Hollywood, eviçi şiddet gibi büyük, kanlı, çözümü zor bir soruna da el atıyor "bütün duyarlılığı" ile. Sleeping With the Enemy, Double Jeopardy, What's Love Got To Do With It gibi filmler "kendi hayatının denetimini kendi elinde tutan" kadın imgesine çalışıyorlar. Maskulenite baskıcı, ezici bir canavar olarak resmediliyor. Annelik vasıflarıyla da desteklenen kadın ise hem arzulanabilir, hem de takdir edilebilir (hem sevilen, hem sayılan) bir büyüğümüz olarak karşımıza çıkıyor. Post feminizm Hollywood senaristlerini her zamankinden daha fazla etkiliyor. Post feminizmin aslında gayet alınıp satılabilir bir ethos olarak başroldeki kadın oyuncunun kaslarına yansıyıveriyor.
Tek çözüm adamı pataklamak
Jennifer Lopez'in başrolünü oynadığı ve Türkiye'de bu hafta gösterime giren Enough (Yeter) adlı film de bu ekolün şahbazlarından. Konu gayet açık, anlaşılır: "Slim, işine ve eşine bağlı bir kadındır. 1950'lerin tarzında kitch bir lokantada garsonluk yapmaktadır. 'Mükemmel erkeği' ise etkileyici ve varlıklı bir müteahhit olan Mitch'te (Billy Campell) bulduğunu düşünmektedir. Slim ve Mitch Birlikte şehrin banliyösünde ideal görünen bir yaşamları vardır. Ancak kızları Grace'in doğumunun ardından Slim, Mitch'in başka bir yönünün olduğunu keşfeder: Güveni, sevgiyi ve evdeki huzuru teröre ve tehlikeye çeviren baskıcı ve karanlık bir alt benlik. Mitch eşine çok korkunç davranışlar sergilemektedir, onu aldatmakta, hırpalamaktadır. Kızı için endişelenen Slim, bu evlilikten kaçmaya çalışır ancak Mitch acımasızca onun peşine düşer. Slim, adını, görünümünü ve tüm kimliğini değiştirir ve saklanmaya başlar, ancak bu çaba tekrar yakalanana dek sürer. Ona kimse yardımcı olamaz, arkadaşları ve hatta polis. Ancak Slim korkuya ve kaçmaya "yeter" der. İsrail doğumlu bir savaş sanatı olan Kravga Maga öğrenir ve çılgın kocayı bir temiz pataklayarak çözüme gitmeye başlar".
Ehem, filmde şiddete şiddetle karşılık verelim, fikrini hisseden kimi Amerikalılar bu işe bayağı bozulduklarını açıklamaktan çekinmediler. Çoğu izleyici ise bu kadar yakından gelen bir şiddet tehditi ile karşılaşan bir kadının nasıl olup da böyle bir çözüme yönelebildiğine kafayı takmadı. Hemen açıklayalım, Yeter filminin senaristi bir erkek.
Senaryo onlarca açıkla dolu. Slim, neden kızıyla birlikte evi terk etmek için kocasının işte olduğu saatleri değil de, gece yarısı adamın yanı başında uyuduğu saatleri seçiyor? Niye Slim filmin sonunda saatindeki küçük bir düğmeye basıp ortalığa sis, duman salıyor, bir Batman Penguen'le boğuşuyor, durumuyla mı karşı karşıyayız? Artık bunları tek tek saymayalım, filmi ayık kafayla izleyince, kendi kendinize sinirleniyorsunuz zaten. Ama şu bir gerçek ki, filmin ilk yarısında savunma modunda olan bir kadın, filmin sonunda agresyona yöneliyor ve kışkırıtıc bir biçimde bu kez kendi başına adamın üzerine gidiyor. Aslında tamamen trajedik bir öykü var karşınızda ama film boyunca trajedi hissiyatını yaşayamıyorsunuz. Herhangi bir karakter size bu duyguyu veremiyor. Sinema dünyasının hakiki yeteneklerinden, Juliette Lewis bile zayıf kalıyor. Slim'in deliye dönüş noktası ise çoğu kez küçük, masum yavrucağını analık içgüdüleriyle korumak isteği şeklinde açıklanıyor. Gayet Cin Ali Okula Başlıyor kitapları tadında bir durum. Zaten bir adamı eşek sudan gelinceye dek pataklayınca, öldürünce bütün problemler hallediliyor gibi görünüyor.
Aslında Yeter, "kendi hayatının denetimini kendi elinde tutan" kadın imgesini işleyen en iyi filmlerden biri. İyi olmasını sağlayan, kendi için bütünüyle tutarlı olması. Ezilen kadını erkek senarist eliyle ters çevirirseniz, olup olacağı buldozer gibi ezen kadından başka bir şey değil. Bir nevi dişi Rocky, değilse ne? Evlerde kadınlara gerçekte ne olduğu aslında senaristler dahil, hiç kimsenin umurunda değil, bazen kadınların kendilerinin bile umrunda olmayabiliyor. Ama Hollywood, dolaptaki malzemeyele yapa yapa boks eldivenli bir Jennifer Lopez filmi yapmış, Türkiye'de öldürdüğü kocasının etinden lahmacun yapıp kaynanası ve görümcesine yediren kadından haberleri yok, tabii.