* Fotoğraf: Tuğçe Yılmaz / bianet.
Uzun yıllar Çapa Hastanesi'nde hasta bakıcı olarak çalışan Cemal Bilgin, Yeşil Sol Parti'nin Yozgat 1. sıradan milletvekili adayı. Aynı zamanda 2019 yılından beri İşçinin Kendi Partisi'nin Genel Başkanı.
Bilgin, Çapa'daki çalışma sürecinden sonra 2000 yılında gittiği Hollanda'da kaçak işçi olarak çalıştı. İş bulması kolaylaşsın diye Felemenkçe öğrendi.
Ailesinin borçları bitince Türkiye'ye geri döndü. Eylül 2016'da Çapa Hastanesi'nde 40'a yakın işçinin zehirlendiğini kendi çabalarıyla kanıtladığı için işten çıkarıldı. Hakkında onlarca dava, yüzlerce soruşturma açıldı.
Şimdi, milletvekili adayı.
Kendisini mütedeyyin ve milliyetçi olarak tanımlayan Bilgin, Yeşil Sol Parti'den Yozgat milletvekili adayı olmasıyla ilgili "Biz bu fideyi toprağa ektik. Toprağa ekilen her fide büyümek zorunda. O fidenin suyunu, bakımını işçiler, emekçiler, köylüler, çiftçiler olarak hep birlikte yapacağız. Şimdi bu yeşil ağaç Yozgat'ta da yeşerecek," diyor.
Hikâyesini ve milletvekilliği adaylık sürecini Cemal Bilgin'den dinliyoruz.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kimdir Cemal Bilgin? Ne iş yapar, nerede doğup büyüdü?
İlkokul, ortaokul ve liseyi Gazi Mahallesi'nde okudum. Küçükköy Endüstri Meslek Lisesi Mobilya Dekorasyon mezunuyum.
Uzun yıllar İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çapa Hastanesi'nde hasta bakıcı olarak çalıştım. Başka da mesleğim yok. 2009'da girdim hastaneye ve temizlik işçiliğinden hasta bakıcılığa dek her işi yaptım.
Çapa'dan önce kaçak işçi olarak Hollanda'ya gittim. Dört yıl orada kaldım. 1995-96 dönemindeki devalüasyondan dolayı babamın işlettiği çinici atölyesinde maddi olarak büyük zarar gördük ve ben de eve destek olmak için Hollanda'ya gitmek zorunda kaldım.
Dört kardeşiz, iki kız ve iki erkek. Evli değilim, çocuklarım yok. Milliyetçi, muhafazakâr, mütedeyyin bir ailede büyüdüm.
Nasıl geçti Hollanda yıllarınız?
Tabii başta zordu. Dil bilmiyoruz. Çalışmak gerekiyordu ama hemen dil de öğrenmem gerekiyordu. Altı aylık bir kursa gittim Hollanda'da. Çat pat da olsa Felemenkçe öğrendim. Sonra geliştirdim ve Hollanda'da iş bulmam kolaylaştı.
Ama tabii göçmen işçi olarak yine kaçak olarak inşaatlarda, bahçelerde çalıştım. Ve tabii en ağır şartlarda. Çünkü vasıfsız bir işçiyiz, haklarımız yok. Ne derlerse yaptım. Ne kadar hak verirlerse o kadarını aldım. Sonra tekrar buraya geldim, gurbette zor çünkü çalışmak, zaten borçlarımızı da ödemiştik. 2005-2006 yılında askerliğimi yaptım ve hocalarımla konuşup tekrar Çapa Hastanesi'nde işe başladım. Ta ki 2016'nın dokuzuncu ayına kadar.
"Adımız taşeron, soyadımız köle"
Neden 2016'ya kadar?
Taşeron belası yüzünden. Türkiye'ye geldiğimde taşeron firmalarda çalışıyordum. Bu durum hakikaten zoruma gitti. Hem Hollanda'da taşeron firmalarda çalış, hem burada. Sonuçta emeğimizi, alın terimizi gasp ediliyorlar.
Yıllarca adımız taşeron, soyadımız köleydi özetle. Ama çalışmak zorundaydım, çünkü aile baskısı da vardı üzerimde.
Nasıl bir baskı?
Ailem muhafazakâr, mütedeyyin ve milliyetçi bir aile olduğu için işten çıktığın zaman sanki kötü bir şey, hırsızlık, yolsuzluk yapmış gibi karşılayacaklarını biliyordum. 'Eve laf, kapıya laf getirme' denir hep bize. Kötü bir insan imajı olarak algılıyorlar, işsiz kaldıysan ve bu süreçte bir de sivrildiysen. Hak mücadelesi vermek, sesini çıkarmak, sendikalı olmak da öyle algılanıyor. Annem-babam hep şey derdi bana: "Oğlum sakın bu solculara bulaşma."
Bana sendikal mücadele verdiğim için 30 tane dava, yüzlerce soruşturma açtılar. Bir duruşmada savcı 'Dua et, Yozgatlısın,' dedi bana. Demek ki Vanlı olsam, Diyarbakırlı olsam tutuklanacaktım. Böyle bir şey olabilir mi ya? Akıllarınca beni mücadeleden uzaklaştırmaya çalıştılar. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Bana 2009 yılında terörden dava açtılar.
Ben de asıl teröristler bizim rızkımızı çalanlar, emeğimizi gasp edenler, işçinin üzerinden zenginleşenlerdir dedim.
Hakkını isteyen işçi, Kürt terörist oluyorsa ben de teröristim dedim. Mahkeme üç-dört yıl sürdü. Beraat ettik. Kıdem tazminatımı aldım. Hadi bakalım, ben teröristsem niye bana tazminat ödediniz?
Yozgat'ın Kürt'ü
Sonra solculara mı "bulaştınız"?
Ben zaten Gazi Mahallesi'nde oturuyordum. Mahallemizde Kürtler, Aleviler, devrimciler, sosyalistler vardı. Taşeron olduğumuz için bir noktada sendikalı olmaya kalkıştık. Sendikalı olalım dedik ya! Çünkü yanı başımızda memur arkadaşlar vardı, aynı işi yapmamıza rağmen onlar sendikalı oldukları için sosyal hakları, özlük hakları vardı. Bizden daha fazla maaş alıyorlardı, izinleri vardı; kreş, yemek, servis hakları, ikramiyeleri vardı. Bizim sadece kuru maaşımız vardı.
Hastanede yemek yiyemiyorduk. Hatta inanır mısınız? Soyunma kabinlerimiz bile yoktu. Yangın merdiveni boşlukları var ya, orada soyunup orada giyiniyorduk. Hadi biz erkeğiz soyunuyorduk, kadınlar ne yapsın?
Bunu yönetici hocalarımıza söylediğimizde "Ne var bunda?" bile dediler bize.
Biz de böylelikle sendikal mücadeleye başladık. Bir de baktık ki sadece biz değil, Çapa'nın yüzde 80'i taşeronmuş. Temizlik işçisi, hasta bakıcısı, güvenlik personeli, hemşiresi, laborantı, eczacı kalfası, teknik personeli, insan kaynakları; hepimiz...
O arada tabii, sosyalistlerle, devrimcilerle tanıştık. Ve Yozgat'ın Kürt'ü olduk.
"Nerede müslümanlık?"
Neden Yozgat'ın Kürt'ü oldunuz?
Hak mücadelesi verirsen, devlete karşı karşıya gelirsen ya vatan haini oluyorsun ya terörist oluyorsun. İstenmeyen insan oluyorsun. Ama haklarımızı almaya başladığımız zamanki o heyecan ve zevk bizim içimize, ruhumuza işledi. Yavaş yavaş aynı yerde yemek yemeye başladık. Herkes şaşırdı. Oranın zencisiydik yani. Zenci olmaktan da rahatsız değildik, bize yapılan ayrımcılıktan rahatsızdık.
Bizim o eyleme başlarkenki amacımız sendikalı olmaktı ve ilk defa İstanbul Üniversitesi'nde Çapa Hastanesi'nde DİSK'e bağlı üç sendika, OHAL'e rağmen toplu iş sözleşme yapma sürecine geldi. O süreçte fark ettik ki biz olmasak bu hastane çöküyormuş. Ve bunu üniversite yönetiminin başhekimi de dekanı da gördüler, şahit oldular. Bu hezimeti onlara yaşattık. Çünkü baktık ki bu taşeron sistemle yüzbinlerce zengin yaratılmış. İşçinin emeğini, alın terini çalarak zengin oldu bu insanlar. Bu da bir hırsızlık, yolsuzluktur. Günahtır. Dinimiz diyor ya işçinin alınteri kurumadan hakkını ver, diye. Nerede Müslümanlık? Nerede milliyetçilik?
Hem sendikalarda hem de siyaseten yani sağcılara güven olmayacağına, onlara üye olunmayacağını, yanlarında yer alınmayacağını yaşayarak gördüm. Çünkü kendileri şatafat ve saltanat içinde yaşıyorlar, çocukları kolejlere gidiyor, yurt dışında okuyorlar. Kimin parasıyla? İşçinin parasıyla. İnsanlara kuru milliyetçiliği aşılayıp onları oy deposu haline getiriyorlar, sonra da müşteri gibi bana oy versin diyorlar. Tahtakale esnafı gibi.
İlk defa birinci sıradan bir işçi aday
Neden Yeşil Sol Parti?
Çünkü dün onlar bizim yanımızdaydı, bugün de bizler mazlum siyaseti yapanların yanındayız. Başımız dara düştüğünde, bir hak mücadelesi verdiğimizde yanımızda hep sosyalistler, devrimciler ve HDP'li milletvekilleri oldu. Bunu da sorgusuz, sualsiz bir şekilde yaptılar. Hiçbir zaman bizim dinimizi, dilimizi, kimliğimizi, siyasetimizi sorgulamadılar.
Onlar benim en yakın benim dostlarım, akrabalarım gibi oldular.
Yozgat, milliyetçi, muhafazakâr ve mütedeyyin bir memleket. Sağcıların yüzde 65 oyu var. Bunun değişmesi lazım. Yozgat'ta sol ve mazlum siyasetler yok. Bizim amacımız biraz bunu kırmak, o kapıyı aralamak. Biz şimdi bu fideyi toprağa ektik. Toprağa ekilen her fide büyümek zorunda. O fidenin suyunu, bakımını biz işçiler, emekçiler, köylüler çiftçiler yapacağız. Bu mücadele burada büyüyecek.
Benim milletvekili olmam evet önemli ve bu benim belki ruhumu okşayabilir. Ama ondan daha önemli bir şey var: Bu birliği, beraberliği, kardeşliği, eşitliği, adaleti, özgürlüğü bizim Yozgat'ta da yeşertmemiz gerekiyor. Bu, diktiğimiz ilk ağaç. Şimdi bu yeşil ağaç Yozgat'ta da yeşerecek.
Şu da var tabii, HDP/Yeşil Sol Parti dışındaki partilere bakın, hiçbirinin birinci sıradan işçi bir milletvekili adayı yok.
"Ben bu ülkenin bir evladıyım"
Yozgat'ta nasıl karşılandı adaylığınız?
İşçi arkadaşlar aradı önce, sonra yüz yüze de görüştük. Çoğu neden İYİ Parti'den ya da MHP'den aday olmadın, diye sorular. Olmadım, çünkü onlar bizim emeğimizi ve alınterimizi gasp etti. Yıllar içinde bizi bu duruma düşürdüler. Çaresiz bıraktılar. Ben nasıl onların yanında nasıl yer alayım? Tabii tedirginler. Yahu ne tedirgin oluyorsun? Ben Yozgat'ın bir evladıyım. Türkiye'nin evladıyım. Buralıyım. Buradayım.
İlk defa Yozgat'ta HDP/Yeşil Sol Parti'den 1. sırada bir aday çıkıyor ve burada çalışma yapıyor. Hak mücadelesini, emek mücadelesini, mazlum hakların siyasetini anlatıyor. HDP'deki insanlar bizden birileri. İşçi, emekçi, ırgat, amele, köylü, inşaat işçisi. Ben onun için burada yer aldım. Aileme de akrabalarıma da inançla, samimiyetle, dürüstçe bu cevabı veriyorum. Bana sen vatan hainisin, teröristsin de demiyorlar, çünkü bizim taşeron mücadelemize de şahitler.
CHP de benim için bir seçenek değil, çünkü o da format değiştirdi ve devletle anlaştı. 100 yıldır aynı siyaseti yapıyorlar. Evet, CHP bugün iktidar olacak; ama bakalım iktidara geldiği zaman işçinin, emekçinin, mağdur ve mazlum halkların yanında olacak mı? Gayrimüslimlerin haklarını tanıyacak mı?
Zorlanmıyor musunuz peki Yozgat'ta seçim çalışması yürütürken?
Arkadaşlarımın ya da işçi ve emekçilerin negatif bir tepkisi yok; ama devletin baskısı çok. İnsanlar benimle fotoğraf çektirirken bile 'Aman Facebook'a koyma,' falan diyorlar. Bunlarla çok sık karşılıyorum; ama ben de ne yaptım? Gittim işte tabelaların fotoğraflarını çektim, çok güzel bir çamlığımız var, onun resmini koydum. Böyle böyle, işte buradayız dedim. Yani şu an tam anlamıyla Yeşil Sol'un hayaleti, Yozgat'ın her tarafını dolaşıyor.
Sınıfın, işçinin, emekçinin kimliği yok. Bunu Türkiye'nin her tarafında görünür kılmamız gerekiyor. Bizim amacımız bu. Birleşik, çoğulcu, kitlesel bir emek ve mazlum siyasetini oluşturmak.
Zaferle değil, seferle mükellefiz
Son olarak söylemek istediğiniz nedir?
Ben emek siyasetinin birleştirici gücüne inanıyorum ve söz konusu emek olunca inanın o kapıların çoğu açılıyor. Bizim de milletvekili olmamız gerekiyor. Mazlum siyasetlerin ittifak yapması gerekiyor. Güçlü olmamız gerekiyor.
Seçim çalışmam için Yozgat'ta herkesle görüşüyorum. Yozgatlı köylüler şimdi ya buğday ya mercimek ya da ayçiçeği ekiyorlar. Devlet desteği almadan, kendi bütçeleriyle yapıyorlar bunu. Bunların hiçbiri konuşulmuyor Yozgat'ta. Adaylara söylüyorum, gelsinler hep beraber Yozgat'ın meselelerini, sorunlarını konuşalım. Tartışalım, bakalım. Kimlerin vaatleri halka, emekçiye, vatandaşa yarıyor? Sadece Yeşil Sol Parti'nin.
Şunu da unutmayalım ki bizler bu iktidarı göndermek istiyorsak Türk, Kürt hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Ve haklarımızı almak istiyorsak şunu da aklımıza kazıyalım: Kürt'ün hakkını aramak Yozgat'tan geçer. Bir Türk'ün hakkını aramak da Diyarbakır'dan geçer. Hepimiz onurlu insanlarız ve yaptığımız işlerle mükellefiz. Onun için diyoruz ki Yozgat'a zaferle değil, seferle mükellefiz.
Seçimlere önce 1 Mayıs var; işçinin, emekçinin birlik, beraberlik ve mücadele günü. 14 Mayıs'ı 15 Mayıs'a bağlayan gece de halkların bayramı olacak.
(TY)