Yıllar önce Siirt'ten Doğan Otomobille Gaziantep'e giderken 8 saatlik yol boyunca General Cemal Madanoğlu'nun hatıralarının ilk cildini tamamen okuyarak bu yanlış kanıyı kırmış, duygularımı okuyucularımla paylaşmıştım.
Şimdi özel otomobilim olmadığı için geçen hafta iki günlük bir tatil için Mersin Limonluk Beldesine otobüsle gittim. Bu kez nevalemde iki şiir kitabı vardı. İkisi de adıma imzalıydı.
Biri geçen yıl "Divan-ı Bilig" kitabını tanıttığım değerli öğretmen hemşehrim Gaziler (Güher) köyünden dokuz kardeşli Nezir Bilik'in "Rübab-ı Bilig" kitabıydı.
Siirt terminalinde 40 derece sıcakta okumaya başladığım 64 sayfalık şiir kitabını 45 dakikada vardığımız Kurtalan'da hatmetmiştim.
Şiir insanlığın anadilidir
İkinci Kitap ise Bülent Ecevit'in 27 Şubat 2005'te adıma imzalayıp, hayranı kıymetli hemşehrim Orhan Erten'le yolladığı tüm şiirlerini kapsayan "Bir şeyler Olacak Yarın" eseriydi.
22 sayfalık "Sunuş" ve "Niçin Şiir"e yanıt veren edebiyatçı politikacı Bülent Ecevit'in "Şiir insanlığın ana dilidir" görüşlerini paylaştım.
Alman düşünür Johann Georg Hamann'ın bu sözleri yanı sıra Vietnamlı Lao Tsu'nun "doğru'nun bazen çelişkili" olabileceği görüşünü benimserken Ecevit'in şiirle ilgili tespitleri bunaltıcı sıcakta içimi ferahlatarak terimi kuruttu.
Pülümür'den Cizre'ye şiir
Gece boyu kitap elimden düşmedi. Kaptanımız sabah namazı için Ceyhan'ın Kardeşler Petrol'ünde mola verirken açık duran kitabın karşılıklı iki sayfasında "Pülümür'ün Yaşsız Kadını" ile "Bir Cudi Öyküsü" yöremize ayna tutmayı sürdürüyordu.
Fetva veren müçtehit şoför
Namaz molası verilen yerde Abdest yeri uygun değildi. Yerden yarım metre yükseklikteki bir tahta oturağın üzerinden akrobatik hareketlerle Abdest almayı becerip namaza durdum.
Günün bu erken vaktinde 4-5 saat sonra açıklanacak üniversite yerleştirme sonuçları için tüm gençlere duayı ihmal etmedim.
Namazgahtan inip otobüse yönelirken ezan okunduğunu görüp molayı veren şoföre sordum:
- Ezan okunmadan namaz kıldırman doğru mu?
Büyük bir pişkinlik ve müçtehit gibi cevap verdi:
- Bir şey olmaz, Allah sevabını verir, zararı yok!
Ertesi gün Limonlu'nun bağlı olduğu Erdemli'de fiyat etiketi bulunmayan Belediyenin komşusu Balık Halinde lagos (kaya balığı) ararken ikindi namazı okundu.
Üzerimdeki şort diz kapaklarım örtmediğini unutarak camiye yöneldim. Cemaat beni uyarınca birkaç saat önce ezan okunmadan sabah namazı kıldıran şoförü hatırladım: "Acaba bana ne fetva verecekti?"
Batman'da tandır, Mersin'de köpek kulübesi
Tebessümle karşılamak zorunda kaldığım bu olaydan sonra Ecevit'in birbirinden güzel şiirlerini okumaya devam ettim.
Mersin'e iner inmez kendimi 22 nolu peronda buldum. Limonlu minibüsü hemen kalkıyordu. Yaka-paça edilir gibi 32 kişilik araca boca edildik. İki adımda bir duran Muavin "Silifke, Taşucu" diye bağırarak yoldakileri topluyordu.
Ecevit'in Şiir Kitabı daha elimdeydi. Yolcu sayısı 50'yi bulmuştu ki, sıkışıklıktan kitap elimden düştü.
O anda Mersin'in bakımsızlıktan şikayet eden Caddelerinden geçerken açık kalan kitaptan 1976 yılında yazılan şu feryatlar yükseliyordu:
Promete kentte
Promete şimdi kentte
Kayalara bağlı değil
Beton duvarlarla çevrilidir
Kartalların giremeyeceği bir semtte
Kendi kendini kemirir
Tandır ve köpek kulübesi
Mersin'in Pozcu caddesinden müşteri bekleyen köpek kulübeleri bana Batman girişindeki ekmek tandırlarını hatırlattı. Akşam geçtiğimizde yorgun korları küllenmeye ve "Keek" ekmeği kurutmaya başlamıştı bile.
Ama her sabah ateşi harlanmaya devam edip, yoksulların karnını doyurmayı sürdürecekti. Kulübeler de, Köpeklerin esaretini devam ettirecekti.
Torunumla geleceği paylaşmak
48 Dopdolu Saat geçirdiğim Limonlu (Lamas) beldesindeki Yazlık Konut, 1 Oda, 1 Salon, Mutfak, Banyo ve genişçe Balkon'dan ibaretti. Bahçesi rengarenk çiçeklerle bezeliydi.
Özel Süsleri "Atatürk Çiçeği" adı verilen bir çeşit "Japon Gülü"ydü. Bu bahçede çiçeklerle oynaşırken torunumun MP3 Playerinin kulaklığını paylaşarak aynı müzik zevkini paylaşıyorduk. Bir sabah ta Tenis oynayarak son kurtlarımı dökmek istedim.
İki kilometrelik sahilinde parke yürüyüş yolu olan Asude Plajı sakin ve temizdi. Türkiye'nin en sıcak Denizi sayılan bu Plajda sabah-akşam vakitleri med-cezir olayı görülebiliyordu.
Günde iki kez girdiğim Denize 40 koruma faktörlü Nivea krem sürünerek, üzerime bol geldiği için "Şalvar" diye adlandırdığım bir mayoyla gidiyordum.
Silikonlu memeleri andıran dalgalarıyla oynaşıp, akşam yürüyüşünde cinsel gücü arttıran Lamas çayının buz gibi suyunda ayaklarımı daldırıp dinleniyordum.
Allah'tan mayomun darlığı okumamı daraltmıyordu. Çünkü bu yazlık ev kızım, damadım ve torunlarımca açık hava kütüphanesine çevrilmişti.
Şu çılgın türkler
2 ay önce, İzmir'deki düğün telaşındaki oğlumun elinden alıp daha bitiremediğim Dan Brown'un "da vinci şifresi" bana "hadi bitir" diyordu.
Irvın D. Yalom'un "Nietzsche ağladığında" kitabı ünlü Filozofun "Tanrıyı öldürmüş" görüşleri edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek olmasına karşın, okuma tercihimi son günlerin en popüler "belge-roman"ı "Şu Çılgın Türkler" kitabından yana yaptım.
Turgut Özakman Siirt'li mi?
Yazar Turgut Özakman'ın ünlü Tiyatro eseri "Duvarların ötesi" oyununu yıllar önce Siirt'te şimdi milletvekilimiz olan Öner Ergenç ve emekli öğretmen Tevfik Yargıcı ile sahneye koymaya çalıştığımızda Özakman'ın annesinin Siirtli olduğunu duymuştum.
70. baskısına ulaşan 750 sayfalık kitabın bir solukta okuduğum 455 sayfasında heyecanla aradığım yine Siirt oldu.
İleriki sayfalarda Siirt'le ilgili mutlaka göğüs kabartan yeni tarihi gerçekler bulacağıma inanıyorum.
Piyano, çello ve gitar dinginliği
Bu huzur ortamından ayrılmadan önce kulağıma taktığım diskmen'de çağdaş müziğimizin üç ustası Ali Akaca, Çağ Erçağ ve Burak Canözer'in Piyano, Çello ve Gitar dinletisiyle dinginlik bularak size de tatilleriniz de bol okumalar diliyorum. (CK/BA)