Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) 2022 raporuna göre; Türkiye askeri harcamalarda dünya genelinde 18. sırada yer alıyor. Raporda, Türkiye'nin askeri harcamasının 2012-2021 arasındaki dönemde yüzde 63 yükseldiği belirtildi.
Türkiye'nin 2023 bütçesinde savunmaya harcanan bütçe ise; 3. sırada yer alıyor.
Ekonomik krizin gün geçtikçe derinleştiği bu süreçte muhalefet güvenlik politikalarına ayrılan bütçeye neden itiraz etmiyor?
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Zafer Yörük, savunmaya harcanan bütçeyi ve muhalefetin tutumunu bianet'e değerlendirdi.
Doç. Dr. Yörük, "Muhalafet, 'savunma harcamaları çok fazla bunu keselim, eğitime harcayalım, kalkınmaya, refaha, sağlığa harcayalım' diyemez. Çünkü, Türkiye'deki ortalama vatandaşın ideolojik mantığıyla hareket ediyor, böyle bir şeyin kendisini batıracağını düşünüyor" dedi.
TIKLAYIN-Savaşa Karşı Hayat Konferansı | Barışın sesini tüm topluma yaymalıyız
Doç. Dr. Yörük'ün bianet'in sorularına yanıtları şöyle:
*Muhalefet, iktidarın güvenlikçi politikalarına karşı niçin farklı bir politika geliştiremiyor?
Altılı Masa’nın başı bağlı. Nereden bağlı? Altılı Masa’nın iktidara hangi anlamda muhalefet ettiğini iyi saptamak gerekiyor. Esas olarak iç siyaset. Bir miktar cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, tek adam rejimi olarak bilinen şeyin tutmadığı ve bunun üzerinden muhalefet ediyor.
Bunun dışında biraz da temel hak ve özgürlüklerin çiğnendiği çok fazla insanın hapse atıldığı, şimdi de ucu kendilerine de değdiği için –Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu kararları nedeniyle- yargının siyasallaştığı noktasında eleştirileri var. Bir de Kemal Kılıçdaroğlu’nun videolarında gördüğümüz ülkenin kaynaklarının yanlış harcandığı ve ülkenin aydınlanmacı değil de gerici bir zihniyetle yönetildiği serzenişi var. Son olarak, iktidarın yolsuzluklarına karşı bir duruş gözleniyor. Muhalefetin, iktidara genel olarak eleştiri bu noktalarda.
Kaynakların harcanması noktasına dikkatli bakıldığında savunma harcamaları konusunda herhangi bir eleştiri görülmeyecektir. Çünkü, savunma harcamaları konusunda eleştiri, askeri karşıya alma riski taşır ve Altılı Masa’nın kafasında “Türkiye’nin esas sahibi hâlâ askerdir” varsayımı var; belki de doğru bir varsayımdır.
İdeolojik olarak da Türkiye devletinin sınır ötesinde yayılması, ülke coğrafyasına toprak kazandırması, içeride de birlik ve bütünlük içinde olma durumu siyaseten dokunulmayacak durumlardır. Dolayısıyla bu alanlarda alternatif politika koymak mümkün değil.
TIKLAYIN-Bütçe 2023 | Savaş değil hayat, mermi değil ekmek
*Fakat CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, zaman zaman ‘Suriye’de Türkiye’nin ne işi var’ gibi söylemlerde bulunuyor.
Şu an Erdoğan bu yönde atımlar atıyor aslında. En son Milli Savunma Bakanı ve MİT Başkanı’nın Rusya yetkilileri aracılığıyla Suriyeli taraflarla görüşmesi adım atıldığını gösteriyor. Muhalefetin de bu duruma herhangi bir itirazı olamaz.
"Binlerce cihatçı militan Türkiye'den para alıyor"
*Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, görüşme sonrası yaptığı açıklamada ortak operasyonlar yapabileceklerini ifade etti. Yani operasyonların bitmeyeceği ihtimali de var gibi.
Suriye devletinin, Türkiye ile ortaklaşarak Kürtlere karşı operasyon yapacağına inanmıyorum. “Ama biz sınır bölgesinde Demokratik Suriye Güçleri’nin etkinliğini tamamen engelleyeceğiz, sınır bölgesini tamamen kendi kontrolümüze alacağız bunun karşılığında siz de İslamcıları bırakın ya da alın memleketinize orada besleyin” diyecektir.
Büyük ihtimalle de Türkiye’nin cihatçı militanları alacağını düşünüyorum. Erdoğan onları alacak kendi kadroları yapacak. SADAT’a ve benzeri paramiliter yapılara entegre edecek, kendi milis güçleri olarak kullanacak. Başka alternatif bir çözüm görünmüyor. Seçim öncesi kullanabilir, zaten kullanmaya başladı Taksim bombacısıyla bu çok belli. Bu gibi durumlar için kullanacak.
AKP iktidarı bir denemede bulunuyor, test ediyor bir nevi. Şu an IŞİD benzeri fanatik İslamcı gruplardan ayrılan, Suriye Milli Ordusu (SMO) bünyesine katılan ve Türkiye’den maaş alan binlerce cihatçı militanı test ediyor. O test de şu; ‘Suriye rejimi ile bu işi çözün, biz sizi ufak ufak satıyoruz. Maaşları da keseceğiz, sizi desteklemeyeceğiz. Karşılığında da Suriye’nin Kürtleri bize feda edeceğini umuyoruz.’ Bu şekilde bir beklentisi var.
Fakat İdlib’de, Cerablus’ta, El Bab’da, Afrin’de bulunan sözünü ettiğim cihadçı grupların bu öneriye itiraz ettikleri anlaşılıyor. Buralarda ciddi protestolar olduğu söyleniyor. Protestoların çok sert olduğu haberleri yansıyor, yani İslamcı militanlar başlarına ne geleceğini anlamışlar. ‘Kullan kullan at’ durumu söz konusu, hem de attıkları yer aslanın ağzı, yani Esad’ın kucağına atıyorlar.
Ayrıca, bu militanlarını yavaş yavaş Türkiye'ye de alabilirler. O bölgelere Suriye askerleri girecek. Suriye yönetimi, Türkiye’ye de "PYD ve Suriye Demokratik Güçleri, Türkiye’ye sınır bölgelerde aktif değil siz de buradan çekilin. Yalnız İdlib ve Afrin’den değil, Serakaniye, Kobani yani Rojava’dan da çekilin. Biz size Kürtleri ve Demokratik Suriye Güçlerinin buralarda bulunmayacağını garanti ediyoruz" diyecekler. Durumu böyle olacak gibi görünüyor.
TIKLAYIN-Askeri Harcamalar İnsanlığı Harcıyor!
"Askeri kazanma anlayışı hakim"
*Cihatçı grupların Türkiye’ye alınmasından söz ediyorsunuz, böyle bir duruma muhalefet tepki göstermez mi veya alternatif bir çözüm getiremez mi?
Hiçbir farklı çözümü yok çünkü başta söylediğim gibi Türkiye’de rejimin gerçek sahibi askerdir anlayışı hakim, tabi ki durum geçmişteki gibi değil. AKP, bunu kırdı ve yerine kendi vesayetini kurdu. Türkiye ordusu İslam ordusuna dönüştürülür gibi oldu ama yine de en büyük güç askerdir ve askerin dediği olur.
Askeri kazanma ve askerle birlikte hareket etme anlayışı CHP’den başlamak üzere bütün muhalefette hakim. Ortada olan dış politikaya, alternatif bir politika ortaya koymadıkları gibi güvenlikçi politikalara yapılan harcamalara, askeri harcamalara muhalefet partilerinin hiçbirinin itirazı olamaz, HDP’yi bu anaakım muhalefetin dışında tutuyorum, tek itirazı onlar yapıyor.
TIKLAYIN-Kapitalizmin Kriz Çözümü: Savaş
"Kürt sorununun çözümsüzlüğü krizi derinleştiriyor"
*Güvenlikçi politikalar ve Kürt sorununun çözümü birbiriyle oldukça paralel. Muhalefet de benzer güvenlikçi politikaları benimsediği için mi Kürt sorununa somut çözüm önerisi getiremiyor?
Güvenlikçi politikalar bir yerde ideolojik saplantı, bu ideolojik saplantının da siyasal sonuçları vardır. Kürtlerin haklarına kavuşmasının Türkiye devletini yıkacağı düşünülüyor, aslında bu doğru.
Modern Türk Devleti, Kürtlerin haklarının gasp edilmesi üzerine kurulmuştur. Bu hakların verilmesi bu devletin yıkılmasına sebep olacak çünkü bu devlet bu haliyle bunu yapamaz. Yıkılacak ama yeniden başka bir mantıkla demokratik bir yapıyla kurulacak. Bu perspektife sahip HDP dışında, hiçbir muhalif yapı yok.
Muhalefet de, iktidarla aynı ideolojik, aynı devletçi mantığa sahip. “Kürt yoktur, Kürt sorunu da yoktur” cümlesinin esas anlamı şu; ‘Biz bu devleti, Kürtleri ezmek, Kürtleri yok saymak ve Kürtlerin haklarını vermemek üzerine kurduk.’
Kürtlerin anadil hakkı, özerklik, yerinden yönetim ya da en çok korkulan bağımsızlık gibi taleplerin hiçbirinin gündemde olmadığı bir sistemdir Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bunun üzerine kuruludur.
Bunlardan herhangi birinin dillendirildiği, dile getirildiği veya kabul edildiği sistem mevcut Türkiye Cumhuriyeti sistemi olmayacak bu doğru. Zaten bildiğimiz o Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de artık olmaması gerekir ama muhalefetin böyle bir perspektifi yok.
Ama aynı zamanda Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve savunmaya ayrılan bütçe ekonomik krizi de büyük ölçüde etkiliyor. Öte yandan anaakım muhalefet, ekonomik kriz ile ilgili çözüm önerileri sunuyor ve Türkiye’nin değişeceğini söylüyor.
TIKLAYIN-"Silahlanmayı Vergilerimizle Fonluyoruz Ama Denetleyemiyoruz"
"Askerin kafadaki kutsallığı devam ediyor"
*Kürt sorunu ve savunmaya harcanan bütçe üzerinden politika üretilmemesi muhalefetin ‘Türkiye değişecek’ söylemiyle ne kadar örtüşüyor?
Altı Masa muhalefetinden söz ediyorsak asla bu konuda söz söyleyemezler. ‘Savunma harcamaları çok fazla bunu keselim, eğitime harcayalım, kalkınmaya, refaha, sağlığa harcayalım’ diyemezler. Muhalefet, ‘Türkiye’deki ortalama vatandaşın ideolojik mantığıyla’ böyle bir şeyin kendisini batıracağını düşünüyor.
Bu nedenle böyle bir şey söyleyemez. Çünkü askerin kafada bir kutsallığı var ve o kutsallık devam ediyor. Türkiye’de en örgütlü, en silahlı grup asker. Dolayısıyla ‘askerin yararına olacak şeylerin aleyhine politika yapmak batırır’ mantığı var. Bu mantık iktidarda da muhalefette de var, askerin istihkakına, silahlanmasına, toprakları genişletme arzusuna vb. yönelik söz söylemek mümkün değil.
Ancak "Yüz senedir aynı kafayla gidiyoruz ve tosladık, başka bir şey kurmamız gerekiyor" diyecek birilerinin çıkması gerekiyor. Dolayısıyla onların büyük yıkım olarak gördükleri şey aslında yeniden inşadır. Türkiye’deki halkların ortak katılımıyla, demokratik bir sistemin kurulmasıdır. Böyle bir şeyi Altı Masa’dan kimsenin kabul etmesi mümkün değil.
TIKLAYIN-Türkiye'nin Yıllık Askeri Harcaması 15,3 Milyar Dolar
"Silaha para harcamak iflas ettirmiyor"
Mesela; 1950’de Türkiye güya demokrasiye geçerken Celal Bayar’ın, "iktidara geliyoruz da ne yapacağız şimdi?" diye sorduğu, İnönü’nün de cevaben "bir askere, iki de dış işlere bulaşmayın, onunda dışında ne yaparsanız yapın" dediği rivayet olunur.
İnönü’nün o gün söylediklerini Altılı Masa kulağına küpe yapmış durumda. Ne dış siyasette alternatif bir politika koyuyor ne de savunma harcamaları ve militarist düzen konusunda söz söylüyor.
Ayrıca bu memlekette "biz şu kadar silah aldık, şu kadar tank aldık, şu kadar para harcadık" söylemi iflas ettirmiyor. Hiç kimse “niçin bu kadar askeri harcama harcıyorsunuz?" demiyor. Aksine halinden şikayet eden vatandaşı iktidar sahipleri, "siz bir merminin kaç para olduğunu biliyor musunuz?” cümlesiyle azarlayabiliyor. "Bekamızı sağlamak için ekonomik kriz var" demek istiyor ve bu söylem oya dönüşebiliyor.
TIKLAYIN-Savaş: Şiddet, Yolsulluk ve Yoksunluk
"Tank palet niye yapıyorsunuz, diye soran yok"
*Ama diğer yandan ekonomik kriz derinleşiyor...
Evet, markete her gittiğimizde bir gün önceki fiyatların katlanmış olduğunu gördüğümüz zamanlardan geçiyoruz. Neredeyse Nazi Almanya’sı öncesi, 1929 büyük depresyonu ertesinde Almanya’nın durumuna döndü halimiz. Sabah aldığımız para akşam eriyor. Ertesi ay ücret artırmalarıyla durum kompanse ediliyor ama daha yeni maaşlar ödenmeden fiyatlar yükselmiş oluyor zaten.
İktidar da halka ‘size iyi para vermiyoruz ama İHA, SİHA, tank palet yapıyoruz’ diyor. Hatta tank paletin neden yandaş taşeronlara ya da Katar’a peşkeş çekildiği konusunda iktidarla muhalefet birbiriyle çatışıyor. ‘Tank palet niye yapıyorsunuz’ diye soran yok.
Muhalefet, iktidara “F-35’leri alamadınız” diye tepki gösteriyor. Ama “Bu uçakları niye alıyorsunuz, bunlar çok tehlikeli, çoluk çocuk öldürüyor. Hem ekonomik hem de insani maliyeti var, ölüm makinalarını almaya ne diye bu kadar meraklısınız?” diye HDP dışında kalan muhalefet söz söylemiyor.
HDP'nin bu konudaki serzenişi de çok haklı, 'savunmaya ve cihatçı gruplara para harcandıkça ülke ekonomik krize sürükleniyor, vatandaş fakirleşiyor' diyor.
"HDP, Altılı Masa'ya destek verirse şart koymalı"
*Son olarak, muhalefet iktidar olduğu takdirde Türkiye’nin güvenlik politikalarında değişiklik olur mu yoksa böyle mi devam eder?
Kesinlikle böyle devam edecek. Altılı Masa, 9’lu- 10’lu masa da olsa HDP’nin desteği olmadan gelemez. Dolayısıyla HDP, destek verecek olursa özellikle bu konularda bu bloğa programatik bir revizyon dayatması gerekir.
Dayatma diyorum çünkü aksi halde iktidara gelemezler. Ayrıca Altılı Masa bileşenleri, bu bağlamda AKP’den bile daha katı, daha ideolojik çünkü bu sistemin çocukları. HDP vereceği destek karşısında belli şartlar öne koymalı, özellikle dış politika ve güvenlik politikaları konusunda şartları mutlaka olmalı.
(RT)