60'a yakın konuşmacının katıldığı 10 panelde Yerel siyaset, demokrasi kültürü, farklı yerel yönetim uygulamaları, tarih-kültür-kentleşme politikaları, özgür-katılımcı belediyecilik, medya-halkla ilişkiler, Avrupa Birliği (AB) uyum süreci, hemşehrilik-yurttaşlık, dezavantajlı gruplar-yoksulluk-barınma hakkı, barış, insan hakları, STK'lar ve kadının yerel yönetimlerle ilişkileri konu başlıkları tartışıldı.
Toplantılara ilgi hayli iyiydi; her paneli en az 200 - 300 kişi salondan, sayıları tahmin edilemeyecek kadar Diyarbakırlı da canlı olarak yerel Gün TV ekranlarından izledi.
Bütün bu ciddi konu başlıklarının olanca ciddiyeti ve seviyeli havasıyla tartışıldığı ve her panelin de ortalama üç-dört saat süreyle ilgiyle izlendiği ortamlarda ince espriler de yaşandı.
Belki de panel yöneticilerinin kimi bilmeden kimi de tekniği bilerek izleyicinin ilgisini diri tutmak için zaman, zaman yaptıkları espriler de vardı. Sempozyum daha sonra kitap olacağı için bu esprileri paylaşayım istedim.
Kürtçe Türkçe'ye çevrilince
Doğu Ergil'in panel yöneticisi olduğu oturuma Diyarbakır eski belediye başkanı İsveç'ten telefonla konuk oldu.
Eski başkan Mehdi Zana Kürtçe yaptığı konuşmasını bitirdikten sonra Doğu Ergil espri yeteneği ile panelin altı konuşmacısından dördünün bu konuşmayı anlamadığını ve Türkçe'ye de çevrilmesini istedi.
Konuşmanın çevirisinin ardından da; siyasetçilerin Mehdi Zana gibi zorlu bir rakiple ilerde karşılaşabileceklerini ifade etti.
Suyun markası
Oktay Ekinci, tarih, kültür ve kentleşme oturumunda iki şeye taktı. Önce konuşmacıların önündeki pet şişedeki markalı suyun gerçek su olmadığını içmekten vazgeçtiğini söyledi.
Bir de, "Moderatör, ne demek ola," dedi, "Bunun Türkçe'si ve daha anlaşılır karşılığı yok mu?"
Ertesi gün suyun markası değişti.
Moderatöre ne demeli?
Bir sonraki günün insan hakları panelinde oturum yöneticisi Ertuğrul Günay da moderatör kavramını eleştirince daha panel sürerken salonda izleyici olan dilbilimci-yazar Adnan Binyazar'a da sorularak "oturum yöneticisi" kavramında karar kılındı ve değiştirildi.
Salon bu hız karşısında alkışlamak inceliğini gösterdi.
Woolf şehrimizde
Yoksulluk panelinde Tarık Şengül ile Leyla Şen sunuşlarında Diyarbakır'da evlerde ortalama her üç kişiye bir oda düştüğünü söyleyince bir çok izleyicinin aklına ister istemez Virginia Woolf'un "Kendine ait bir oda"sı geldi.
Diyarbakır'ın daha bu bireysel oda işinden epeyce uzak olduğu anlaşıldı.
Kadınların acımasızlığı
Kadın panelinde kadınlar o denli acımasızdılar ki aralarına bir tek erkek konuşmacı almamışlardı. Mahşerin beş atlısı gibiydiler sahnede.
Ama anlaşılan o da yetmemişti. Kürtçe konuşmaları tercüme etmek için de illa ki kadın tercüman istemişlerdi. Ama yine de ertesi gün panel yöneticisinin itirafı ile salonda izleyiciler daha çok erkeklerdi.
İnsan hakları paneline milletvekili İhsan Aslan mazeret bildirerek katılamamıştı. Yine bir siyasetçi Ertuğrul Günay, "ben bilirim" diyordu, "bizim siyasetçilerimiz böyledir. Son anda mazeret uydurur, katılmazlar".
Elbette yılların politikacısı Ertuğrul Günay bilmeyecekti de kim bilecekti.
Duran'ın boyunun kısalığı!
İletişim, medya ve halkla ilişkiler panelinde ironik yaklaşımıyla Gün TV koordinatörü Cemal Doğan sabah 10'dan akşam 10'a kadar 12 saat süreyle aynı klibi tekrar, tekrar izletmeleri nedeniyle soruşturmaya uğradıklarından söz edince Ragıp Duran duramadı.
Duran da, Kürtçe kurslara katılmak istediğini ancak 1.95 boy uzunluğu şartına, boyunun 10 santim kısa kalması gerekçe gösterilerek kursa kabul edilmediğini aktararak Batman'a selam gönderiyordu.
Salonun çamaşır derdi
Diğer bir konuşmacı Nadire Mater erkeklerin hafta sonları evde çamaşır yıkayıp, çocuk bakmasını kadınların da panel izlemesini önermesi üzerine Silvanlı Şeyh Zeki esprili sesiyle salondan "yıkasınlar, önce de sen yıka işiniz nedir" dedi.
Allahtan ki Mater duymadı. Yoksa Şeyh Zeki'ye alimallah salonda çamaşır yıkatabilirdi...
Kürtler AB'ye hayır derse
Avrupa Birliğine uyum süreci panelinde Can Baydarol'a yöneltilen sorulardan biri ilginçti. Kürtler AB'yi istiyor diye, Türkiye'de genel olarak AB'ye hayır cephesi genişlemiş gibi.
Acaba taktik icabı Kürtler AB'ye hayır derse Türkiye kamuoyu genel olarak AB'ye evet der miydi?
Beş günlük sempozyumun final gününün konukları, Demokratik Halk Partisi'nin (DEHAP) özgür ve katılımcı belediyecilik oturumunun ortasında salona giren Avrupalı belediyecilerin son sürprizi oldu.
Teşhir edilen Zana otobüsleri
Konuklar kendi hükümetlerinin (Fransız) güvenlik nedeniyle Türkiye'ye gelişlerini engellemek istemesine rağmen geldiklerini ifade ederek, 25 yıl önce 1979'da Mehdi Zana döneminde Diyarbakır'a hibe edilen otobüslerden söz edince; anılarım beni 12 Eylül günlerine götürdü.
12 Eylül'ün ilanından bir süre sonra Zana hapisteyken o otobüsler hurdaya çıkarılmış vaziyette Zana belediyeciliğini başarısız göstermek için olsa gerek ibreti alem olsun diye epeyce bir süre Ofis silolarının orda bağlar kavşağındaki demiryolunun hemen yanı başında teşhir edilmişti.
Aslında otobüsler kullanılabilecek durumdaydı da, dönemin politikasının ince ayarı işte, ne demeli...
Tarihi sürece tanıklık
Ve sonuç da büyük olgunlukla başlayan sempozyum yine aynı ağırlıkla bitti.
Diyarbakır Büyükşehir belediye başkanı Feridun Çelik, gazeteci yazar Ragıp Duran'a gönderme yaparak beş on yıl önce böylesine olgunluk ve güzellikte toplantılar yapılmasının zorluğundan söz etti.
Bölgede tarihi bir sürece tanıklık edildiğini, yaşandığını ve yazıldığını ifade ederek sempozyuma son noktayı koydu. (ŞD/NM)