Ramazan ayının başlamasıyla birlikte çoğu belediyenin kurdukları iftar çadırları aracılığıyla bedava yemek dağıtmaları medyada yeniden görünür hale geldi. Öte yandan İçişleri Bakanlığı, daha önce İzmir’in Dikili ilçesinde belli bir miktara kadar su kullanımını ve ulaşım hizmetini ücretsiz hale getiren Belediye Başkanı Osman Özgüven hakkında “görevini kötüye kullanmaktan” dava açmış; geçtiğimiz günlerde de bedava sağlık hizmeti veren İstanbul, Kadıköy Belediyesi de aynı akıbete uğramıştı.
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu (SPF) araştırma asistanı Burcu Yakut-Çakar'la bu olaylardan yola çıkarak sosyal destek politikalarını konuştuk.
Yukarıdaki örnekler bize hükümetin "sosyal yardım"a bakışı açısından ne söylüyor? Sosyal yardım-sosyal politika açısından ayrımsız her vatandaşın ulaşabileceği bir düzen mümkün mü?
Bu resim aslında hükümetin sosyal yardıma bütüncül olmayan, hak-temelli olmaktan uzak, hayırseverlik üzerinden sadaka yaklaşımını perçinler nitelikte.
Sosyal yardım alanında her vatandaşı kapsayacak, prim ödeme koşulundan bağımsız olarak uygulanabilecek mekanizmalar Avrupa örneklerinde olduğu gibi oldukça mümkün. Ancak bunların uygulanabilmesi için yukarıdaki yaklaşımın arkasındaki zihniyetin dönüşmesi ve bunun arkasında duracak siyasi irade gerekli.
Hak temelli bir sosyal yardım politikasını hayata geçirmeye odaklı bir siyasi iradenin de meclis çatısı altında henüz dillendirilmediğini görüyoruz.
Belediyelerin, yerel yönetimlerin sosyal politika oluşturmak ve uygulamak açısından nasıl bir işlevi olabilir? Türkiye'de belediyeler bu açıdan ne kadar etkin?
Türkiye’de belediyeler sosyal politika anlamında oldukça aktif durumdalar. Bununla ilgili herhangi bir sayısal veri üzerinden konuşabilmek mümkün değil çünkü Türkiye genelinde tüm belediyelerin sosyal harcamaları şeffaf olarak erişilebilir durumda değil.
Bu faaliyetler çok geniş bir yelpazede yer alıyor: bir yandan İzmir-Dikili ve İstanbul-Kadıköy örneklerinde görüldüğü gibi yerel düzeyde sağlık, ulaşım gibi temel hizmetlere erişim konusundaki sorunları toplumsal adalet düzleminde çözmeye yönelirken öte yandan `hayırseverlik simsarlığı`(1) olarak da niteleyebileceğimiz şekilde erzak, yakacak gibi ayni yardımları hayırsever bağışçılardan alıp yoksul vatandaşlara ulaştırmayı (Ramazan ayında da bu hayırsever kişi ya da kurumlar tarafından fonlanan “iftar çadırları” organize etmeyi) görev edindiklerini görüyoruz.
Bu iki yaklaşım birbirinden çok farklı siyasi duruşları ifade ediyor ve ilçede yasayan yoksullar açısından birbiriyle çelişen uygulamalara işaret ediyor. Bir başka deyişle, yoksulu bir yanda kaydı tutulmayan, miktarı bilinemeyen, düzensiz, belirsiz yardım pratikleri ile hayırseverin alicenaplığına bırakırken diğer yanda düzenli, kayıtlı hizmet sunumları ile yoksulların hanelerinde gündelik yaşamlarını sürdürmelerine uzun dönemli destek sağlayabilecek durumdadırlar.
Yine de belediyelerin yerel düzeyde uyguladıkları sosyal politikaların kısıtlarını da göz önünde bulundurmak gerekiyor.(OA/EÜ)
(1) bkz. Yeni Yoksulluk ve Türkiye’nin Değişen Refah Rejimi – A.Buğra ve Ç.Keyder, UNDP 2004