Tan gazetesinin kurucuları Sabiha ve Zekeriya Sertel'in kızı Yıldız Sertel, Caddebostan'da düzenlenen törenin ve Büyükada Hamidiye Camisi'nde kılınan namazın ardından toprağa verildi. Sertel cuma günü Göztepe'deki evinde 86 yaşında yaşamını yitirmişti.
Törende konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, “Kendisi, memleket hasretiyle yaşama veda eden Nazım Hikmet’in son yolculuğunda yanında bulunmuş. Bundan yaklaşık 4-5 ay önce bana bir mektup yazarak Nazım Hikmet için bir heykel düşündüğünü iletmişti. Heykel bitmek üzere” dedi. Gazeteci Nail Güreli de, “O öldü ama düşünceleri yaşayacak” diye konuştu. Sertel için düzenlenen törene yeğeni Elif Üçer, yakını Ayşe Balaban, gazeteci Ali Sirmen de katıldı.
Yıldız Sertel doktorasını Fransa'da "Türk işçi göçü ve ekonomik bunalım" başlığıyla tamamladı. Paris VIII üniversitesinde ders verdi. 1988'de üniversiteden emekli oldu ve 1990'da Türkiye'ye döndü. Anılarını "Ardımdaki Yıllar" başlıklı bir kitapta anlattı. 1996'da Sertel Gazetecilik Vakfı'nı kurdu.
Sabiha ve Zekeriya Sertel dönemin önemki sol isimlerindendi. Tek parti döneminde gazete ve matbaaları basılmış, baskıların sonunda yurtdışına gitmek zorunda kalmışlard. Zekeriya Sertel anılarında baskını şöyle anlatıyor:
“4 Aralık, 1945 gününün sabahı üniversiteli faşist gençler ellerinde önceden hazırladıkları baltalar, balyozlar ve kırmızı mürekkep şişeleriyle matbaaya (Cağaloğlu’nda Tan Gazetesi) saldırdılar. Orada bekleyen polisler olup bitene seyirci kaldılar. Görevlerini yapmaya kalkmadılar. Göstericiler, baltalarla matbaa kapısını kırıp içeri girdiler. Makinaları balyozlarla kırdılar. Binanın camlarını indirdiler. İçindeki eşyayı kırıp döktüler. Sonra ellerinde kırmızı boya şişeleriyle “Serteller nerede?” naralarıyla bizleri aramaya koyuldular. Amaçları, bizi çırılçıplak soyup üzerimize kırmızı boya dökmek ve sonra önlerine katıp sokaklarda “İşte kızıllar,” diye sergilemekti. Bütün bunlar polisin gözü önünde oluyordu. Göstericiler bizi bulamayınca vahşi naralarla yollara düştüler. Beyoğlu yakasına geçtiler, orada Sabahattin Ali ile Cami Baykurt’un çıkardığı La Turquie gazetesinin matbaasına gittiler. Orasını da kırıp döktükten sonra vapurla Kadıköy’e geçip bizi evimizde basmaya teşebbüs ettiler...
Hükümet olaydan önce olduğu gibi, olaydan sonra da bu cinayeti işleyenlere karşı hiç bir harekette bulunmadı. Güpegündüz bir matbaayı yıkan bu faşist gençlerden hiç kimse tutuklanıp mahkemeye verilmedi. Bu işin İnönü’nün bilgisi içinde Saraçoğlu’nun verdiği emir üzerine polis tarafından tertiplenip yürütüldüğüne hiç şüphe yoktu. Gösteri yapan ve matbaaya saldıran gençler arasında bir çok sivil polis vardı. Saldırıyı asıl bunlar yönlendiriyordu...
“Kanun adına, hükümet adına, memleket adına yüz kızartıcı bir rezalet sayılabilecek olan bu 4 Aralık olayından ötürü sonunda kim tutuklandı, bilir misiniz? Biz. Yani, ben, eşim Sabiha Sertel ve Cami Baykurt. Bu olayın sorumlusu ve suçlusu olarak biz hapse atıldık ve biz mahkemeye verildik. Yargıçlar bizim haklı olduğumuzu biliyor ve anlıyorlardı. Fakat Ankara’nın emrine uyarak bizi mahkûm ettiler. Bereket versin Yargıtay bu kararı bozdu ve üç ay hapisten sonra tekrar özgürlüğümüze kavuştuk.
“Kavuştuk mu? Hayır. Artık Tan gazetesini yeniden çıkarmak olanağı kalmamıştı.Kırk yıllık çalışma hayatımın meyvesi enkaz altında yatıyordu. Evimiz polisle çevrilmişti. Arkamıza polis takılmıştı. Mahkemeden ve hapisten kurtulmuştuk ama bu kez daha geniş bir hapishaneye düşmüştük.”(EÜ)