Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın eşi Yonca Verdioğlu Şık, NTV Ana Haber'de Can Dündar'ın sorularını yanıtladı. Silivri Cezaevi'nde eşini ziyaret eden Şık, gözaltı sabahı yaşananları ve cezaevindeki durumu anlattı. Şık, "Alper Görmüş'ün yazısı Ahmet'in kalbini kırdı" dedi.
Yonca Şık'ın açıklamaları şöyle:
Ahmet'in durumu iyi. Yorgun ve öfkeli ama morali düzgün. Sağlam duruyor. Koğuşta Nedim Şener ve Doğan Yurdakul ile birlikte kalıyorlar. Ayrı odadalar, kendilerine ait banyo ve tuvaletleri ile ortak kullanım alanları var. Bina yeni ve ilk onlar kullandığı için toz toprak içinde ama şikayet etmedi.
Gözaltı sabahı evdeydik, uyuyorduk. Köpeğin havlamasına uyandım. Saat 07:00'ye 5 vardı. Zil çalınca korktum ve Ahmet'i uyandırdım. Polisler gelmişti, Ahmet giyinmek istedi ama "Hayır, içeri girelim öyle" dediler. Kızım da uyandı, "Polisler mi geldi?" diye sordu.
Telefon etmemize izin vermediler. Arkadaşımızı aramak istedik; çocuğu gelip alsınlar diye, izin verdiler. Çok da hatırlayamıyorum, şaşkındım. Arkadaşımız gelip çocuğu aldı. Köpeği dolaştırmam gerektiğini söyledim, bir kadın polis benimle birlikte geldi. Telefonumu yanıma alıp dışarı çıktım, ne yapacağımı bilemedim.
"450 tane CD götürdüler"
Evde ne arıyorlardı bilmiyorum ama 450 tane CD götürdüler. Fotoğraf makinelerinin içindeki kayıtlar dahil elektronik cihazları aldılar, ne varsa götürdüler. Kopyalarını alacaklardı ama sonra orijinallerini götürdüler.
Soner Yalçın ve OdaTV baskınından sonra Ahmet'le ilgili Hürriyet'te haber çıktı. İsim sızdırılırsa o kişi götürülüyor, bu bizim de aklımıza geldi. Panik olduk, "Olabilir mi?" dedik ama sonra "Yok ya, saçmalama" noktasına geldik. "Ne alakamız var" diyorduk ama olabiliyormuş.
"İmamın Ordusu" kitabının taslağının OdaTV'den ele geçirildiği iddiasıyla ilgili bir izahat bulamadık, bilmiyoruz. Ahmet "Benim kitabımın orada ne işi var" diye bir yazı da yazdı. Polislerin, kitabın oraya nasıl gittiğine dair teknoloji varsa, ki varmış, bunu bulması gerekir.
Ben kitabı okumadım, tam olarak da bitmedi bildiğim kadarıyla. Çok uzun süredir yazıyordu. Bazen 3-5 saat uyuyordu. Yazarken de çok sık "Bu nasıl bir iştir" diye kendisine soruyordu. Bu durumu İsmet Berkan'la da konuşmuş. "Yonca bu bilgisayardan kurtulmak istiyorum bir an önce" demişti.
"Net ve doğru bir yerde duruyor"
Gözaltı sonrası evden çıkarken ne söyleyeceğini konuştuk. Ben "Sosyalistim" de dedim ama o, şık ve doğru bir şey söyledi. Kitabı yazma sürecince de, kendisini tedirgin eden bir durumdu bu. "Nasıl olabilir böyle bir şey" diyordu, "Dokunan yanar..."
İleride bu günleri çok kötü hatırlamayacağım, çünkü insanlar destek verip yanımızda oldular. Basın özgürlüğü ve fikir hürriyetine ciddi bir saldırı var. Eminim ve biliyorum ki birçok gazeteci şu anda tedirgin. İnsanlar mücadele edilmesi gerektiğini biliyorlar.
Ergenekon sürecinde "İyi çocuktur, tanırım" diye bir söz vardı. Ama bu Ahmet için geçerli değil. Onun yanında olanlar, arkadaşları, meslektaşları "Tanırım iyi çocuktur"dan yola çıkmıyor. 20 yıllık gazetecilik pratiği var, arşivi var ve Ahmet'in nasıl bir gazeteci olduğunu biliyorlar. Net ve politik bir yerde duruyor. Oradan yola çıkarak Ahmet'in yanındalar.
"Görmüş'ün yazısı kalbini kırmış"
Silivri'de Nedim Şener ve Doğan Yurdakul ile aynı odada kalıyor. Soruşturmaya ve hakkındaki dezenformasyon amaçlı haberlere öfkeli. Nokta dergisinde birlikte çalıştığı Alper Görmüş'ün yazısı kalbini kırmış. Bu konuda, "Tutuklanmamla ilgili bu kadar mahcup ve ikircikli davranması gereksiz. Ya suçlu dersin ya da suçsuz. Mesele darbe günlüklerinde imzamın olup olmaması değil. Kimsenin emeğine konmadığımı kendisi bilir" dedi. Gazetecilerden dosyaları okuyup haber yapmalarını istedi ve "Gerçek öyle ortaya çıkar" dedi. (AS/EÖ)