HDP’nin, Vicdan ve Adalet Nöbetine ulaşmanın zorluğunu duymayan kalmadı. Öyle ki, Kadıköy’ü bilmeyen biri dahi akrep olsun TOMA olsun bütün zırhlı araçları, öbek öbek dağılmış polis ve özel harekat mensuplarını izleyerek Yoğurtçu Parkı’na adres sormadan varabilir.
Tekrar tekrar anlatmaya hacet yok. Bekleyişlerden bekleyiş beğenilerek içeri girilebiliyor. Tarz olarak istifinizi bozmayanlardan olsanız dahi “bu çile niye?” diye söylenmeniz mümkün. “Yakışan yöntem tam da bu” dediğinizde, sıcağa rağmen sakinliğinizi koruyarak, içinizde efil efil esen şaşırmama soğukluğunun neden olduğu buzdan bakışlarla bariyerleri tebessüm ederek geçmeniz de mümkün. Sessiz ve itici. İkincisini tercih edin derim.
İçerdekilerden ziyade dışarıdaki kolluk güçleriyle konuşup buraya aktarmak ilginç olabilirdi. Misal bunca bezdirici denetimin maksadı ne? Gelenlerin onlardan sıkıldıkları gibi onlar da kendilerinden sıkılmışlar mı? Sıtkıları sıyrılmış mı “güvenlik” sağlamaktan? vs…
“Bu yöntem mesajlarımızın daha etkili ulaşmasını sağladı”
HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar’a girişte yaşadığım ruh halini sordum. Durumun aslında olağan oluşunu, şaşkınlık yaratmadığını, yani peş peşe gelen kontrol noktalarının gözüme batmadığını. Bir devlet tekniği olarak zaten böyle olması gerekmiyor mu? Yakışan bu değil mi? (Hem bir yanıyla, canından bezdirilecek noktaya getirilmezse ayıp olmaz mı Kürt hareketine. Ciddiydik. Burayı bu şekil sormadım)
Katıldığını söylüyor ama… “Akıllı bir devlet böyle bir yöntemi kullanmaz” diyor Sancar.
Niyesini açıklıyor:
Baskıcı bir devlet dahi olsa kendine yarayacak yöntemleri tercih eder. Bu yöntem anlaşıldığı kadarıyla, bizi izole etmek ve bizimle buluşmak isteyen insanları bezdirmek gibi bir amaca yönelik. Ancak buluşmanın bile direnişle mümkün olduğunu gören insanlarda birliktelik ve mücadele duygusu daha da güçleniyor. Yani buluşmak bile bir direniş sonucu gerçekleşebiliyor. Burada bizimle buluşabilmek için dışarıda bazen saatlerce bekleyebiliyor insanlar. Sadece burada birkaç dakika geçirmek için saatlerce beklemeyi göze almak ve bunun da devlet tarafından engellenmesi aslında mesajlarımızın daha etkili ulaşmasını sağlıyor.
Buradaki bariyerler Türkiye için düşündükleri bir modelin prototipidir
Peki sokağı göstermeme, kendi üstüne kapama değil mi bu? Sadece buraya girenler buradaki iradeyi, ısrarı görebiliyor.
Hayır. Zaten sokağı kapatmak istedikleri açık. Ancak fiziksel buluşmalar her zaman çok kolay olmayabiliyor. Nasıl bir yönetim altında yaşadığımızı unutmamamız lazım. Yani özellikle son 1 yıldır, açık faşizm uygulamalarıyla dolu bir ülkede yaşıyoruz. Hep söylerim, Meclis'te de söyledim. Ben faşizm kelimesini olur olmaz kullanmayı tercih etmeyen biriyim. Tanımına uymayan durumlarda faşizm kelimesinin kullanılması, bu kelimenin içini boşaltıyor. Fakat teorisini de uygulamalarını da akademik olarak çalışmış biri olarak baktığımda, son 1 yıl içindeki pek çok uygulamanın faşizan unsurlar içerdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Tek tip bir faşizm yok, çeşitli faşizmler var. Burada Türk tipi faşizmi inşa etme çabasıyla karşı karşıyayız. Türk tipi başkanlıkla beraber Türk tipi faşizm sistemi kuruluyor.
Son anayasa değişikliği, tüm Meclis faaliyetlerinin muhalefetsiz yürütülmesini sağlayacak İçtüzük değişikliğinin apar topar kabulü ve sokaktaki bu uygulamalarla Türk tipi bir faşizmin adımları atılıyor. Böyle bir yönetim altında sokağın özgür bırakılacağını beklemek de zaten gerçekçi değil.
Bizi durdurmak isteyeceklerini tahmin ediyorduk ama bu kadar abartabileceklerini doğrusu biz de beklemiyorduk. Çünkü kendi amaçları açısından da bunun mantıklı bir tarafı yok. Bizim burada yaptığımızı, güçlü bir sese dönüştürmeye katkı yaptı bu yöntemler. Sesimizin kamuoyuna daha güçlü ulaşmasını sağladı. Neye karşı mücadele ettiğimizi çok daha açık ortaya koydu. Buradaki bariyerler, bu düzen, bu kontrol, bu yasaklar Türkiye için düşündükleri bir modelin prototipidir.
Balonları renkli oldukları gerekçesiyle içeri almayanlar, sanatçıların enstrümanlarını içeri almayanlar, avukatların cübbelerini içeri almayanlar, açıktır ki insanların neye karşı mücadele ettiklerini daha berrak görmelerini sağlıyorlar.
"Sokağa çıkma yasaklarında şiddetin dozu farklıydı"
İmtina ederek, “benim fikrim bu değil”i belirtme ihtiyacı hissederek soruyorum. Aralı aralı sosyal medyada dönen sitem ya da nasıl derseniz eleştiriler var. Cizre, Nusaybin… “Bodrumlarda yaşananlar” denildiğinde akla gelenler yani. Etkin bir siyaset daha doğrusu olacakları engelleyecek bir siyaset o dönem mümkün olamadı. Ne diyorsunuz bu eleştirilere?
Belirli dönemlerde pratiklerimiz yetersiz görülebilir, politikalarımız eksik bulunabilir ancak sokağa çıkma yasaklarında yapılabilecek bütün demokratik direniş yöntemlerini kullandık. Bütün demokratik mücadele yöntemlerini denedik. Nusaybin’de, Cizre’de ilk sokağa çıkma ilan edildiğinde, Selahattin Demirtaş başta olmak üzere 30’a yakın milletvekili oradaydık.
Yollardan yürütmedikleri için dağlardan ilerlemeye çalıştık. Nusaybin’de ilk sokağa çıkma yasağında benim de aralarında bulunduğum dört Mardin milletvekiliyle açlık grevi yaptık. Nusaybin kapısında 8 gece bekledik. Elimizden geleni yaptık ancak baskının şartlara göre değişen bir dozu var. O günlerde devletin şiddet araçlarını kullanma yöntemleri çok farklıydı. Elbette insanların sokağa çıkması halinde canlarının tehlikeye gireceğini görmeleri bir engelleme yaratıyor. ‘İnsanlar neden sokağa inmedi’ şeklindeki eleştirileri biraz daha düşünerek yapmak lazım. Çünkü tek bir gösteriye, basın açıklamasına katılmak bile pekala bir katliama, bir kıyıma yol açabilirdi. Herkesin elinden geleni yaptığını düşünüyorum zira dediğim gibi o dönemde çok farklı bir durum vardı. Şartlar çok farklıydı.
Bundan sonraki etaplarla ilgili HDP'nin yetkili organları çalışmalar yürütüyorlar ve yeni programlar olgunlaştıkça kamuoyuyla bu bilgiler paylaşılacak. Van ve İzmir'de gerçekleşecek Vicdan ve Adalet Nöbetlerinden sonra yeni eylem planları açıklanacak. Sokakta, meydanlarda, evlerde ve her yerde halkla buluşmaların devamı gelecek. “Demokratik haklarımızı kullanarak her alanda mücadeleyi sürdürme kararlılığımız devam ediyor” diyor Sancar.
Parka nasıl bezerek, nasıl muzaffer edalarla girildiği göreceli ama itici olmayan, sıcak bir tebessümle çıkacağınız garanti. (FG/HK)