Yerel Yönetimler Yasaları'ndaki değişiklikler katılımcı bir süreçte yapılmalıdır. Bu değişiklikler sonuçları itibarıyla yerel yönetimlerle sınırlı değildir. Türkiye'nin ufkunu açacak, yönetimleri, siyasete katılımı, kaynakları güçlendirecek değişiklikler olarak görülmelidir.
Türkiye'yi daha mutlu, daha zengin, daha gelişmiş bir ülke yapmak için şimdi elimizde önemli bir fırsat var: Yerel yönetimleri güçlendirmek.
Tespitler:
1. Bütün dünyada bir 'yerel yönetimler devrimi' olarak adlandırılabilecek bir siyasal süreç yaşanırken, Türkiye'de yerel yönetimler merkezi yönetimler karşısında hala güçsüz ve yetersiz. Yerel hizmetlerin büyük bir bölümü hala merkezden yönetiliyor. Ödediğimiz vergilerin büyük bir bölümünü merkezi yönetim kullanıyor. Merkezi yönetim yerel ölçekte yerel yönetimlerden daha örgütlü. Yerel yönetimlerin yerel sorunları sahiplenme ve yerel kaynakları yönlendirme kapasitesi zayıf.
2. Türkiye'de merkezi yönetimler ile yerel yönetimler arasında büyük bir farklılık yok. Merkezi otorite ile yerel otoriteler aynı işlevlere sahip. Yerellik yalnızca bir siyasi ölçek olarak, üst birim-alt birim ilişkisi (hiyerarşisi) içinde algılanıyor. Bu nedenle sorun merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki bir mesele gibi algılanıyor ve yerel kamu hizmetlerinde çok başlılığa yolaçıyor.
3. Yerel yönetimler planları, projeleri, hizmetleri hemşerileri ile yeterince paylaşamıyor. Kararların nasıl alınacağı, kamuoyunun nasıl bilgilendirileceği, uygulamaların nasıl denetleneceği konusunda uluslarası normlara uygun bir mevzuat yok.
4. Yerel yönetimlerle ilgili yasal düzenlemeler ilgili sektörler tarafından paylaşılamıyor, siyasallaşamıyor. Hemşehri katılımını öngören, temsil ettiği kitleler ile siyasal işlevlere sahip olması gereken yerel yönetimler, sürekli merkezi siyasetin güdümündeki yönelimlerle 'dönüştürülmek' gibi bir açmazla karşı karşıyalar.
1. Yerel yönetimleri artık yeni kavramlarla tartışalım:
Bütün dünyada bir 'yerel yönetimler devrimi' olarak adlandırılabilecek bir siyasal süreç yaşanırken, Türkiye'de yerel yönetimler hala 'rüştünü ispat etme' mücadelesi veriyor. Türkiye'de yerel yönetimler güçsüz, güvenilmez ve yetersiz kurumlar olarak görülüyor. Peki Türkiye'de yerel yönetimler ne kadar yereller? Bu soru 'Türkiye'de yerel yönetimler siyasi işlevlerini ne kadar yerine getirebiliyorlar' diye sorulabilir. Yerel sorunları sahiplenmekte merkezi otorite etkili ve güçlü. Yerel yönetimler de siyasi erki paylaşıyor. Sermaye, özel sektör, üniversiteler, meslek toplulukları (özetle örgütlü sivil toplum) bu yerel erki paylaşan taraflarla dikey ilişkiler kuruyor. Bütün hizmetleri, projeleri özel sektör yerine getiriyor. Kısacası yerel sorunları sahiplenmekte merkezi otorite başarılı. Yerel yönetimler başarılı. Özel sektör, üniversiteler, uzmanlar başarılı. Bu denklemin en önemli ögesi ise eksik: Hemşeriler yok. 'Türkiye'de yerel yönetimler sorunu' gündemdeki tartışmaların bir çok görünümü (Emlak Vergisi oranları, bütçeden alınan pay, doğalgaz fiyatlandırması, su-atıksu parası, v.b. en çok hemşerileri ilgilendiriyor ama onların sesi çıkmıyor) merkezi önemde bir soruna işaret ediyor. Bu nedenle biz yerel yönetimleri yeni kavramlarla ve farklı bir biçimde tartışmayı öneriyoruz
2. Yerel yönetimlerin ayakları hemşehriler sayesinde yere basar:
Türkiye'de merkezi otoritenin yerel sorunları sahiplenmekte daha güçlü olduğu görülüyor. İl ve ilçeler bazında merkezi otoritenin yerel organları çok daha fazla (Çevre, sağlık, eğitim, güvenlik...) Oysa yerel yönetimlerin ayakları hemşehriler sayesinde yere basar. Yerel yönetimlerle ilgili yasal düzenlemeler ilgili sektörler tarafından paylaşılamıyor, siyasallaşamıyor. Hemşehri katılımını öngören, temsil ettiği kitleler ile siyasal işlevlere sahip olması gereken yerel yönetimler, sürekli merkezi siyasetin güdümündeki yönelimlerle 'dönüştürülmek' gibi bir açmazla karşı karşıyalar. Siyasal demokrasi içinde yerel yönetimlerin meşruiyeti anonim (yani kamusal, tekil çıkarlardan ibaret olmayan, farklılıklar barındıran) olması gereken 'hemşehri hakları' üzerine kurulur. Dolayısı ile sorun hemşehrilerin yönetimler karşısında ikincilleştiği, yerel sorunları sahiplenmekte yetersiz olduğu bir siyasallaşma biçimidir.
3. Yerel yönetimlerin güçlenmesi bir ülkenin bölünme korkusuna karşı en iyi ilaçtır:
Yerel yönetimler hemşerilerinin gündelik hayatlarını ilgilendiren kamusal işlevlerde iş görürler. Bu nedenle merkezi, ulusal siyasi sorunlarda değil, yerel konularda ve konular temelinde farklı görüşler arasındaki diyalogu geliştirme potansiyeli taşırlar. Çünkü merkezde hakim olan mücadele kamu sahasının tarafsızlığına yitirmesine yolaçarken, yerel sivil toplumun da kırılganlaşmasını sağlar. Böyle olunca da yerel kamusal alan yalnızca merkezi siyasal dinamikler tarafından temsil edilir hale gelir ya da 'temsil dışı' kalır. Her bir grup kendi 'kamu yararı' kavramını merkezi güç ilişkileri içinde temsil etmeye ve hakim kılmaya çalıştıkça, farklı kamu yararı kavramları dışında bir yerde olması gereken kamu otoritesi bu işlevini yerine getiremez. Kamu sahası yerelleşmek yerine özelleşir. Çünkü kamu otoritesi hegemonikleştikçe kamusal işlevlerinden uzaklaşır. Bu nedenle 'siyasette yerelleşme'yi yalnızca yerel yönetimler açısından değil, siyasal demokrasinin gelişimindeki rolü açısından düşünmek gerekir.
4. Yerel yönetimler hemşerilerin siyasete katılmasının en önemli araçlarıdır:
Biz yerel yönetimleri hemşerilerin isteklerini ve kentlerin yeniden yapılanma kapasitelerini taşıyacak bir yerel siyasal mekanizma olarak görüyoruz. Siyasal demokrasinin temelini kamu hizmetlerinin kurgulanması, kararlaştırılması ile vergiler arasında karşılıklı ilişki oluşturur. Bundan böyle artık kamu görevlilerinin bize imkan yaratmasını değil, bize hizmet etmesini istemeliyiz. İstediğimiz hizmetin bedelini ödemeliyiz ve denetleme hakkımızı talep etmeliyiz. Eğer paramız, bütçemiz, imkanımız neyse, hizmeti de ona göre istemeliyiz. Siyaset bu işe yaramalıdır. Hiç bir yerel yönetici karşımıza çıkıp, 'size şunu sağladım' diye ahkam kesmemelidir. Çünkü kullandığı paranın bizim paramız olduğunu yalnız biz
değil, kendisi de bilmelidir.
5. Yerel Yönetimler Yasaları'ndaki değişiklikler katılımcı bir süreçte yapılmalıdır:
Biz Yerel Yönetimler Yasaları'ndaki yapılması istenen değişikliklerin sıradan mevzuat değişiklikleri olarak görülmemesini istiyoruz. Bu değişiklikler Türkiye'nin yeniden yapılanmasına hizmet edecek değişiklikler olmalıdır. Bu nedenle bu süreç şeffaf bir biçimde gerçekleşmelidir. İlgili tarafları temsil eden kuruluşlar, siyasi kuruluşlar katılmalı, kamuoyu bilgilendirilmelidir. Sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler de kamuoyunu bilgilendirmelidir. Görüşler bazı kamu kuruluşlarının ve örgütlerin kendi görüşleri ile sınırlı kalmamalıdır. Çünkü katılım olmadan, kararlar açıkta alınmadan, siyaset olmadan doğru bir yasa yapılamaz.
Biz Yerel Yönetimler Yasaları'nda yapılacak değişikliklerin yalnızca merkezi yönetim tarafından hazırlanmasını ve yasama sürecinde tartışılmasını yeterli bulmuyoruz. Hiç bir yasa değişikliğinin ilgili tarafların tümü katılmadan, görüşleri alınmadan yeterli olmayacağını düşünüyoruz. Bu nedenle yasa değişikliklerinin mutlaka Türkiye'nin imzaladığı uluslarası sözleşmelere uygun olarak tartışılmasını ve yerel yönetimlerin yerel ölçekte sivil toplum kuruluşları ile örgütleyeceği toplantılarda ele alınmasını ve sonra yasama sürecine girilmesini istiyoruz. Bütün gelişmiş ülkelerde yerel yönetimler sağlık, eğitim, güvenlik, ulaşım gibi yerel sorunlarda en yetkili siyasal organlar olarak kabul görürken, Türkiye'de yerel yönetimlerin merkezi otoritenin yanında ikinci sınıf siyasal organlar olarak kabul görmesini ve yerel kararlara, mali kaynaklara merkezi otoritenin el koymasını doğru bulmuyoruz.
Türkiye'de tam tersine, merkezdeki siyasi sorunların çözümü için yerelleşme dinamiklerinin dikkate alınması, desteklenmesini istiyoruz.
Bunun için yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, şeffaflaştırılması ve katılımcı hale getirilmesi zorunludur.
Yerel yönetimler yasa tasarılarında yapılacak değişikliklerin farklı sektörleri içeren katılımcı bir süreçte yeniden gözden geçirilmesini istiyoruz.