Hutbenin devamını okuyunca maksat daha iyi anlaşılıyor: "Milletleri ayakta tutan milli ve manevi değerleridir. Tarih bize başka milletleri körü körüne taklit edip milli şahsiyetlerini kaybedenlerin dünya coğrafyasından silinip yok olduklarını göstermektedir... Bugün, toplumumuzda yılbaşı kutlaması adı altında düzenlenen eğlence ve toplantılar kültürel ve geleneksel bir temele sahip değildir. Bu tür eğlencelerde aklı ve sağlığı tehdit eden içki içmeyi, aile bütçesini sarsan kumarı ve israf boyutundaki harcamaları milli ve manevi değerlerimizle bağdaştırmak mümkün değildir... Yılbaşı kutlamaları vesile edinerek Allah ve Resulünün razı olmayacağı tavırlar yerine, geçmiş senelerde yaptıklarımızı gözden geçirerek ve gelecek yeni yılda hayatımıza daha iyi nasıl yön verebileceğimizi düşünelim."
Metni, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Abdurrahman Aktaş kaleme almış. Bir din adamının böyle düşünmesine hiçbir itirazımız olamaz. Öyle inanıyordur, öyle olmasını istiyordur. Ancak Başbakanlığa bağlı bir kurumun, "Yılbaşını kutlamayın" çağrısı yapması garip değil mi?
Şimdi önce ülkemizin gerçeklerine bakalım: Bu ülkede 31 Aralık'tan 1 Ocak'a geçilmesiyle yeni bir yıl başlıyor. Bu miladi takvim. Biz bu takvimi Batılılardan aldık. O tarih Hazreti İsa'nın dünyaya geldiği gün olarak kabul ediliyor. Cumhuriyet döneminde yapılmış bir değişiklik. Geçmişte Hicri takvim kullanılıyordu. Yani Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç ettiği tarih başlangıç olarak alınıyordu. Modern dünyanın kullandığı takvimi Türkiye de cumhuriyet reformlarının bir parçası olarak kabul etti.
Bugün yine dünyanın dört bir yanında, yeni bir yılın başlangıcı olarak kabul edildiği için çeşitli eğlencelerle kutlanıyor. Türkiye'de de çok uzun yıllardan beri toplumun büyük bir kesimi bu günü kutluyor. İnsanlar bir araya geliyorlar, eğleniyorlar. Herkes kendi bildiği, kendi olanaklarının elverdiği gibi bir kutlama yapıyor.
Ne yapacağız şimdi? Hakiki Müslümanlar bu tarafa geçsinler, bu tür yoz eğlencelerden vazgeçsinler mi diyeceğiz? Eğlenenler kâfir mi sayılacak? Devletin böyle ayrımlar yapmaya hakkı var mı? Üstelik bu ülkenin yurttaşları arasında Müslüman olmayan on binlerce insan yaşıyor. Onlar, bu fetvanın ardından ne yapacaklar?
İslamcıların çok tartıştıkları bir konu var: Kamusal alan. Şimdi bu kutlamalara kamusal alanın sahipleri "yapma" diyerek bir müdahalede mi bulunuyorlar? Bunu böyle yorumlayamaz mıyız?
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu müdahalesi hâlâ devletten gelen ciddi bağnazlık olarak mı kabul edilecek, yoksa münferit bir olay mı sayılacak?
Benim bildiğim devlet, yurttaşlarını yasalara uymaya çağırır. Onun ne içeceğini, hangi kutlamayı nasıl yapacağını söylemek ve bu konularda fetva vermek gibi bir yetkisi olduğunu sanmıyorum. Bunu otoriter devletler yapıyorlar. Örneğin İran yapıyor. Laik bir devlet bunu yapabilir mi?
Neresinden bakarsanız bakın, ortada bir acayiplik olduğu kesin. Yasalara uymak koşuluyla herkes nasıl eğlenmek istiyorsa öyle eğlenir. İstemeyen de eğlenmez. Eğlenmek ya da eğlenmemek ve nasıl eğleneceğini kararlaştırmak her yurttaşın en doğal hakkıdır. İşin sakat yanı, belki de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın devlete bağlı bir kurum olmasından ileri geliyor.
NOT: İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NIN AÇIKLAMASI - İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun basın müşaviri İbrahim Saraçoğlu aradı. Dünkü yazımda Kızıltepe'deki öldürme olayları ile ilgili, İçişleri Bakanı'nın ilk önce öldürülenlerin "terörist" olduğunu söylediğine dikkat çekmiştim. Saraçoğlu açıklamanın böyle olmadığını dile getirdi ve aşağıdaki açıklamayı yolladı:
Gazetenizin 13.12.2004 tarihli sayısının 4. sayfasındaki "SIFIR NOKTASI" köşenizde "Evcil'in Köstebeği ve Mardin'in Valisi" başlığıyla yayınlanan yazınız dikkatle incelenmiştir. Yazınızda ileri sürüldüğü gibi İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun Kızıltepe'de geçtiğimiz günlerde 2 vatandaşımızın ölümü ile sonuçlanan olayın akabinde, "Öldürülenler teröristti" şeklinde açıklaması olmamıştır. Eksik bilgilendirmeden ve yanlış anlamadan kaynaklandığını düşündüğümüz bir iddia ile ilgili yaptığımız açıklamanın kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ve yanlış anlamalara, değerlendirmelere neden olmaması bakımından gazetenizin çıkan ilk sayısında yayınlanacağı inancıyla çalışmalarınızda başarılar diler, sevgi ve saygılarımı sunarım.
İbrahim Saraçoğlu, Basın Müşaviri.