Özal'la ilgili bir anınızı aktarıyorsunuz yeni kitabınızda. MGK sekreteri olarak gündemi sunuyorsunuz, gündemde irtica maddesi de var. Özal bunu görünce şaşırıyor, nereden çıktı bu, diyor.
- Böyle bir şey yokmuş gibi tuhaf karşıladı. Halbuki Özal'ın başbakanlığı döneminde, Cumhurbaşkanı Kenan Evren zamanında gündeme gelirdi.
28 Şubat'a giden süreci bu olayla başlatıyorsunuz.
- İrticai olaylara bakış açımız laik Türkiye Cumhuriyeti ilkelerinden sapıyorsa, 28 Şubat'a gidişte yardımcı olabilirsiniz.
12 Eylül'le birlikte terör bıçak gibi kesildi. 28 Şubat'la birlikte irticai görüntüler, Aczmendiler, Fadime Şahin, tarikat görüntüleri bitti. 28 Şubat sonrasında hepsi bir anda ortadan kayboldu. Bu benzerlik çok dikkat çekici değil mi?
- Bitti diyemezsiniz.
Şimdi televizyonlarda Aczmendiler, Fadime Şahin'ler yok. Sanki sihirli bir el dokundu ve kayboldular.
- Birsürü tarikat, şeyh sözkonusu. Bıçak gibi kesemiyorsunuz. Toplumun rayından çıkmış bazı kesimlerini rayına sokamıyorsunuz.
Türkiye için çok abartılı değil miydi o görüntüler? Sonuçta üçyüz, beşyüz kişilik küçük gruplardı medyaya taşınanlar.
- Türkiye 28 Şubat öncesinde değişik bir devlet olmaya yönelmişti. Bir defa siyasi rotası Batı'dan Nijerya'ya çevrilmişti. 28 Şubat darbe değildir. Bu gidişe önem vermeyen, dur demeyen bir hükümetin yer değiştirmesi olayıdır.
Geçen yıl Türkiye bugüne kadar hiç görmediği bir vahşetle karşılaştı. Mezar evler, domuz bağları ile Hizbullah ortaya çıktı. 28 Şubat her türlü ekstrem, küçük, marjinal unsuru aldı, masaya yatırdı. Hizbullah gibi çok büyük bir terör örgütünü yok kabul etti. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
- O memleketin güvenliği ile ilgili bir mesele, ayrı bir gözle bakmak lazım. İrticai olaylar ise laikliği tehlikeye düşüren ayrı bir mesele.
Sonuçta irticanın en uç noktası değil mi Hizbullah? İşi vahşice insan öldürmeye kadar vardırıyor. Uzantıları laik aydınlara suikast yaptı. Devlet görmediği, farkına varmadığı için mi üzerine gitmedi?
- Farkına varılmadığı bir gerçek. O kadar gizli çalışmış ki adamlar.
Diyarbakır'da, Batman'da satırla işlenen onlarca cinayet var. Bunlar da mı gözlerini açamadı güvenlik güçlerinin?
- Bunlar meskun mahallerde işlendi, bunları görmek lazım tabii. İstihbarat sorunu var.
Gaffar Okan suikasti de böyle bir zaaftan mı kaynaklandı?
- O konuya girme. Kitabın dışına çıkma. Siz gazeteciler spekülasyon hastasısınız. Bilimsel soru sor. Türkiye sıkıntı çekiyor. Basından da çekiyor. Mesela Güneydoğu olayları oluyor. Bir gazete bilmeyerek mareşal rütbesiyle basıyor Apo'yu. Bu PKK'yı güçlü göstermek, destek vermek demektir. Mesela kepenkler kapandı Diyarbakır'da. Bir gazete başlık attı "Diyarbakır kıpır kıpır." Oysa "Yaptığınız doğru değil, hepimiz bir milletiz" demesi, teskin etmesi lazımdı. Bunu Özal'a arz ettim. Bir toplantı yaptım bütün gazete sahipleriyle. "Milli Mücadele basını olacaksınız, Türkiye yeniden milli mücadele yaşıyor" dedim. Bir karış toprağımızı vermeye niyetimiz yok.
O konuşmadan sonra basının tavrı ne oldu?
- Düzeldi tabii. Tiraj arttırmak düşüncesiyle yapılıyor, bilerek yapıldığını zannetmiyorum. Ama bilerek veya bilmeyerek bu mücadeleyi sıkıntıya sokuyor. Batı, AB'de aynı hatayı yapıyor. AB'ye girmiş olsaydık PKK olmazdı. Olsa bile AB ülkeleri Türkiye'ye böyle bakamazdı. Ermeni meselesi olmazdı, Yunanistan'ı bizimle karşı karşıya getirip Kıbrıs sorununu çöz diyemezlerdi... Sadece AB'ye girmediğimiz için elli milyar dolar kaybettik. PKK ile mücadele için de yüz milyar dolar harcadık. Zelzele, Bulgaristan, Peşmerge göçü derken, toplam kaybımız ikiyüz milyar doları geçiyor. Türkiye'nin yıllık GSMH'sı ikiyüz milyar dolar. Yunanistan müracaat ettiğinde biz de etseydik, ya ikimizi de alacaklardı, ya da ikimiz de giremeyecektik AB'ye. Çünkü o zaman girmek daha kolaydı.
Ama o dönemde 12 Eylül yönetimi vardı. Biz Avrupa Konseyi'nden bile dışlanmıştık.
- Olsun, öyle olsa bile müracaat etmek gerekirdi. Hükümet etmek uzağı görmek demektir. Modern yönetim önlem alan yönetimdir, çare arayan değil.
Hatıralarınızı okuduğumda aklıma Fatih Güllapoğlu'na "Tanksız Topsuz Harekat" kitabındaki "Taze Emekli Dört Yıldızlı Bir General"in, sizin söyledikleriniz geldi. 6 - 7 Eylül olaylarını Özel Harp'in işi olarak tanımlıyorsunuz.
- "Düşman gerisinde muharebe yapan unsurlar bazı olaylar yaratarak halkın mukavemetini yükseltme taktiği güder" diye söylemiş olabilirim.
Mukavemet arttıracak olaylardan mıydı 6 - 7 Eylül?
- Yassıada Mahkemeleri sırasında DP hükümetinin Selanik'te Atatürk'ün evinin bombalanmasına karşılık İstanbul'da bunun karşılığını yaratma gibi bir temayülü olduğu konuşuldu. Hükümetin böyle bir şey yarattığı değerlendirmesi yapıldı o dönemde. Özel Harp'le ilgili yapılan değerlendirmelerin tamamı yanlıştır. Özel Harp Dairesi bütün dünyada olduğu gibi seferde görev alacak bir kuruluştur. Mesela bu özel kuvvetler Güneydoğu'da kullanılıyor. Ama bunun bir askeri birliğin kullanılmasının dışına taşan bir durumu yok. Terörist hareketlere karşı bu birliklerin kullanılabileceğini 1965'te Kennedy söyledi.
Özel Harpçiler Kıbrıs'ta da görev aldı mı?
- Şimdi Özel Harp Dairesi'nin ismi değişti, Özel Kuvvetler oldu. Bu kuvvetler görev almadı, teşkil edilmemişlerdi daha.
O zamanki Özel Harp Dairesi'ne bağlı birliklerin Kıbrıs'ta görev yaptığına dair bir yazınız var.
- O ayrı. Kıbrıslı Türkler'den oluşan birlikler vardı.
O birliklerin içerisinde Türk subayları görev yaptı mı?
- Biliyorsunuz bu konular gizli. Oradakileri Türk subayları eğitti elbette. Yunanlılar da Rumlar'ı eğitti ama biz onları gizli gönderdik.
Fatih Güllapoğlu'na subayları oraya doktor, öğretmen olarak gönderdik demişsiniz.
- Tabii. Daha evvel, 1950'lerde. 1960'larda Makarios çıkınca, Rumlar Türkler'i katletmeye başlayınca iki taraf da ordu haline geldi. Bir tarafta Rum Ulusal Muhafız Birlikleri, bir tarafta bu mücahit birlikler.
Kontrgerilla ile irtibatı hep ileri sürülen Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) içinde Türk subaylarının görev aldığına dair Albay Hüseyin Yakış'ın daha 1975'te Yankı dergisinde itirafları var.
- Türk subayları var ama politika, dış politika bakımından fazla kaşımak istemiyoruz biz o konuyu. Gayet tabii var.
Bu olayı doğruladığınız belge 24 Haziran 1975 tarihli.
- Ne diyor?
TMT liderliği (Bayraktarlık) hakkında Yankı dergisine açıklamalarda bulunduğu için Albay Hüseyin Yakış'ın mahkemeye verilmesini istiyorsunuz.
- Öyle bir şeyin açıklanması mahzurlu. Devlet sırrı var mı, yok mu meselesine geliyoruz. Metinler tabii benim ifadelerim. Yunanistan "Sen orada ordu kurmuşsun" der. Bunlar gizlidir, açıklanmaz. O işgüzarlık yapmış, devlet sırlarını açıklıyor.
Emekli olduktan sonra bir işte çalışmayı düşündünüz mü?
- Petkim'de yönetim kurulu üyesiydim. Özal, emekli olunca oraya gönderdi beni. Ben tanıdığımda Ali Balkaner çocuktu, babasıyla tanışırdık. Cavit Çağlar'a da ilk adıyla hitap edecek kadar yakındım.
Onlar teklifte bulundu mu?
-Bulunmaz olurlar mı? Bazıları da kullanmak istiyor bizi. Savunma ihaleleri almak istiyor, bizi çağırıyorlar. Derbank vardı. Üç - dört sene evvel bir telefon geldi. Sizi yönetim kurulu başkanlığına seçtik, pazartesi günü gelin, başlayın dediler. Ben faksınızı verin istifa mektubumu göndereyim dedim. Salı günü istifa ettim.
Arkadaşlarınız bu teklifleri niye reddetmiyor?
- Her koyun kendi bacağından asılır. Çok büyük para veriyor bu şirketler.