12 Ocak 1998 tarihinde imzaya açılmıştır. Türkiye tarafından konulan çekincelerle ve başlığı "Terörist Bombalamalarının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme" şeklinde değiştirilerek 4740 sayılı Onay yasası TBMM tarafından 11 Ocak 2002 tarihinde kabul edilmiş ve 19 Ocak 2002 günlü 24645 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Sözleşmenin amacı terörist bombalamaların önlenmesi, bombalama suçlarının ağır cezalara tâbi tutulması ve taraf devletler arasında işbirliğinin sağlanmasıdır. Türkiye Sözleşmenin 9. ve 12. maddelerine koyduğu çekincede, bu suçları işleyenlerin kanuni takibata uğramayacakları veya yargılanmayacakları şeklinde yorumlamayacağını beyan etmiştir.
Ayrıca 19. maddede atıfta bulunulan "uluslararası insancıl hukuk" tabirinin Türkiye'nin taraf olmadığı 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Konvansiyonlarına Ek Protokollerin hükümlerini dışarıda bırakacak şekilde ilgili uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde yorumlanacağı anlayışını ve bu maddenin 2.paragrafının 1.bölümü, "bir devletin silahlı kuvvetleri dışındaki silahlı kuvvet ve gruplara uluslararası hukukta halen anlaşılan ve uygulanandan farklı bir statü verecek ve o suretle Türkiye için yeni yükümlülükler yaratacak şekilde yorumlanamaz" şeklindeki çekincesini beyan etmiştir.
20. maddeye koyduğu çekinceyle de bu sözleşmenin uygulanmasından veya yorumlanmasından doğacak uyuşmazlıkların iradesi dışında tahkime ve Uluslararası Adalet Divanına götürülmesini kabul etmemektedir.
Sözleşmenin 1. maddesindeki tanımlara göre "Devlet ya da hükümet tesisleri" denilince; bir Devletin temsilcileri, Hükümet, yasama ya da yargı üyeleri ya da bir Devletin ya da herhangi bir kamu makamının ya da kuruluşunun memurları ya da çalışanları ya da hükümetler arası bir örgütün memur ve çalışanları tarafından resmî görevleriyle bağlantılı olarak kullanılan ya da işgal edilen herhangi bir daimi ya da geçici tesis ya da aracı kapsar.
"Altyapı tesisleri";su, kanalizasyon, enerji, yakıt ya da iletişim gibi, kamu yararına hizmetleri sağlayan ya da dağıtımını yapan kamusal ya da özel olarak sahip olunan tesisleri ifade eder.
"Patlayıcı ya da diğer ölümcül araç-gereç" ise;
(a) Ölüm, ciddî bedensel yaralama ya da önemli maddî zarara yol açma imkânına sahip ya da bu amaçla tasarlanmış patlayıcı ya da yanıcı silah ya da araç-gereç; ya da
(b) Zehirli kimyasal, biyolojik maddelerin ya da zehirlerin ya da benzeri maddelerin ya da radyasyon ya da radyoaktif maddelerin bırakılması, yayılması ya da etkilemesi yoluyla ölüm, ciddî bedensel yaralama ya da önemli maddî zarara yol açma imkânına sahip ya da bu amaçla tasarlanmış bir silah ya da araç-gereç anlamına gelir.
"Bir Devletin Askerî Kuvvetleri", ulusal savunma ya da güvenlik temel amacıyla, kendi iç hukuku uyarınca örgütlenen, eğitilen ve donatılan bir Devletin silahlı kuvvetlerini ve kendi resmî komuta, kontrol ve sorumlulukları altındaki silahlı kuvvetlere destek olmak amacıyla görev yapan kişileri ifade eder.
"Kamunun kullanımına açık alan", herhangi bir bina, yol, cadde, su yolu ya da diğer alanların, sürekli, düzenli ya da belirli aralıklarla halka ve kişilere açık kısımlarını ifade eder ve halka ya da kişilere açık her türlü ticarî, iş, kültürel, tarihsel, eğitimsel, dinsel, hükümetle ilgili, eğlence, dinlenme ve benzeri yerleri kapsar.
"Kamu ulaşım sistemi", kişi ya da kargo ulaştırması için, kamu kesimi tarafından yararlanılabilen hizmetler için, kamu ya da özel mülkiyet altında tüm tesis, araç ve vasıtaları ifade eder. (Madde 1)
Acaba "terörist bombalama" suçu nedir ve hangi hallerde işlenmiş sayılır? Sözleşmeye göre: Bu suçun işlenmesi için amaç;
(1) Ölüm ya da ciddî bedensel yaralamaya yol açmak ya da;
(2) Bu tür bir alanın, tesisin ya da sistemin, önemli ölçüde ekonomik zararla sonuçlanacak ya da sonuçlanması muhtemel olacak şekilde, geniş biçimde yıkılmasına yol açmak olmalıdır.
İşte bu sayılan amaçlara ulaşmak için hukuka aykırı olarak ve kasten, bir kamu kesimine açık alan, bir Devlet ya da hükümet tesisi, bir kamu ulaşım sistemi ya da bir altyapı tesisine, içine ya da karşısına bir patlayıcı ya da diğer ölümcül bir araç-gereci yönlendiren, yerleştiren, ateşleyen ya da patlatan herhangi bir kişi bu Sözleşmenin anlamı dahilinde suç işlemiş sayılır.
Teşebbüs eden veya suç ortağı olarak suça iştirak eden kişi de "suç" işlemiş sayılacaktır. Böyle bir suçu işlemek üzere diğer kişileri "örgütleyen" ya da "yönlendiren" de suçludur (Madde 2).
Ortak bir amaçla hareket eden bir grup kişiyle, bu suçların işlenmesine, herhangi diğer bir yolla katkıda bulunan herhangi bir kişi de suç işlemiş sayılır. Bu tür bir katkı, kasıtlı olacaktır veya genel suç faaliyetlerini artırma amacıyla veya grubun amacı doğrultusunda olacak veya grubun ilgili suç ya da suçları işleme kastı bilinerek gerçekleştirilecektir.
Her taraf Devlet, "gerekli olduğu ölçüde" Sözleşmede sayılan bu suçları kendi iç hukukuna "suç" olarak yerleştirmek ve bu suçların ağır niteliğini göz önüne alarak uygun cezalara tâbi tutulmalarını sağlamakla yükümlüdür.
Acaba gizlilikle hazırlanan Terörle Mücadele Kanunu değişiklik tasarısı kendi iç hukukumuza benzeri suçları yerleştirirken onayladığımız Sözleşmelerin gereğini "gerekli olduğu ölçüde" yerine getirebilecek miyiz?
Kanun tasarısı "gün ışığında yönetim" ilkesinin aksine "sır" niteliğinde. Tasarı gün ışığına çıkarılınca "gerekli olduğu ölçüde" ve demokrasinin gereği olarak görüşümüzü açıkladığımız zaman; terörle mücadele için özgürlükleri kısıtlamayı çare olarak görenler "yoksa siz teröristlerden mi yanasınız?" sorusunu soracaklardır.
Şimdiden yanıtlayalım; hukuk yoluyla terörle mücadelede temel hak ve özgürlükler sadece gerekli olduğu ölçüde kısıtlanmalıdır. Zordur ama, bir hukuk devletinde terörle mücadelede başarılı olmak için çözülmesi gereken bu hukuksal denklem demokrasinin gereğidir. (Fİ/EÖ)