Bir televizyon programında emekli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun "Kıbrıs'ta cami yaktık" cümlesini 'ağzından kaçırması' Türkiye'de olduğu kadar Kıbrıs'ta da geniş yankı uyandırdı.
Yirmibeşoğlu'nun söylemlerinin gündeme düşmesiyle birlikte Türk Mukavemet Teşkilatı'nın (TMT) emekli komutanlarından ve aşırı milliyetçi Volkan gazetesinin genel yayın yönetmeni Hasan Keskin de "Paşam öyle diyorsa öyledir herhalde' diye ajanslara demeç verdi.
Kıbrıs'ta cami bombalama ve tahrip etme olayları, TMT'nin de kuruluş yılı olan 1958 yılında başlar. Yıllara yayılan camii 'saldırıları' TMT tarafında Türkler ve Rumlar arasındaki dostane ilişkileri koparmak ve iki halk arasında düşmanlık yaratılması için kullanılmıştır.
Bunun da ötesinde birçok cami bombalama olayının altında bizzat dönemin Kıbrıslı Türk liderliği ve TMT olduğu bilinen gerçekler arasında. Tarihçi Ahmet An Baf'ta bir camiye gerçekleşen saldırıyı şöyle anlatıyor:
"Baf'ta provokasyon yapmak amacıyla Kıbrıslı Türkler caminin şerefesinden Rum çarşısına kurşun sıktılar ve adam öldürdüler. Bunu üzerine de Rumlar kurşun geldiği yer olarak camiye bazuka attılar ve karşı atış sonucu cami yıkıldı."
Bayraktar ve Ömerge camilerinin bombalanması
Bunun dışında 1962 'de Bayraktar ve Ömerge camilerinin bombalanması ve ardından yaşanan olaylar dizisi trajik boyutlardadır. 24 Mart'ı 25 Mart'a bağlayan gece Ömerge ve Bayraktar camilerinde bombalar patlatılır. Patlamaların ardından hedef olarak Rumlar gösterilir.
Özellikle Nacak gazetesi bir yandan Rumlara karşı milliyetçi öfkeyi körükleyen yayınlar yaparken diğer yandan da barışı ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ni savunan Cumhuriyet gazetesine karşı da sayfalarından saldırılarda bulunmaktaydı. Fakat iki avukat olan Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan'ın çıkarttıkları Cumhuriyet gazetesi gerçekleştirilen provokasyonların üzerine giderek açıkça Kıbrıs Türk liderliğine kafa tuttu.
Cumhuriyet gazetesi 26 Mart'tan başlayarak 23 Nisan'a kadar bombalama olayları ile ilgili haberler yaptı. Provokasyonun gün yüzüne çıkması için çalıştı. Gazetenin 23 Nisan 1962 günkü sayısında Bayraktar ve Ömerge camilerini bombalayan kişinin açıklanacağı yazıldı. O günün akşamında Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan evlerinde kurşunlanarak öldürüldü. İşte Cumhuriyet gazetesinde çıkmış birkaç yazı:
"Toplumumuz arasında büyük nefret uyandıran bu menfur olayın, cemaatler arasında doğacak yeni gerginlik ve münaferetten fayda uman yabancı bir devletin aleti olan bir teşkilatın eseri olduğu muhakkaktır. Nitekim bu müessif olayın hazırlanış şekli, faillerin bu gibi işlerde tecrübe sahibi elemanlar oldukları ve infilaklerin uzun ve serinkanlı bir hazırlama sonucu olduğu intibaını vermektedir."
(...)
"Bayraktar ve Ömerge camilerine yapılan tecavüz neticesi Bayraktar'ın kabri tahrip edildi, minareye önemli hasar oldu, menfur tecavüzü şiddetle tel'in ederiz." (26 Mart 1962)
"Gerek bomba hadiselerinin, gerekse Aykasyano okulundaki yangın faillerinin en erken bir zamanda yakalanarak adalete teslimini talep ederiz. Aksi takdirde şımaracak olan canilerin yeni cinayetlere tevessül etmeleri beklenebilir." (9 Nisan 1962)
"Bayraktar hadisesine gelince, Nacak bu konuyu çokluk kurcalamasın, çünkü altından çapanoğlu çıkabilir. Hele bir Tahkikat Komisyonu soruşturmasını bitirsin, bu konuda yine konuşuruz." (16 Nisan 1962)
Ve Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan'ın ölümlerini getirecek olan 23 Nisan tarihli gazetede çıkan yazı:
"Evet tekrar ediyoruz: Bomba hadiselerinin sorumlusu alçak, adi ve satılmış herifin kim olduğunu aklı selim sahibi herkes tahmin etmiştir. Bu alçağın, bu satılmışın yüzündeki maskenin indirileceği gün yakındır. Ve o gün geldiğinde bu alçakça bomba hadiselerinden dolayı Türk toplumunun sorumlu tutulamayacağını kat'iyetle ifade edebilecek olan yine biz olacağız" (23 Nisan 1962)*
Özellikle 23 Nisan günkü Cumhuriyet gazetesinde bomba patlatma olayları ile ilgili bilgisi olan kişilerin hiç çekinmeden Tahkikat Komisyonlarına gitmesini ve bildiklerini paylaşması çağrısı yapıyordu. 23 Nisan akşamı Muzaffer Gürkan arabası içerisinde, Ayhan Hikmet ise evinde uyurken öldürüldü.
Tarihçi Ahmet An'a göre o zamanda avukatları ve 1958 yılında sendikacıları öldürenlerin Türkler olduğu bilinen gerçeklerdi: "Eğer bunu bir rum yaptıysaydı neden onlar öldürülsünler ki. Halbuki, Ayhan Hikmeti'in hanımı ayağı topallayan birini gördüğünü söyler. Ayağı topallayan bir tetikçinin de kim olduğu bellidir. Sonradan Ayhan Hikmet'in kadını tehdit edilir ve bu nedenle rum tarafında yaşamaya başlar. Olayın ardından yayınlanan başka mektuplar vardır. O mektuplarda da iki avukatın Türkler tarafından öldürüldüğü şeklinde değerlendirme vardır."
Sendikacılar da öldürüldü
Gerek TMT olsun gerekse de EOKA, Kıbrıs'ta yaşayan halklara çok çektirtmişlerdir. TMT 1958 yılında Kıbrıs Türk liderliğinin taksim politikasına destek vermeyen ve Kıbrıslı Rumlarla ortak birlikte PEO çatısı altında ortak örgütlenmeye giden sendikacı ve işçiler üzerinde de baskı ve terör kurmuştu. Ahmet An o dönemle ilgili şöyle bir nota dikkat çekiyor: "1958'e kadar 3.500'e yakın Türk PEO'ya üye olur. Denktaş bir ara Çetinkaya'da bir toplantı yapar. Bu toplantıda Denktaş kendisine Amerika'nın kızdığını çünkü Türkler arasında 3.000'den fazla komünistin olduğunu söyler."
1958'de TMT imzalı bildirilerde Kıbrıslı Türkler sendikadan istifaya zorlanıyordu ve tehdit ediliyordu. Öyle ki çok zaman geçmeden ilk önce PEO Türk kolu başkanı Ahmet Sadi ardından da Fazıl Önder TMT tarafından öldürülür. Ahmet An Fazıl Önder'in öldürülüşünü şöyle anlatıyor: "İkinci saldırı da Fazlı Önder'e yapılır. İngiliz polisinin arabası onu alır ve İngilizler arabayı dolandırarak hastaneye isteyerek geç götürülür. Hastaneye gittiğinde ölmüş olur. Hatta İngiliz valisi Dr. Küçük'e çok aşırıya gittiklerini dahi söylemiştir o dönem."
"TMT de EOKA da Gladio örgütlenmesi"
Ahmet An gerek Türk tarafındaki gerekse de Rum tarafındaki yer altı örgütlerinin gladio tarzı örgütlenmeler olduğunun altını çizmektedir. "Bu örgütler gladio denen merkezi ABD'de olan örgütlenme sayesinde faaliyetlerini yürütmekteydiler. Çünkü Rum tarihçilerin eserlerine de baktığımızda Grivas'ın veya Yorgacis'in faaliyetlerinin ABD tarafından yönlendirildiği belgelenmiştir.Taksime karşı çıkan demokratik güçleri susturmuştur TMT. Aynı şekilde Rum tarafında EOKA örgütü de 1958 Ocağında başlayarak solcu AKEL'ci önde gelen liderleri öldürmüştür. İki tarafta da TMT ile EOKA aynı doğrultuda çalıştı."
Bugün Sabri Yirmibeşoğlu'nun sözleri 'ağzından kaçmış' bile olsa Kıbrıs'ın karanlık geçmişini işaret etmektedir. Türkiye'de yaşanan 6-7 Eylül olayları Özel Harp dairesinin ilk başarılı eylemi olarak tarihe yazılır. Ardından 6-7 Haziran 1958'de ise aynen 6-7 Eylül olayların kopyası yaşanır ve Kıbrıs'taki Rum malları yağmalanır. Karşılıklı (Hem EOKA hem de TMT) provokasyonlarla dolu yılların ardında ise 1974'e gelinir ve ada fiilen bölünür. 1960 senesinde adaya çıkan Türk Alay Komutanı Turgut Sunap'ın hafta sonları Kıbrıs'ın kuzeyini dolaşarak taksim haritası çıkartmaya çalıştığını paylaşan Ahmet An 1974'ün planını çoktan hazırlandığını belirtiyor. (HY/EÖ)
______________________________
*Ahmet An'ın TMT'nin Kurbanları ve Kıbrıs'ta Fırtınalı Yıllar kitaplarından aktarılmıştır.