü olduğumuz çok geniş bir mücadele ortamı var. Evet bir müzakere süreci kimliği kazanmaya başlayan bir dönemdeyiz. Ancak hepimiz farkındayız ki sadece bir kapı aralandı. Bu kapıyı açmak tüm bu meseleleri dolu dolu tartışmak ancak bu kapıyı zorlama perspektifi olanların yapabileceği bir şeydir."
Sirman: Toplumsal cinsiyet savaşla biçimlendi
"Üç kuşak barış, müzakere ve yüzleşmeyi tartışıyoruz" başlıklı son oturumda Barış için Kadın Girişimi’nden Nükhet Sirman, 1982 yılının Newroz'unda Diyarbakır Cezaevi'nde kendini ateşe verme eyleminin sonucunda ölen Mazlum Doğan'ın kardeşi Serap Mutlu Doğan ile LGBT aktivisti Şevval Kılıç yer aldı.
Sirman konuşmasında kadınların barış müzakerelerinde yer almayı talep ettiklerini aksi halde gerçek bir barışın yapılamayacağını anlattı.
“30 yıl önce kadınlık ve erkeklik rolleri bu kadar koyu değildi. Hiçbir erkek bu kadar erkek değil, hiçbir kadın da bu kadar çıt kırıldım değildi. Toplumsal cinsiyet rolleri de savaşla biçimlendi.
"Kadınların başına gelenlerin konuşulması için, barışın yeniden inşasında toplumsal cinsiyetin yeniden biçimlenebilmesi için kadınlar masada olmalı.”
Serap Mutlu Doğan’ın Kürt hareketinin dünden bugüne geldiği noktayı aktardığı konuşmasında müzakerelerin bir mücadele sonucu gerçekleştiğini söyledi.
Son konuşmacı olan Şevval Kılıç ise barış sürecinin ve yüzleşmenin toplumun tüm kesimlerini kapsaması gerektiğini, barış sürecinde LGBT bireylere yaşatılan ayrımcılıklarla da yüzleşilmesi gerektiğini ifade etti. (EA)