Muğla Üniversitesi'nden Dr. Betül Altuntaş, yerinden edilenlerin yaşadıkları yerlerde "marjinalleşmeye" doğru gittiklerini söyledi, Rene Descartes Üniversitesi'nden Dr. Zübeyt Gün başka bir kültürle karşılaşan yerinden edilmiş çocukların kendi dillerini, kültürlerini yaşayamadıkları için geleceksizlik ve güvensizlik hissine kapıldıklarını açıkladı.
ODTÜ Öğretim Görevlisi Mesut Yeğen ise, "kadın, çocuk ve gençler yeni ve radikal memnuniyetsizler" dedi.
Altuntaş: Göç bütünleşme değil kırılma yarattı
Muğla Üniversitesi'nden Dr. Altuntaş, yerinden edilenlerin yeni geldikleri yerlerde karşılaştıkları kültürler tarafından itildiğine dikkat çekti.
Son 15 yılda yaşanan göçlerin, önceki yıllarla karıştırılmaması gerektiğini vurgulayan Altuntaş, bu göçte iki kültürün karşılaşmasının "bütünleşmeye" değil, "kırılmaya" yol açtığını açıkladı.
Altuntaş son yıllarda yaşanan linç olaylarını örnek gösterdi, gelenlerin yerleşikler tarafından "tehdit unsuru" olarak algılandığına, bu nedenle aslında ekonomik gerekçelerle başlayan "öfkenin", "ırkçı" bir hal aldığına değindi.
Yoksulluğun kimliği: Kürt
Altuntaş, "Muğla'da çocuklara fakirlik nedir diye sorulduğunda, çocuklar, esmer, anlamadıkları bir dili konuşan, başka bir yerden gelen çocukların fakir olduğunu söylüyor. Yoksulluğun artık dili bellidir, yoksulluğun artık kimliği bellidir, yoksulluk Kürt'tür" dedi.
Dışlanan çocukların şiddet kültürü içine itildiğini belirten Altuntaş, artan kutuplaşma nedeniyle "kentsel bütünleşmeden değil kentsel bütünleşememeden bahsedilebileceğini" açıkladı.
Gün: 17 Ağustos travması Doğu'da 20 yıldır sürüyor
Rene Descartes Üniversitesi'nden Dr. Gün, 17 Ağustos depremi ardından yaşanan travmayı anlatarak, yerinden edilenlerin 20 yıldır aynı travmaya maruz kaldığını söyledi.
Gün, "toplumsal travma yok olmuyor, ardışıklık halinde sürüyor, insanlar yerleşememe, hayat kuramama, bir yere ait olamama hissiyle yaşıyorlar" dedi.
Zorunlu göçte en riskli grubun çocuklar ve ergenler olduğuna işaret eden Gün, "göçle beraber çocuklar iki kat daha fazla stresle mücadele etmek zorunda kalıyorlar" dedi.
Gün, gelişme çağındaki çocukların dillerini bilmediği, kültürel olarak yabancı olduğu bir yere gitmesinin "geleceksizlik ve güvensizlik" hissine yol açtığını kaydetti, anadilleri Kürtçe'yi kullanamadığı için kekemelik sorunu yaşayan çocukları hatırlattı, çocukların suç, cinsel istismar, madde kullanımı, aile içi şiddet, akademik başarısızlık sorunlarıyla karşı karşıya olduğunu söyledi.
Göçe ne isim verileceği konusunda da bir uzlaşma olmadığını söyleyen Gün, "iç göç diyemeyiz iki kültür arasındaki fark çok, dış göç diyemeyiz sınırlar söz konusu" dedi.
Yeğen: Kürtler Kürtlüklerini yerinden edilerek hatırladı
ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nden öğretim görevlisi Yeğen, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, yurttaşlık siyasetinin "kuralsız" olduğunu dile getirdi.
Gayrimüslimlere ayrımcı davranan devletin, Müslüman vatandaşlara da "eşitlikçi asimilasyon" uygulamalarda bulunduğunu özetleyen Yeğen, Kürtlere uygulanan politikanın gayrimüslimlere uygulananla benzerlik gösterdiğine değindi.
Kürtlerin karşılaştıkları ayrımcılık sonucunda, "Kürt" kimliğini hatırladığını belirten Yeğen, zorunlu göç sonrası bu ayrımın daha da derinleştiğine işaret etti.
Güney Kıbrıslı ile Kürtler aynı duruma geldi
Yeğen, yerinden edilme sorunun yarattığı bir algı çelişkisine de dikkat çekti;
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuran Güney Kıbrıs'taki yerinden edilmiş biriyle, Doğu- Güneydoğu Anadolu'da yerinden edilen birinin özellikle medyada aynı koşullarda, "bizi sırtımızdan vuranlar" algısıyla değerlendirildiğini söyledi.
Kürt meselesinin odağının değiştiğini, savaş sonrası yaşanan bir sorun haline döndüğünü, sorunda yoksulluğun önemli bir yer tuttuğunu da anlatan Yeğen, "kadın, çocuk ve gençler yeni ve radikal memnuniyetsizler oldu" dedi. (AÖ)