Lisedeyken voleybol maçında bende ayak bileğimi çatlattığım için kısa bir süre ben de yatağa çakılmıştım.
Her an, her insan bir nedenle bir süre yatak istirahatına tabii olabilir. Bir sürü nedenle felç geçirerek hareketleri kısıtlanabilir. Ama ben aynı pozisyonda (yatma, oturma) uzun süre kalma nedeniyle yatağa, dolayısıyla birilerine de bağımlı kalmanın ne demek olduğunu annem sayesinde öğrendim.
Sağlıklı, kendine yetebilen, sosyal yaşamı olan ben dahil herkesin yardımına her dem koşan, hayata sımsıkı sarılan bir insan olan annem kayıp düştü ve...
Sebze kabuğuna basınca
Şimdi 78 yaşında olan annem babamın ölümünden bu yana evinde yalnız yaşıyordu. Son derece sağlıklı, kendine yetebilen, sosyal yaşamı olan ben dahil herkesin yardımına her dem koşan, hayata sımsıkı sarılan bir insandı.
Yaklaşık bir buçuk yıl önce evde yemek yaparken yere düşen bir sebze kabuğuna basarak kaymış. Böylece, annemin hayatı kaydı. Tabii bizim de...
Kalça eklemindeki "femur başı" kırılmış. İnanılmaz ağrılar çekti ameliyata dek. Annemin hem kemik kalitesi düşük hem de kırık çok parçalı imiş. Kalça kırıkları konusunda uzmanlaşmış bir ortopedist yaptı ameliyatını.
Kalça eklem hattının restorasyonu "implant" dedikleri yolla sağlandı. Annemin mobilizasyonunu, hareket kabiliyetini sağlayacak olan bu operasyon başarılı geçmişti.
Artık ayağa kalkardı
Umutluyduk ayağa kalkacağından ama...
Umutluyduk ayağa kalkacağından. Zira teknik anlamda da bir neden yoktu yatağa bağımlılığa neden olacak.
Hastanede her şey bize ve anneme detaylı anlatıldı. Yürüteç (walker) yardımıyla yürüyordu ilk günler. Rehabilitasyon programına dahil oldu. Moralimiz her geçen gün düzeliyordu.
Bir süre tekerlekli sandalye ve yürüteç desteği alarak, ev içinde hareketleneceğini, ardından da ev dışı faaliyetlerini yapabileceğini biliyorduk artık. Ayakta duramaması, yürüyememesi, basit fiziksel aktivitelerde bulunamaması için bir neden yoktu.
Taburcu olacağımız sıra; doktorumuz, fizyoterapistimiz, sosyal hizmet uzmanımız bize hastamızın evdeki yaşamına ilişkin bir dizi öneride bulundu.
Evde büyük hazırlık
Daha eve gelmeden evde bir köklü düzenlemeler yaptık rahat etmesi için.
Hastane tipi hareketli ve korkuluğu olan bir karyola ile sert bir yatak, yürüteç ve tekerlekli sandalye aldık.
Yatak üstü koruyucu, alez aldık. Odasındaki parkenin üzerindeki halıyı kaldırdık. Onun yürüme alanlarındaki (oda, koridor, banyo ve hatta salonda) bulunan tüm engelleri ortadan kaldırdık.
Banyo ve tuvalete tutamak yaptırdık, gerektiğinde destek alması için. Klozete adaptör taktırdık, kalçası zarar görmesin diye.
Anneme eşlik etmesi için emekli bir hemşire 24 saat evde olacaktı ilk ay. Kalçaya olan yükün azaltılması için de kilo vermesi, en azından almaması gerekiyordu.
Sonuçta bizim yapmamız gereken her şey yerine getirilmişti.
Annem her şeyden rahatsız
Annem eve geldi. Önce evinde yaptığımız değişikliklerden hoşlanmadı. Gelen ziyaretçilerin tavırlarından rahatsız oldu.
Adeta açlık grevine girdi. Altının petlenmesinden hiç hoşlanmadı. Ayağa kaldırmak için ya da yatakta oturması için yaptığımız tüm önerileri reddetti.
Evet; bir dönem yatak istirahatı gerekiyordu; iyileşme ve yenilenme için, kanın göllenmesini ve bacaklardaki şişliklerin engellemesi için.
Ama annem yatağın içinde bile hareket etmek istemiyordu.
Krem, pudra, koyun postu
Bu hareketsizlik/devamlı yatma; belli bölgelerde oluşan fazla basınç ile birlikte deri beslenmesini engelleyerek yatak yaralarının oluşmasına neden olacağı için kaygı duyuyorduk.
Yatak yaralarının oluşmasını önlemek için; kemiklerin çıkıntı yaptığı yerlerdeki deriyi her gün gözlemeyi alışkanlık edindik.
Bu bölgelere her gün elimizle yağlı bir krem sürerek masaj yaptık. Sırtına, riskli olabilecek her bir yerlere pudra sürdük. Adeta bir bebek gibi ciğerlerini pıtpıtlıyorduk.
Pozisyonunu iki saatte bir değiştirmek için inanılmaz mücadele verdik. Operasyonlu kalçanın üzerine ağırlık vermesini engelledik. Battaniye ve yatak örtülerinin basınç yapmaması için ayaklarının altına ayak tahtası, kafes, topukluk koyduk.
Poposunun altına küçük bir parça koyun postu koyduk terlemesini önlemek için. Hareket isteğini azaltacağı için, doktorun önermesine karşın sakinleştirici ilaç vermekten başlangıçta kaçındık.
Pansuman, egzersiz...
Yeterli beslenmesi ve sıvı alımı için inanılmaz çaba harcadık. Topuğunda açılan küçük bir yaranın büyümemesi için düzenli pansuman yaptık. Yarayı daima temiz ve kuru tutmaya çabaladık.
Adale ve eklemleri içeren düzenli bir egzersiz programı uygulanması için haftada üç gün bir fizyoterapistin eve gelmesini sağladık. Evdeki hemşiremiz saatte bir bazı egzersizleri yaptırttı. Ayak, bacak ve kalçasını yastıklarla destekledik.
Annemin sınırları dahilinde hareket ettirmemizin bir zorunluluk olduğunun bilincindeydik. Ahhh, bir de o olsa...
Hareketsizliğin kalp yükünü arttırarak kalp yetmezliğine yol açacağından ya da kan akımı yavaşlayarak damar içinde göllenip, pıhtılaşarak kopan bir pıhtının damarlarda tıkanıklığa yol açacağından korkuyorduk.
Balon ve ıslık
Yataktan kaldırmayı başarabildiğimizde çok yavaş hareket ediyorduk. Çünkü bir defasında biraz hızlıca ayağa kalktığında bayılmış; meğer başı dönüp, tansiyonu düşmüş.
Uzun süreli yatış; yatak örtülerinin yaptığı basınç ve solunum adalelerinin kuvvetsizliğinin göğüs kafesinin genişlemesini, dolayısıyla da yeterli soluk alıp vermeyi engellediğini biliyorduk.
Sürekli sırt üstü yatmanın balgamın atılmasını engellediğini de. Zatürree en büyük korkumuz idi.
Solunum ve öksürük egzersizlerimiz balon şişirtme ve ıslık çaldırtma şeklindeydi.
Bebek gibi
Devamlı yatmanın, enerji ihtiyacını azalttığı için iştahsızlığa yol açması doğaldı ama annem doğru dürüst yemediği için bağırsak hareketleri çok yavaşlamıştı.
Yani kabızdı. Boşaltım ihtiyacını yatakta karşılamak, normal bağırsak boşaltımını engelliyordu. Sürgü kullanmaktan utanç duyuyordu ve rahatsız oluyordu. Bir bebek gibi yeniden tuvalet eğitimi vermeye başlamıştık ona.
Sabah aç karnına bir bardak ılık su içirtiyor, gün boyu kuru erik ya da kuru kayısı suyu vermeğe çabalıyorduk.
İdrarını yatarak yaptığından böbrekte biriken ve durgunlaşan idrarın böbrek taşlarına neden olmasını önlemek için bol sıvı vermeye çalışıyorduk ama..
Elbette ruhsal durumunu da etkiledi sürekli yatmak...
Annemi tanıyamaz olduk
Odasında radyosu hep açıktı. Çoğu kez televizyon da... Sürekli konuşuyorduk yanında dereden tepeden. Ona da daha önce kaç kez dinlediğimiz yaşantılarını anlattırmaya çabalıyorduk. Sevdiği arkadaşlarını davet ediyorduk eve. Telefonda konuşturtuyorduk.
Artık annemi tanıyamaz hale gelmiştik. İçine kapanmıştı. Uyaranlara karşı ilgisizdi. İnatçıydı. Konuşmuyordu. Uykusuzluk çekiyordu. Ölüm kaygısı çok yüksekti ama yaşamak için de hiçbir çaba harcamıyordu.
Hepimiz için zorlaşmıştı hayat. Elbette en çok da onun için. Sabırlı olmamız gerekiyordu. O dönem pek çok profesyonel destek aldık. Depresyon giderek artınca verilen ilaç desteğiyle annem beş altı ay sonra toparlandı.
Balkonda, Seda Sayan'da
Şimdi yine evinde. Evde artık hemşire değil, bir bakıcımız var. Birbirlerini seviyorlar. Her ikisi birbirine katlanıp, dayanabiliyor.
Annem yedi sekiz aydır artık ayaklandı, elbette yürüteciyle. Ciddi bir başka sağlık sorunu da yok....
Annem çok sevdiği balkonuna çıkabiliyor, mutfak masasındaki köşkünde yemeğini yiyebiliyor, Seda Sayan'ı sabahları izleyebiliyor, bize magazin dedikodularını aktarıyor, tuvalete gidebiliyor, petlenmeye devam etse de.
İştahı yerinde. Çok nadiren evden çıkıyor. Bu evden çıkışlar adeta günler öncesinden hazırlığa girişilen bir tören.
Yürüteci artık onun "olmazsa olmaz"ı. Annem de bizim "olmazsa olmaz"ımız. (ŞD/BA)
*Şadiye Dönümcü, Sosyal Hizmet Uzmanı
** Bu yazı bir yaşlı yakınıyla yapılan görüşmeden de yararlanılarak kaleme alınmıştır.