Fotoğraflar: Özgül Saki'nin sosyal medya hesabı
Yeşil Sol Parti’nin İstanbul 2. Bölge 2. sıradan milletvekili adayı Özgül Saki, milletvekili seçilirse ilk iş olarak hapishanelereki feministleri ziyaret etmek olduğunu söylüyor.
Meclis’i önemli bir mücadele alanı olarak gören Saki’nin yarıştığı adaylardan biri de LGBTİ+ karşıtı söylemleri ile nefreti yayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. CHP’nin aynı bölgeden adayı ise Namık Tan.
Erkek adaylara karşı sesini yükselten, sözünü kadın ve LGBTİ+ odaklı kuran Saki, “İyi ki feminist oldum” diyor.
“Meclis mücadele zemini açısından önemli”
Yeşil Sol milletvekili adayısınız. 14 Mayıs sonrası milletvekili olma ihtimaliniz yüksek. Neden aday oldunuz? Meclis’te olmak sizde hangi motivasyonu yaratıyor?
Biz patriyarkayal kapitalizme karşı mücadele ediyoruz.Tüm hiyerarşilere, ezme ve ezilme ilişkilerine karşıyız aslında. Meclis ise çok hiyerarşik bir yapı.
Oradaki hiyerarşi ile mücadele yürüteceksek de orası da bir alanımız olarak görmek gerekiyor. Feminist mücadele tabii ki yasalara, meclislere sığmaz.
Aynı zamanda Latin amerika'da bulunmam nedeniyle de oradaki otonom yapılarla yan yana gelmek, Colombia'da barış sürecini yaşamış feminist yerli kadınlarla tanışmak bir motivasyondu. Bana söylenen motivasyon buydu en azından. Benim aklımda milletvekilliği yoktu.
Mesela Kolombiya Barış Süreci bu anlamda özel örnek diye gösterilir. O deneyimlerle birlikte Meclis’te olmanın önemi konusunda sohbet ettik, konuştuk. Nihayetinde neden olmasın? Kendimi yalnız hissetmiyorum aslında sendikal faaliyetin içindeyim. Oradaki feminist arkadaşlarımın tepkileri güç verdi. Önümüzdeki dönem mücadele zeminleri açısından bir işe yarayacak mücadeleyi verebilirim.
Milletvekilliğinin getirdiği birçok hak var ya da ayrıcalık diyelim. Sizin milletvekilliğinizin ilk gününde "ya olsun ilk önce onu yapmak istiyorum" bu haklarımı ilk önce orada kullanacağım dediğiniz şey var mı? Milletvekilliğinizin ilk günü ne yapacaksınız?
Cezaevindeki feminist yoldaşlarımızı görmek ilk isteğim. Başvuru yaptığınızda böyle bir hakkınız var. Çok istiyorum Sabahat'i görmek, Gülten'i görmek ya da Mücella'yı görmek.
Şimdi patriyarkaya karşı mücadele dedik. Ayrıcalık meselesine gelelim. Meclis’teki vekilliğin ayrıcalıklı konumu da aslında bir politik mücadele alanı. Çünkü eğer tüm ezme-ezilme ilişkileri, tüm hiyerarşilerine karşıysak milletvekilliği denilen o statünün ayrıcalıklı halini de maaşından başlayarak farklılaştırmak zorundayız. O nedenle de mesela feministler bu açıdan orada önemli işlev görebilir.
“3 büyük şehri kaybetmek iktidarın dengesini çok bozdu”
Peki, birçok anket görüyoruz. Anketlerin de aşağı yukarı hepsinde AKP'nin gelecek seçimde Meclis çoğunluğunu kaybedeceği neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Ancak cumhurbaşkanlığı seçiminin bazı anketlerde birinci turda biteceği bazı anketlerde ise ikinci tura kalma olasılığının yüksek olduğu görülüyor. Seçim birinci turda bitmez de ikinci tura kalırsa sizce nasıl bir politika izlenecek? Nasıl bir atmosfer oluşacak?
Çok ekstra bir durum olmazsa bu 10 gün içinde Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turda rahatlıkla biteceğini düşünüyorum. Mecliste de gerçekten çoğunluğu olamayacak.
Bu politik gerilim oluşturacak belki ama ben AKP-MHP iktidarının zaten bir çözülüşe girdiğini düşünüyorum. Çünkü bir siyaseten hedefleri olan, bir dünya tasavvuru olan hareket değil, tam bir çıkar ve rant örgütü olduğunu düşünüyorum. AKP ve MHP iktidarının 3 büyük şehri kaybetmek dengesini çok bozdu. Bu bozuk denge devam ediyor. Şimdi yenilme ihtimali güçlendikçe etraf boşalıyor. O yüzden ben komplo teorilerine işte bırakmayacaklar şöyle olacak, çok gergin olacak ikinci tura kalacak meselelerinin gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum.
“1 Mayıs'ta Taksim'i bir daha hiç bırakmamayı ümit ediyorum”
Geçtiğimiz 1 Mayıs'ı gördünüz. Biraz seçimin de alana yansıdığını gördük. Biraz partilerinde kendini ispat ettiği, gövde gösterdiği bir gündü. Maltepe 1 Mayıs'ı ve toplamda Türkiye'deki 1 Mayısları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu sahalar neler söyledi?
Yani alana girinceye kadar olan yürüyüş de dediğiniz gibi seçim dönemleri herkesin kulağını, gözünü partilere siyasi sözü açtığı dönemlerde bu anlamda da gayet iyi kitlesel bir 1 Mayıs'tı. Şunu söyleyebilirim sadece; depremin hemen sonrasında bir seçim atmosferine girdik. Depremde yaşananlar, depremde AKP-MHP iktidarının yaşattıkları konusu biraz arka planda kaldı. 1 Mayıs'ta benim deprem bölgesinin daha çok dile gelmesini isterdim.
Politik tartışma sahici bir politik tartışma olabileceğinin bir ispatı gibiydi 1 Mayıs. Çünkü biz hep baskılar altında doğru düzgün politik tartışma, politik söz, nasıl bir yaşam istiyoruz, nasıl bir toplum istiyoruzu bir türlü tartışmıyoruz. Sadece AKP-MHP iktidarının saldırılarına karşı savunma, alanımızı koruma mücadelesi veriyoruz. Onun gitme ihtimali böylesi bir alan yeniden bize kavuşturacak. Biz tarihsel hafızamızda korunan Taksim'e geri dönüp 1 Mayıs'ta Taksim'i bir daha hiç bırakmamayı ümit ediyorum.
Farklı ülkelerde farklı kültürlerde mücadele alanlarına tanıklık ettiniz. O alanlara nasıl gidebildiniz? Bu deneyimler yaşamınızda ve ürettiğiniz aslında politik söylemlerde nasıl izler taşıyor?
Zapatista bölgesine girmek için referans gerekli. İşte antikapitalist olman lazım. Gerçekten tüm ezme ezilme ilişkilerinde politik olarak ne yaptın, nasıl, neyi savunduğun önemli. Zapata topraklarına girmek için hem orada Meksika'da bir İnsan Hakları Derneği diyeyim bir de buradan Eğitim-Sen bana referans oldu.
Orada beni en çok etkileyen, gerçekten başka bir dünya kuruluyor. Yani maaş, alışveriş; kendi arasında bir para döngüsü yok. Rotasyon usulü her şey yapılıyor. Kadınların toplumsal yaşamdaki konumu muazzam.
Bunlar çok etkiliyor ama söyledikleri iki şey beni çok sarsıcı oldu. "Biz yaptığımız her şeyde, kurduğumuz her oluşumda yıkmak istediğimize benzmeyerek bunu yapmak istiyoruz, yıkmak istediğimize. Egemene benzerlik meselesi çok yıkıcı bir şey" diyorlar. Biraz bizi öyle değerlendiriyorlar. Bizi yıkmak istediğimize benzer örgütlenmeler içinde görmeleri çok düşündürdü. Biraz haklı olduklarına kanaat verdim.
İkincisi şunu söylüyorlar; "Siz kapitalizm koşullarında kapitalizmin zaman ritmine mekan algısına göre kendinizi tanımlandı diyorsunuz. Oysa biz mücadelenin ritmine ve doğanın ritmine göre yapıyoruz. Bizim acelemiz yok. Biz kendi zaman dilimizde. Mücadelemizi veriyoruz." Bunlar çok önemli geldi. Çünkü biz hep bir şeye yetişmeye çalışıyoruz. Sürekli bir şey yapıyoruz.
“İyi ki feminist oldum”
Peki, ben son olarak son soruyu da sorayım, çok da uzatmadan. Bir mücadele tarihi var arkanızda bıraktığınız. Farklı, çeşitli alanlarda, çeşitli ülkelerde verimini almış, kendini beslemiş mücadele tarihi. Ama en çok "ya iyi ki şu oldu da bugünkü Özgül oldum" dediğiniz sahne/bölüm hangisi oldu?
Üç durum var. İyi ki ODTÜ'de okumuşum. Birincisi 12 Eylül'ün etkilerini ortadan kalkmaya başladığı, öğrenci hareketinin olduğu bir dönemde oradaydım. Bu iyi ki böyle oldu. Sonra, iyi ki Kürt hareketiyle temas halinde bir sendika da sendikal faaliyet yürüttüm, iyi ki Latin amerika'ya gittim. Hepsinin sonucunda da iyi ki feminist oldum.
(HY/EMK)