"Demokratik özerklik, Kürt halkının artık mevcut durumda varlığını tehdit eden bu yönetim altında statüsüz bir halk olarak yaşamak istemediğinin ifadesi olmaktadır."
Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) düzenlediği çalıştayda tartışılan Demokratik Özerklik taslağıyla başlayan tartışmaların yansımalarını, Muğla, Hakkari, ve Antep'teki gazetecilere sorduk. Verdikleri yanıtlar şöyle;
Coşkun Efendioğlu (Muğla- Milas Önder gazetesi): Kürtlerin ayrılma yönündeki adımları olarak ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) de buna göz yumduğu düşünülüyor. Yaklaşık olarak tablo bu. Sokağa yansımış şekilde bir tepki yok. Bu bölgenin sosyal fizyonomisinden kaynaklı bir şiddet ortamı olmadığı için de sokağa taşan bir tepki yok.
Genel olarak Doğudaki gelişmeler ve siyaset düzleminde Ankara'daki yansımaları AKP'nin ülkeyi parçalaması olarak görülüyor. Demokratik özerkliğin algılanışı bu şekilde. Birdenbire ortayla atıldı. Şahin'in dışında bir tepki de görülmedi. Burada insanların nasıl bir tepki vereceğini çok iyi göremiyoruz çünkü ortada henüz net bir şey yok.
Nurgül Balcıoğlu (Gaziantep Sabah gazetesi): Önemli bir Kürt nüfus var burada. Organize sanayinin yüzde 60'ı Kürt işadamlarına ait. Olumlu karşılıyorlar gibi yüksek sesle bir konuşma yok ama tepkisiz bekleme söz konusu. Bekleyelim görelim gibi bir durumdalar. Antep, PKK'nin lojistik eylem üssü oldu her zaman. Olayların en sıcak olduğu dönemde dahi şiddet olayları sokağa taşmadı. İstihdam nedeniyle yüksek sesle bir tepki beklemiyoruz zaten.
Necip Çapraz (Hakkari Yüksekova Haber): Olumlu bakıyorlar buradaki insanlar böyle bir çalışmaya. Bunun daha da çok konuşulup olgunlaşmasını istiyorlar. DTK zaten bölgedeki insanlarla yüz yüze görüşerek onlara demokratik özerklik hakkında ne düşündüğünü sordu, onların görüşünü aldı. Halkın ezici desteğini alarak DTK böyle bir adım atmaya karar verdi. Karşı veren bir tepkiye hiç rastlamadım.
Saliha Yayla (Yeni Giresun gazetesi): Giresun halkının gündeminde demokratik özerklik gibi bir tartışma yok. Halkın genel kanısı Kürt siyasetinin ikili konuştuğu, bunun İmralı'nın talimatı olduğu noktasında. Burada "tek millet, tek bayrak" anlayışı hakim olduğu için soruna da "çatışma dursun da nasıl çözülürse çözülsün" gibi bakılmıyor. Bayrak parçalanmadan, ülke bölünmeden bir çözüm olursa onunla çözülsün görüşündeler. (BT)