Marmara Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden ihraç edilen Prof. Yüksel Taşkın, Marmara İletişim Fakültesinden ihraç edilen Araştırma Görevlisi Emre Tansu Keten ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden Yard. Doç. Mustafa Görkem Doğan'ın verdiği açık ders Kadıköy Yoğurtçu Parkı'nda gerçekleşti.
16 Nisan'da yapılacak referandum ve anayasa üzerine tartışmaların yapıldığı ders, Yüksel Taşkın'ın konuşması ile başladı.
Taşkın, ihraçlarının hayatlarında çok ciddi bir kayıp yaratmadığını belirterek, öğrencilerine olan güvenini dile getirdi ve "Ben her zaman öğrencilerime inanan biriyim. Onlar da beni şimdiye kadar haksız çıkarmadı" dedi.
"Sabırlı karıncaların rejimi"
Hakikatin yanında olmanın her zaman zor olduğunu belirten Taşkın, Türkiye'de özgür bir tartışma ortamının olmadığını söyledi. Taşkın, "Burada duran insanlar da çok hakikatli insanlar. Türkiye'de özgür tartışma ortamları olsaydı her şey daha farklı olabilirdi. Doğru yerde olduğumu biliyorum" dedi.
Taşkın, yapılacak halk oylamasını filler ve karıncalar arasındaki rekabete benzetirken, "Türkiye'de spor mücadelesinde iki tip anlayış vardır, bunu siyasetimize de uyarlayabiliriz. Bunlar 'Vur kır parçala bu maçı kazan' ve 'İyi olan kazansın' anlayışıdır" dedi ve ekledi:
"Parayla hakikatin inşa edilip edilemediğini göreceğiz bu seçimde."
Yeni Anayasa paketinin yeni bir Türkiye değil, parti devleti kurmak için atılan en büyük adım olduğunu belirten Taşkın, "İran'da bile seçimden önce siyasi liderler bir platformda toplanıp tartışabiliyorken, Türkiye'de bu mümkün değil maalesef. Bu ülke kendi ayağına ateş ediyor" dedi.
Demokrasi kahramanların, kifayetsiz muhterislerin rejimi/yönetimi olmadığının altını çizen Taşkın, "Bilakis sıradan insanların, sabırlı karıncaların rejimidir" ifadelerini kullandı.
Fizikçinin yer çekimi var mı yok mu tartışmasını yapmasından hiçbir farkı yok
Ardından konuşmayı devralan Yard. Doç. Mustafa Görkem Doğan, "Meclisin yetkilerini artırdığını söyleyen, sıkıyönetimi kaldırdığını söyleyen, kuvvetler ayrılığını güçlendirdiğini söyleyen insanlar var. Fesih yetkisi var mı yok mu tartışması fizikçinin yer çekimi var mı yok mu tartışmasını yapmasından hiçbir farkı yok" dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
"Bağırdığınızda söyledikleriniz hakikat olmuş olmaz. Anayasa dediğimiz şey size göre, bize göre olacak bir şey değil. Bunun Magna Carta'dan gelen bir tarihi var. Bu insanların ortak mirasıdır. Kanunları sadece meclis yapar diye bir pankart var. Bunu yazanlar ne düşünüyor?
Meclisler kanun üretme fabrikası değildir. Toplumdaki farklı siyasal yapıların temsil edilmesi gerekir. Müzakerenin olmadığı bir meclisin parlamento olma özelliği yoktur."
Sunulan yeni anayasanın daha çok bir anayasasızlaştırma hareketi olduğunu vurgulayan Doğan, "Şu an yapılan şey yürütmenin de ortadan kaldırılmasıdır. Hukukun yerini tedbir almaktadır. Herkese uygulanan bir hukuktan bahsetmek mümkün değil" dedi.
Doğan, demokrasi denilen rejimin kahramanlar rejimi olmadığını, sıradan insanların kendi sorunlarını çözmesi için zemin sağlayan, herkesin iyi kötü fikrini beyan ettiği bir uzlaşı sistemi olduğunu belirtti.
"Bu Suça Ortak Olmayacağız! demek önemliydi"
Emre Tansu Keten ise öncelikle imzaladıkları bildirinin hukuksuzluğa karşı çıktığını belirtti.
İmzaların atıldığı günden bu yana birçok baskıyla karşılaştıklarını belirten Keten, "Hedef alınan akademisyenler sadece bir imza metninde bir araya gelmiş bir kesim değildi. Hedef alınan insanlar, Tekel Direnişi'nde de işçilerin yanında olanlardı, göçmen politikalarına karşı göçmenlerin yanında olanlardı, özelleştirmeye karşı sokağa çıkanlardı" dedi.
O süreçte "Bu Suça Ortak Olmayacağız" demek çok önemli bir çıkıştı. Akademiye yapılan baskının bu bildiriyle başlamadığının altını çizen Keten yeni YÖK yasasından bahsetti ve tasfiyelerin daha önceden başladığını, yeni kadroların oluşturulduğunu vurguladı.
Akademiden ihraç edilmeyen bir çok akademisyenin ise yoğun baskı altında olduğunu belirten Keten, medyanın iktidar tarafından etkin şekilde kullanıldığına değindi ve ekledi:
"Toplum ile birebir etkileşim halinde bu alanlar. Buralarda kendilerinin istediği beyinler yetiştirmek isteniyor. Kendi hukuklarını kendi medyalarını oluşturmak istiyorlar. Yandaş medya dediğimiz alanlar sayesinde büyük bir medya alanını zaten kendilerine bağladılar.
"14 gazete ve 270 köşe yazarı her gün aynı şeyleri yazıyor. Böyle bir propaganda yürütülüyor." (DS/EKN)