Dünya Çevre Günü vesilesiyle Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra’yı aradık, bir çevre felaketinin içinde bulunan dünyamızın durumunu anahatlarıyla çizmesini istedik.
Dünyanın artık bildiğimiz haliyle sonuna geldik, diyerek başladı sözlerine, Gezi Direnişi örneğini vererek, tek umudun çevre hareketlerinin birleşip tek ve büyük bir harekete dönüşmesinde olduğunu vurgulayarak bitirdi.
Kendimizi yarattığımız tehlikelerle yüzleşmezsek adalet ve sürdürülebilirlik potansiyelini de kendi ellerimizle yok etmiş oluruz, diyen Ömer Madra, içinde bulunduğumuz durumu ve çıkışı “yüzleşmek ve değiştirmek zorundayız” sözleriyle dile getirdi.
Madra’nın çizdiği tablonun anahatları kendi ifadeleriyle şöyle:
* Felaket tellallığı, kıyamet haberciliği de denebilir buna. Ama biz bu gezegenin üzerine pek çok canlıyla birlikte insan hayatının da sona ermekte olduğunu söyleyebiliyoruz.
Anaakım politikacılar mevcut güç sistemlerini savunmaya, şirketlerin yöneticileri de lafta söylemekle birlikte, aslında gezegene yapılanlar hakkında bir kaygı duymaksınız karlarını maksimize etmeye devam ediyor.
Halkların çoğunluğu da bu sorulardan uzak durmaya devam ediyor. Bu böyle olamaz.
“Yeni normal” olarak “radikal” bir düşünce şekliyle bu ekolojik ve ekonomik krizin umutsuzluk vermesi yerine eyleme dönüşmesi için, eyleme geçmenin tam zamanı.
Nasıl Gezi Parkı bir anda üç beş ağacı korumaktan tüm Türkiye’yi saran bir bozkır yangını gibi büyüdüyse bunun dünya çapında benzer biçimde olması zorunluluğu var.
Toprak banka hesabı gibidir
* Yakın zamanda İzlanda’da yapılan toplantıda, 30’dan fazla ülkeden 200’den fazla araştırmacı bir araya geldi. Biz havanın, suyun azalmakta olduğunu biliyorduk ama toprağın da büyük ölçüde kaybolmakta olduğunu belirttiler.
* Her yıl 12 milyon hektar toprak kayboluyor. Kullanılmaz, üzerinde canlı yetişmez hale geliyor. Oysa üzerinde en az 20 milyon ton tahıl üretilebileceği tahmin ediliyor.
* Son 40 yıl içinde gezegenin yiyecek maddeleri üretimine tahsis edilebilecek ekilebilir topraklarının yüzde 30’u verimsiz hale gelmiş durumda. Erozyon sebebiyle...
Bu eğilim geri çevrilmezse dünyanın artmakta olan nüfusunu beslemenin imkansız olacağı söyleniyor. Hem de 2050’ye kadar...
* Tarihte ilk defa şehirde yaşayan insanlar kırsal bölgelerde yaşayanlardan fazla.
Her 40 bin hektarlık yerde ortalama bir milyon insan oturuyor.
* İzlanda’da araştırmacılardan birinin ifadesiyle, “toprak bir banka hesabı gibidir, ancak yerine koyarsan devamını sağlayabilirsin, yoksa çeke çeke kalmaz sen de topraksız kalırsın.”
Toprak olmadan herhangi bir hayat olmayacağını söylemek de gerçeği dile getirmek olur.
Çölleşen denizler
* 2012’de yayımlanan Jeffrey Bolster’ın Ölümlü Deniz (The Mortal Sea) kitabında büyük denizleri de çöl olarak görmemizin gerçekliğinden, bundan kaçamayacağımızdan söz ediliyor. Bu yönde çok sayıda veri var. Deniz ekosistemiyle insan yerleşimleri arasındaki ölümcül ilişkiyi keşfetmemizi sağlıyor kitap.
* 10 sene önce Kuzey Kutup buzlarının erimesinin denizlerin dengesini bozduğu, balık stoklarının azalmakta olduğu, okyanusun büyük kesimlerinin çözülemeyecek plastik gibi maddelerle dolup taştığı, kilometrelerce naylon misinalarla dolduğunu biliyorduk.
* Her yıl 160 milyon ton balık çıkarılıyor, yedi milyon ton çöp atılıyor. Zehirli kimyasallar çok sayıda ölü bölge yaratıyor. Bu bölgelerin Çin kıyılarını çevreleyecek kadar geniş olduğu söyleniyor.
* Hiçbir şey denizde kendi kendine yaşamıyor. En küçük mikro organizmalardan besin zincirinin en üstündeki hayvanlara uzanan zincirin en dipteki halkasından kopmasından söz ediyoruz. Bu da gezegendeki hayatın devamlılığını sağlayan zincirin kopması demek.
İklim değişikliği
* İklim değişikliği konusunda şunları biliyorduk: kömür, doğalgaz, petrol yakarsak atmosfere karbon gider ve karbonun moleküler yapısı da ısıyı zapt eder. Yeryüzünden yansıyıp geri uzaya gidecek ışınlar içerde kalır.
* Bilmediğimiz bunun ne kadar hızlı gerçekleşmekte olduğuydu. Şimdi artık biliyoruz ki beklenenden çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşiyor.
* Atmosferin sıcaklığını bir derece bile olmayan düzeyde arttırdık, bu bile Kuzey Kutup bölgesinde deniz buzullarında yüzde 40 azalmaya, denizlerde yüzde 30 daha fazla asitlenmeye ve atmosferde de yüzde 4 nem artışına yol açtı. Sonuçlarını da hepimiz görüyoruz. Şu anda konuşurken bile Orta Avrupa seller altında ve böyle de olacak.
Yeni göktaşı
* Gezegen tarihinde canlıların büyük yok oluşlarından söz ediliyor, birinin göktaşı olduğu söyleniyor; işte biz şimdi kendimiz göktaşı olduk.
* Fosil yakıt endüstrisi dünyadaki en büyük endüstri; bir grup insan kar etmek uğruna bu hale getiriyor dünyayı. Bütün politikacıları da satın alıyorlar. Eriyen buzların altından yeni petrol nasıl çıkarırız diye düşünüyorlar.
* İnsan türünün en büyük üstünlüğü zekası, çünkü büyük bir beyni var ama bu beyne eşlik edecek büyüklükte bir yüreği yok.
Büyük hareketler yaratmalıyız
* Asıl soru, ne kadar farkına varıp nasıl değiştireceğimiz. Halk ayaklanmalarıyla yapılacak şeyler var. Büyük hareketler yaratmak zorundayız.
* Hem yerel ve ulusal düzeyde hem de küresel düzeyde dünyadaki bütün hareketlerle birleşecek iklim değişikliğine karşı büyük bir hareket yaratamazsak, alttan gelecek baskıyla politikacıları ve şirketleri durduramazsak çare yok.
* Sistemin kendisinin artık bir değişiklik yaratmayacağını görmemiz lazım. Dolayısıyla biz onu itmek zorundayız, ki bu mümkün. Zor gibi görünüyor ama Gezi Parkı örneğinde olduğu gibi büyüyerek mümkün. Çevre hareketlerinin birleşip tek ve büyük bir harekete dönüşmesi gerekiyor.
* Türkiye’de Tabiatı ve biyolojik çeşitliliği yok etme yasa tasarısını da Dünya Çevre Günü’nde TBMM’ye getiriyorlar. Bundan daha büyük bir ironi düşünemiyorum.
* Taksim Gezi Parkı Direnişi’nden de bir açıklama geldi. “Gezi Parkı’ndaki ağaçlar büyük bir ayaklamanın sembolü olmuşken şimdi Türkiye’nin bütün ağaçlarının, derelerinin, kıyılarının, ormanlarının yok edilmesine yasal kılıf uydurulmak isteniyor, bu yasa tasarısı Meclis gündemine alınırsa bunu meydan okuma olarak kabul edeceğiz” diyorlar.
Çünkü Gezi Direnişi aynı zamanda bu yasa tasarısına ve bütün doğa yıkım projelerine yönelik bir direniştir.
Yüzleşme
* James Baldwin, “hayatın tek mihenk taşı ve tehlikeli bir şey olduğunu hiç unutmamalıyız, bu tehlikeyi coşkuyla, neşeyle kabul etmezsek hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiç kimseye güvenli bir hayat olmaz” diyor.
Kendimiz yarattığımız tehlikelerle yüzleşmezsek adalet ve sürdürülebilirlik potansiyelini de kendi ellerimizle yok etmiş oluruz, diyor benim anladığım.
Yüzleşmek ve değiştirmek zorundayız. (YY)