Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ hakkında gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasına ilişkin yaptıkları yazılı açıklama nedeniyle "Cumhurbaşkanı Hakaret" gerekçesiyle açılan davanın duruşması Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nce yetkisizlik kararı ile gönderilen davanın ikinci duruşmasına Yüksekdağ Kandıra 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi'nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandı.
Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre, Yüksekdağ'ın avukatları Bilal Erman ve Maviş Aydın’ın yanı sıra AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vekili avukat Sami Kabadayı da duruşma salonunda hazırdı. Yüksekdağ cezaevindeki erkek koğuşunda bulunan SEGBİS odasından duruşmaya bağlandı.
“Adalet tersinden işliyor”
Savunma yapan Yüksekdağ, birçok kez “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla hâkim karşısına çıktığını söyledi. 4 yıldır tutuklu bulunduğunu kaydeden Yüksekdağ, hakkında sayısız fezleke düzenlendiğini ve hala düzenlemeye devam edildiğini belirtti. HDP’li siyasetçilerin artık tutuklanmasının dahi siyasi iktidar açısından yeterli olmadığını kaydeden Yüksekdağ, şunları söyledi:
“Bir kere tutuklama yetmedi. İkinci kez tutuklandı. Siyasi bir hal aldı. Yargı kurumuna müdahalenin gerçekleştiği, siyasi tehdit ve baskı uygulanan bir ortamda hukukilikten bahsetmek mümkün değil. Cumhurbaşkanlığına hakarette 30 bin kişi hakkında davalar açılmış durumda. 30 bin insan hakkında ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla yargılama yapılıyorsa o ülkede söz söyleme özgürlüğü, eleştirme özgürlüğü yok demektir. Eleştiren herkes suçlu ilan ediliyor.
“Basit bir hukuk süreci olarak algılamam mümkün değil. Mağdur olan sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı Erdoğan değildir. Benim, yargılanan diğer insanlardır. Benim eleştiri hakkıma müdahale var. Adalette tersten işliyor. Adaletsizlik, haksızlık ve siyasi baskı ile karşı karşıyayım. Asıl söz söylediğimiz için biz değil, bizi baskılayan, tutuklayanların yargılanması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yargılanması gerekir.”
“Dava siyasi”
Hakkında açılan davanın usulen Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmesi gerektiğini ancak çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile getirilen yeni düzenleme nedeniyle davanın Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesinin de hukuksuzluk olduğunu anlatan Yüksekdağ, şöyle devam etti:
“Bugün bu davanın ağır ceza da görülecek şekilde ele alınması siyasi saiklerledir. Bize karlı özel hukuk uygulandı. Hukuksuzluk adaletsizlik demektir. Özel hukuk çıkarılarak bu bir ağır ceza davası haline getirildi. 4 yıldır bu dava dolaşıyor. Saçma bir suçlamadır.
“Döndü, dolaştı, asliyeye gitti. En sonunda çıkarılan KHK maddeleriyle Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Bu herşeyden önce psikolojik baskı demektir. Fikrini zihnini ruhunu baskı altına almaktadır. Emir veriyorlar ceza vereceksiniz diyorlar ceza veriyorsunuz. Bizim davalarımız artık hukuk caniliğine dönmüş durumda. Hukuki bir savunma yapmam beklenemez. Hakiki demokrasi olsa ülkemizde bu sözler siyasi iktidarın sinirleneceği ancak güç alabileceği bir olgu olur. Öyle bir anlayışa, kemale uygun bir siyasi anlayış yoktur.”
‘Adalet Bakanlığı davayı merak ediyor’
“Adalet Bakanlığı bu dosyaya bir yazı göndermiş, sonuç ne diye soruyor. Bu mahkemeyi baskı altına alıyorum demektir. Böyle bir sistem olabilir mi? Hukukun güvenilirliği ve temeli ile ilgilidir. Benim yaptığım açıklamada bir şey yok. Bu kadar devlet sorunu haline getirilmesi müdahale etme, baskı altına alma demektir.”
“ ‘Adalet mekanizması iktidarın ve Saray’ın denetimi altında davranmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapılan haberin bedelini ödetmek için tutuklatmayı dayatmıştır’ bu ifadeler var. Herhangi bir suç hakaret içermiyor. Diplomatik bir dille açıklamadır. Hakaret yoktur. Bunun neresinde hakaret var.
"Cumhurbaşkanı tutuklanması gereken insanları işaret etmiyor mu? Biz olanı söylemişiz. Bunun neresi suç? Açıkça tutuklanmamızın talimatını verdi. Yargı bugün siyasallaşmış durumda. Bizim sözcüklerimizi, kelimelerimizden suç yaratılmaya çalışılıyor. Şimdiye kadar boyun eğmedik, eğmeyeceğiz.”
“Sözlerim suç değil”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da seslenen Yüksekdağ, “Ya gerçekten ayıptır, Cumhurbaşkanı’na da ayıptır. Benim daha sert yaptığım, hatta hakaret içerecek açıklamalarım var. Bari oturup, onların dökümünü yapsınlar. O sözlere dava açsınlar” dedi. Yüksekdağ, sözlerinin suç olmadığını savundu.
Erdoğan’ın avukatları üst sınırdan ceza istedi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Sami Kabadayı, davaya katılma talebinde bulunarak, Yüksekdağ’ın en üst sınırdan cezalandırılmasını talep etti. Mahkeme heyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatının talebini kabul ederek, esas hakkında mütalaasını açıklanması üzere iddia makamına söz verdi.
Savcı ceza istedi
İddia makamı mütalaasında Yüksekdağ’ın “ Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla 1 yıl ile 4 yıl arasında cezalandırılmasını talep etti. Ara kararını veren mahkeme heyeti, Yüksekdağ ve avukatlarının süre talebini kabul ederek bir sonraki duruşmayı 12 Kasım tarihine erteledi.
Suçlama konusu yazılı açıklamada ne vardı?
Suçlamaya konu olan 26 Kasım 2015 tarihinde yayınlanan yazılı açıklama şöyle:
“Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün yaptıkları haberden dolayı tutuklanmalarını en sert biçimde kınıyoruz. Atılan bu adım Türkiye’deki bazı gerçeklerin bir kez daha görülmesine yol açmıştır. Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü, halkın haber alma ve basın özgürlüğü her gün ayaklar altına alınmakta ve çiğnenmektedir. Evrensel ve demokratik hiçbir ölçü geçerli değildir. Adalet mekanizması iktidarın ve Saray’ın denetimi altında davranmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapılan haberin bedelini ödetmek için tutuklatmayı dayatmıştır.
“Yıllardır El Kaide türevi El Nusra, IŞİD ve Ahrar ul Şam gibi örgütlere maddi ve manevi yardım yapanlar, lojistik destek sağlayanlar, silah ve para yardımında bulunanlar, bu konuların konuşulmasını yasaklamak için çabalamaktadır. Ancak bu çabalar hem uluslararası hem de bağımsız ve tarafsız ulusal hukuk önünde hesap vermeyi engelleyemeyecektir. Günün ve dönemin gereği, demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde her vicdan sahibi yurttaşın birlikte hareket etmesi, nerede ve hangi şekilde olursa olsun baskı ve zulme karşı durmasıdır." (EMK)