Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA), Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kuruluş yıldönümü dolayısıyla dün (6 Kasım) yaptığı basın açıklamasıyla, “Barış Akademisyenleri”nin 9 yıldır süren hak arayışına ve akademik özgürlük mücadelesine dikkat çekti.
Açıklamada, YÖK’ün 12 Eylül darbesiyle kurulan antidemokratik üniversite sisteminin simgesi olduğu vurgulanarak, “Bugün 12 Eylül kurumlarının hâlâ otoriterleşmeyi derinleştiren araçlar olarak kullanıldığı bir dönemdeyiz,” dendi.
KODA üyeleri, barış ve ifade özgürlüğünü savundukları için üniversitelerden uzaklaştırıldıklarını hatırlatarak “Barış umutlarını yeniden ortaya çıkartan bir sürecin devam ettiği bugünlerde biz Barış Akademisyenleri’nin durumu hakkında kamuoyunu bilgilendirmeyi gerekli buluyoruz,” diyerek şu bilgilendirmeyi yaptı:
1- İmzalarımızın kamuoyuna açıklandığı 11 Ocak 2016’dan itibaren devletin en tepesindekilerden rektörlere, hatta mafya liderlerine kadar farklı kesimler tarafından hedef gösterildik; baskı, mobbing, gözaltı, tutuklanma, görevden ihraç, pasaporta el koyma, akademik faaliyetlere katılamama, yazdıklarımızın kitaplardan çıkarılması, hak edilmiş bursların kesilmesi ya da kullandırılmaması vb. gibi sayısız hak gaspına uğradık. Hatırlatmak isteriz ki imza sonrası üniversitede hakkımızda açılan soruşturmalar da, bizlere ağır ceza mahkemelerinde açılan davalar da sürerken, yani hukuki süreçler devam ederken, “kanaate, talimata, gizli yazışmalara”, “iltisak” gibi ne olduğu belirsiz kavramlara dayanarak işlerimizden uzaklaştırıldık. 9 yıldır mahkemelerde bir adalet mücadele sürdürüyor olsak da bu işin hukuksal bir dayanakla başlamadığını bir kez daha anımsatmayı gerekli görüyoruz.
2- Yine anımsatmak isteriz ki bizlerin ihraç kararlarını da içeren Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri, KHK’ların anayasal geçerliliği yoktur. Özel bir dönem için çıkarılan bu kararnamelerle sürdürülen hukuki durum anayasasızlaşma olarak adlandırılan süreci derinleştirmektedir. Yeni Anayasa tartışmalarının gündemde olduğu günlerde OHAL KHK’ları ile hala haklarımızın gasp ediliyor oluşu Anayasanın anlamını, yerini, işlevini bir kez düşündürmelidir.
3- Bu bağlamda Anayasanın uygulanmasının güvencelerinden olan Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) lehimize verdiği kararların mahkemelerce dikkate alınmaması da skandal niteliğinde bir uygulama olarak kayda geçmelidir. Ülkenin en yüksek mahkemesinin imzaladığımız metni düşünce özgürlüğü kapsamında gören kararına ve buna dayalı olarak ağır ceza nahkemelerindeki davalarımızın beraatle sonuçlanmış olmasına karşın işlerimize geri dönemiyor olmamız tam bir anayasa tanımazlık örneğidir. Bir siyasetçi demeci, bir rektör ihbarı, bir idareci kanaati, bir YÖK listesi AYM kararından daha etkili görünmektedir.
4- Önce yıllarca hukuki statüsü ve işlevi belirsiz OHAL Komisyonu’nda oyalanan dosyalarımız sonrasında idare; ardından istinaf mahkemelerine taşınmış,bazıları Danıştay’a ulaşmıştır. Bugün aynı metne imza atmış, aynı khk’larla işinden uzaklaştırılmış Barış Akademisyenlerinin hukuki durumu tam bir kaos oluşturmaktadır. İşe iade edilenler, iade edilip tekrar uzaklaştırılanlar, dosyası mahkemede işlem görmeden bekleyenler, istinaf mahkemeleri ve Danıştay’tan aynı nitelikte dosyalar için çıkan farklı kararlar vb. Mahkemelerde, hukuki değil siyasi değerlendirmeler yapılabilmekte, imzacıların davaya konu eylemleri değil sosyal medya paylaşımları üzerinden politik kimlikleri yargılanabilmektedir. Hukuk fakültelerinde temel derslerde öğretilen en temel ve evrensel ilkeler yok sayılmaktadır.
Ekim 2025 itibarıyla ihraç edilen Barış Akademisyenleri’nin hukuki durumuna ilişkin sayısal tablo şöyledir:
- Ankara idare mahkemelerinde;
- 172 ihraç akademisyenin davasında OHAL Komisyonu kararına yapılan itirazlar reddedildi,
- 169 ihraç akademisyenin davasındaysa işe iade kararı verildi.
- Bölge idare mahkemelerinde ise şimdiye kadar;
- 43 kişi için onay verildi.
- 81 kişi için ret kararı verildi.
- 124 ihraç akademisyenin dosyası Danıştay aşamasına geldi.
- 250’nin üzerinde dosya ise istinaf mahkemelerinde bekliyor.
5- Uzayan, tutarsız kararlarla sonuçlanan, bekletilen, bazen yukarıdan kararlarla topluca sonuçlanıveren (OHAL Komisyonunda olduğu gibi) adalet süreçleri bize umut işkencesi niteliği de kazanan bu kaosun ancak bir yasal düzenlemeyle, topluca ve acilen sona erdirilmesi gerektiğini göstermektedir. İhraçlarımız hukuki değil politiktir, çözümü de politik olmalıdır. Çözümün, barışın konuşulduğu günlerde ülkenin barışı için ağır bir bedel ödeyen akademisyenlerin yaşadığı 9 yılı bulan çoklu hak ihlalleri dizisinin son bulması acil bir siyasi görevdir. Tüm kesimlerin bu konuyu gündeme almasını, adım atmasını, insiyatif almasını bekliyoruz. Bu yaşanan sürecin inanılırlığı ve toplumsallaşması için de gereklidir.
6- Yaşadığımız hak ihlallerinin en çarpıcı örneklerinden biri, üniversitelerde özerkliğin ve akademik özgürlüklerin siyasal baskı altında nasıl işlevsizleştirildiğini gösteren Kocaeli Üniversitesi pratiğidir. Dönemin siyasal iklimiyle uyumlu biçimde hareket eden üniversite yönetimi, akademiyi bir tartışma ve eleştiri alanı olmaktan çıkararak iktidar ilişkilerinin uzantısına dönüştürmüştür. Bu tutum yalnızca bizlere yöneltilen haksızlıklarla sınırlı değildir; üniversitenin kamusal ve etik sorumluluğu da açık biçimde ihlal edilmiştir. Bugün barışın yeniden gündeme geldiği bir dönemde, bu politik yönelimlerle yüzleşmek ve özgür düşüncenin teminatı olacak bir akademik kültürü yeniden kurmak tarihsel bir zorunluluktur. Bizler, akademiyi yeniden kamusal ve özgür bir alan haline getirmek için sözümüzü, dayanışmamızı ve direncimizi sürdürüyoruz.
KODA üyeleri açıklamalarını “Biz buradayız! Geri döneceğiz!” diyerek sonlandırdı. (TY)




