Diyarbakır'dan yaklaşık 80 bin oyla bağımsız milletvekili seçilen, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun desteklediği Hatip Dicle'nin, "terör örgütü propagandası" yaptığı iddiasıyla hapis cezası kesinleştiği gerekçesiyle milletvekilliği düşürüldü.
Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) dün (21 Haziran) saat 16.00'da başlayan ve yedi saat süren toplantısının ardından açıklama yapan YSK Başkanvekili Turan Karakaya, Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşürülmesi yönünde kararın oy birliği ile alındığını açıklamıştı.
"80 bin oyu başka partiye aktarmak adaletsizliktir"
YSK kararının siyasi bir karar olduğunu söyleyen Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Büşra Ersanlı, atılan adımı yıldırmaya yönelik bir siyasi karar olarak değerlendiriyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
* Hukuki detaylarını bilemiyorum. Fakat siyasi bir karar olduğu, istenirse bu konuda esnek davranılabileceği çok açık.
* Biraz da sanki yıldırmaya, geri attırmaya yönelik dışlamaya dönük bir siyasi adım olarak görüyorum.
* 80 bin civarı oyun karşılıksız kalması ya da çok adaletsiz bir şekilde farklı bir partiye aktarılması kabul edilemez. Bağımsız adayların oyları çok daha kıymetlidir. Çünkü o oylar bir partiye değil, bir kişiye veriliyor. Bu kişiye verilen oyları bir siyasi partiye aktarmak adaletsizliktir.
* Şu anda, yasanın yorumlanması konusundaki adaletsizlik kaygısıyla yola çıkarak daha büyük bir adaletsizlik yapılıyor.
* Hatip Dicle'nin durumunda olan başka kişiler de var. Onlar nasıl vekil olabiliyorsa, ufak, tefek farklı durumlar olsa bile bunların üstesinden gelinebilir. Açık bir şekilde son dakikada ve tedbir alınamayacak şekilde bu kararın alınması siyasi ve psikolojik bir harekettir.
"Helalleşmek için yüzleşmek gerekir"
* Helalleşmenin ön şartı yüzleşmedir. Yüzleşme demek de "uzlaşmaya hazırım" demektir. Bir siyasi iradenin yüzleşmeye hazırım demesi uzlaşmaya da hazırım demesi demektir.
* Parlamenter bir olanak varken bunu itelemek, dışlamaya çalışmak, ya da dışlayan kuruma itiraz etmemek uzlaşmaya gönüllü olmamayı gösteriyor.
* Medya da bunu destekliyor. Meclisin yeni yapısından bahseden programların çoğu mecliste üç partiyi görüyor. Barış ve Demokrasi Partisi'ne (BDP) karşı dolaylı olarak sanki ekstradan girmiş gibi bakılıyor.
* Umarım sokaklarda ve eylemlerde yaşanmasını istemediğimiz görüntülere tanık olmayız. Umarım uzlaşmanın öneminin farklılıklar üzerinden olduğunu kısa süre içinde anlarlar.
"Öcalan eylemsizlik kararını Dicle'nin durumuna bağlamıştı"
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Nazan Üstündağ da YSK'nın almış olduğu bu kararı mutlaka geri alması gerektiği görüşünde:
* Yeni meclisten beklentilerimiz var. En azından meclise girmeye hak kazanan 36 bağımsız milletvekili sayesinde çatışmalı ortamın sona ermesi için bir umut ışığı yandı.
* 36 milletvekilinin mecliste bulunması çok önemli. Bunu engelleyecek, kısıtlayacak hiçbir şey yapılmaması lazım. Bu konuda çok kararlı olmak gerekiyor.
* Öncelikli olarak bu krizin muhakkak aşılması gerekiyor. Diyarbakır'da en yüksek oyu almış olan milletvekilinin yolunu tıkamak kabul edilemez. Onun yolunun açılması şart.
* Hepimiz 15 Haziran'a kilitlenmiştik. 15 Haziran'da savaşın yeniden başlatılmamasını çok önemsemiştik. Benim hatırladığım kadarıyla Abdullah Öcalan, eylemsizlik sürecini Hatip Dicle'nin durumuna da bağlamıştı. Eğer Dicle'yi meclise almazlarsa bunun bir savaş kararı olduğunu da söylemişti.
"Diğer bağımsızlar meclise gitmeli"
Eski Avrupa Parlamentosu üyesi, gazeteci Joost Lagendijk ise YSK'nın kararını talihsiz bir durum olarak görüyor. BDP destekli bağımsız adayların seçimin galiplerinden biri olduğuna dikkat çeken Lagendijk, sözlerine şöyle devam etti:
* Ne yapılması gerektiğine, meclise gidilip gidilmeyeceğine karar vermek için günlerce sürecek bir mücadele verilecek ve bu sadece enerji kaybından ibaret.
* Dicle daha önce birçok kez PKK ve Öcalan ile görüş yakınlığını ve Kürt meselesinin çözümüyle ilgili fikirlerini açıkça ortaya koymuştu.
* Ancak onun meclisteki koltuğuna oturmasına izin verilmesi için onunla aynı fikirde olmak gerekmiyor. Sonuçta demokratik bir oylamayla milletvekili seçildi. Bu nedenle istisnai bir şekilde milletvekilliğinin düşürülmesi doğru değil.
* Bunun tüm bağımsızlar için büyük sonuçları olacak. Umarım günün sonunda diğer bağımsız milletvekilleri de meclise gelmeyi reddetmez. Onların bu kararla ilgili öfkelerine katılıyorum, ancak onlara oy vermiş olan binlerce insan varken, hepsinin meclisteki koltuklarını bırakmalarına neden olacak nihai bir karara varılmasına katılmıyorum.
"Demokratik yollarla seçilen biri o koltuğa oturmalı"
* YSK daha önce de 12 kişinin milletvekilliği adaylığını reddedip, daha sonra bu karardan vazgeçmişti. Dolayısıyla Dicle'yle ilgili çıkan son kararın ne kadar bağlayıcı olduğundan emin değilim.
* Eğer YSK'nın kararından vazgeçmesini sağlamak için herhangi hukuki bir olasılık varsa bu denenmeli. Hükümetin veya Cumhurbaşkanı'nın yapabileceği herhangi bir şey varsa, bu konuda gücünü kullanmalı. Belki YSK yine kararını değiştirir.
* Yaşanan oldukça karmaşık bir durum. Kimse neden bir "evet", bir "hayır" dendiğini anlamıyor. Toplumdan ve medyadan gelecek tepki oldukça önemli. Geçen sefer de birçok köşe yazarı YSK'nın kararının yanlış olduğunu söylemişti.
* Bu sefer tek bir kişi söz konusu olduğu için belki biraz daha zor. Ama biri demokratik bir şekilde seçildiğinde, görüşlerinin bir önemi yoktur. Milletvekili koltuğuna oturmalıdır. (EKN/ÇT)