İstanbul'da, bebekleri önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın duruşması dördüncü gününde devam etti.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmaya, organize suç örgütü elebaşı Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 36 sanık ile avukatları katıldı.
AA’nın haberine göre; bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
"Hasta sevki prosedürünü bilmiyorum"
Duruşmanın dördüncü günü 14. sanık medikal muhasebeci Funda Özen'in savunmasıyla başladı.
Yenidoğan yoğun bakımının faturalandırmasını yaptığını belirten Özen, savunmasını şöyle sürdürdü: "Dolandırıcılıkla suçlanıyorum ama hiçbir para hareketim yok. Örgüt varsa da bilmiyorum. Sadece 6 kişiyi tanıyorum. Onlarla da aynı hastanede çalıştığım için biliyorum. Benim tıbbi bir raporu değiştirmek gibi bir durumum olamaz, basamaklarla bir ilgim yok. Ben faturalandırmayı yapıyorum. Ben hasta sevki prosedürünün nasıl yapıldığını bilmiyorum. Hekimler günlük olarak ilaçlarını isterler, eczacı birimi onaylandıktan sonra sisteme otomatik olarak düşer.”
"Reyap'ın sahiplerini tanıyorum, bağım vardı"
Ardından davanın 15. sanığı Renas Kılıç savunma yaptı. Mahkeme, Esenyurt Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü'nde çalışan Kılıç, Reyap'ın sahiplerini tanıdığını belirtti. Kılıç ifadesinde şunları söyledi:
"İşçi kadrosundaydım, yarı zamanlı Reyap'ta çalıştım. Başkan Kemal Deniz Bozkurt özverili çalışmalarım nedeniyle beni memur kadrosuna aldı. Başkan dedi ki; ‘Ben seni çok sevdim. Tekrar kazanmak istiyorum, muhtarlarla, özel hastanelerle iletişimimi sağlamanı istiyorum.’
Ben de kabul ettim. Hedeflerim vardı. Siyasi olarak da. İşçi olarak başladım tutuklanmadan önce müdür olmuştum. Reyap'ın sahiplerini tanıyorum, bağım vardı. İhtiyaçları olduğunda bana doktor sorarlardı yönlendirirdim. Esenyurt dışında herhangi bir yere hasta göndermem mümkün değil. Fırat Sarı'yı ise çocuğum doğduğunda tanıdım.”
“Fırat Sarı’ya ben para gönderiyordum”
Mahkeme Başkanın "Senin işin mi Fırat'ın hastalarını takip etmek?" sorusu üzerine sanık Kılıç, "Takip etmiyorum. Bana ulaştılar, Fırat Beye ulaşamamışlar, o yüzden ulaştım" yanıtın verdi.
Sanık Kılıç, Medisense üzerinden para transferiyle ilgili ise, "Fırat Bey'e ben para gönderiyordum onun bana göndermesinden öte. Onun bana gönderdiği tarih 2019" dedi.
Kılıç, mahkeme başkanının "Senin görevin hastanelere hasta göndermek mi?" sorusuna, "Yani bana hasta yakınlarından talep gelirse, hastalar bize ulaşıyor. Bir menfaat elde etmek için değil" cevabını verdi.
Kılıç savunmasına şöyle devam etti: "Bize katil damgası vuruldu. Eşim işe gidemiyor. Kamuyu zarara uğratmakla suçlanıyorum. En fazla belediyeyi zararı uğratmış olabilirim. 112'nin sevk zincirini bozmak bu kadar kolay mı? 112'nin başhekimi var, çalışanlar var. Bizim hayatımızla oynuyorlar, bebek katili diyorlar bize, ben çıkınca ne yapacağım?
"Hastaneler teşekkür bazında para yollarlar"
Duruşma verilen aranın ardından 16.sanık Serdar Yüksel’in savunmasıyla devam etti.
Bir üniversitenin iş geliştirme yöneticisi olan ve il dışından yapılan sevklerle ilgilendiği öne sürülen tutuklu sanık Yüksel, 23 yıldır sağlıkçı olduğunu belirterek, "Örgüt üyesi değilim. Örgütün olup olmadığını bile basından, iddianameden öğrendim. Örgütle ilgili herhangi bir çalışmam yok. Beraatimi istiyorum. Kamuyu asla zarara uğratmadım. Buraya nasıl geldim anlamış değilim" dedi.
Davadaki diğer sanıklardan para alıp almadığı sorulan sanık Yüksel, "Gıyasettin Mert Özdemir ile Fırat Sarı'dan 10-12 kez para aldım. Hastalar için verilen paralar değildi. Hasta başı para almadım. Hastaneler teşekkür bazında da para yollarlar” diye konuştu.
Mahkeme başkanından tepki: Net cevap ver
Fırat Sarı'dan aldığı paraların "borç" olduğunu öne süren Yüksel, hasta sevklerine ilişkin de "Benim yaptığım yönlendirmelerden İstanbul 112'nin haberi var” dedi.
Mahkeme başkanı, çapraz sorgusu yapıldığı esnada verdiği cevaplardan dolayı Yüksel'e, "Net şekilde cevap ver çok uzatıyorsun. Sana hastane soruluyor oradaki doktoru anlatıyorsun" şeklinde uyardı.
Soruşturma kapsamında savcılıkta alınan ifadesinde, kendi hesabına gelen paralarla ilgili susma hakkını neden kullandığının sorulması üzerine Yüksel, utanç duyduğunu söyledi.
Yüksel, utanç duymasının aldığı paralarla ilgisinin olup olmadığı sorusuna ise "Evet, keşke almasaydım" yanıtını verdi.
"Motivasyon adı altında para gönderiyordu"
Tutuklu 17. sanık Sümeyye Nur Taşçı ise, örgüt olarak herhangi bir faaliyette bulunmadığını ve sadece sanık Fırat Sarı'nın asistanı olarak görev yaptığını savundu.
Sarı'nın vekaletinin kendisine olduğunu ifade eden Taşçı, Medisense isimli şirkette evde sağlık hizmetleriyle ilgili bir bölüm kurmak isteyen Sarı'nın, gerekli işlemleri yapması için kendisine vekalet verdiğini anlattı.
Taşçı, bu vekaletle evde sağlık hizmetleri bölümünün açılması için işlemleri yaptığını, ayrıca sanık Sarı gidemediği zaman şirketle ilgili ev ile araba alım satım işlemleriyle de ilgilendiğini söyledi.
"Ne kadar para göndereceğimi Fırat Sarı söylerdi"
Fırat Sarı'nın "motivasyon" adı altında hemşire ve doktorlara gönderdiği paraları hesaplara kendisinin yatırdığını dile getiren Taşçı, "Fırat Sarı para yatırmayla tek tek uğraşamadığı için asistanı olarak benim yapmamı söyledi. Ben kendi kendime bir işlem yapmadım. Ne kadar göndereceğimi de o söyledi" dedi.
Diğer sanıkların hesaplarına gelen paralarla ilgili "motivasyon ücreti" dediklerini, ancak hiçbirinin bunu doğru düzgün anlatmadığını belirten Taşçı, "Hemşirelik basit bir iş değil. Hemşirelik dediğiniz sadece hasta bakıp çıktığınız bir şey değil. Özel hastaneler bazında söylüyorum, 3 hasta bakmanız gerekiyorsa 4 hasta bakıyorsunuz, 2 dosya bakmanız gerekiyorsa 4 dosya bakıyorsunuz. Bunu dosya olarak söylüyorum ama daha fazla bir iş yükü var. Hastanelerde her zaman çok iş, az para şeklinde çalışılıyor. Bunlar bir süre sonra ağır geliyor" diye konuştu.
"Az ücret alıyorduk diye bize para gönderiyordu"
Taşçı, az ücret aldıkları gerekçesiyle hastaneden çıkmak istediklerinde, Fırat Sarı'nın kendilerine işten çıkmamaları için söz konusu paraları gönderdiğini öne sürdü.
Sanık Taşçı, Reyap Hastanesi'nde sorumlu hemşire olarak çalıştığı dönemde gelen ücretlerin içinde diğer hemşirelerin de ücretleri olduğunu, bu paraları onlara dağıttığını anlattı.
Duruşma savcısı, sanık Taşçı'ya çapraz sorgusunda, "İki tane şirketi olan, geliri gayet iyi olan Fırat Sarı neden asistanından borç alsın?" sorusunu yöneltti. Sanık Taşçı ise, "Asistanı olduğum dönemde borç vermedim. Hep isterdi. Biz kızlarla banko dediğimiz yerde otururken gelip 'Paranız var mı.' diye sorardı. Biz de kendi aramızda konuşurduk" dedi..
Mahkeme başkanının Taşçı'ya soru sorduğu sırada sanık avukatı soruya itiraz etti. Bunun üzerine mahkeme başkanı, "Başkanın sorusuna itiraz edilirse biz nasıl sorgu yapacağız. Ben yıllardır hakimlik yapıyorum ilk defa değil" dedi.
"Bebeğe narkotik ilaçlar verilmişti"
Daha sonra Birinci Hastanesi’nde baş hemşire olarak çalışan Tuğce Toptemel'in ifadesine geçildi. Yenidoğan çetesine ilişkin yürütülen soruşturmada kilit bir isim olarak gösterilen Toptemel, Birinci Hastanesi’nde çalışırken Opara bebeğin ölümüne sebep olmaktan sorumlu tutuluyor.
Toptemel, bebeğin öldüğü günü şöyle anlattı: “Olayın yaşandığı gün benim mesai saatim akşam 8’e kadardı. Bebek 7:45’den sonra kötüleşmeye başladı. Monitör öttü, kalbinin yavaşladığını gördüm. Kalbini hissedemedim. Bu esnada narkotik ilaçlar verilmişti. Hakan Doğukan Taşçı’yı aradım, bebeğin kalbini hissedemediğimi, müdahale edilecek mi diye sordum. Benden bebeğin videosunu istedi. Daha sonra Hakan Doğukan Taşçı beni aradı, '6 aylık bebek olduğu için kalbini hissedemezsin' dedi. Israrla ‘ne yapılacak?' diye sordum. Bana 'kan şekeri bakın' dedi. Ben kan gazına da baktım.
Hastaneden çıkmadan önce Hakan Doğukan Taşçı’yı tekrar aradım. Defalarca bir şey yapılacak mı diye sordum. Sonra müdahale ettim. Bana bir şey yapılmayacak denmesine rağmen müdahale ettiğim kameralarda görünecektir. 6 aylık bir bebeğin yenidoğan yoğun bakımında olmaması gerektiğini sorguladım ancak doktor talimatı olduğu için bir şey diyemedim. Bebeğin öldüğünün sonradan fark edildiği iddiasını kabul etmiyorum. Çünkü monitör öter ötmez bebeğin yanına gittim.. Ben bebeği yaşar şeklinde teslim ettim.”
"Gece nöbetlerinde çocuk doktoru olmuyordu”
Mahkeme başkanının “Peki bebek teslim alındığında orada değil miydin?” sorusuna Toptemel “Değildim” yanıtını verdi.
“Kim vardı?” sorusunu ise, “Hakan Doğukan Taşçı vardı. Ben akşam 18.00’de nöbeti teslim aldım” diye yanıtladı.
Mahkeme başkanı, “Bebeği ilk gördüğünde ne dediler?” diye sordu. Toptemel, “Solunum sıkıntısından yattığını söylediler. Bebeği teslim aldığımızda bebek entübeydi, baygındı. Elleri kısıtlı şekilde hareket ediyordu” dedi.
“6 aylık bir bebeği normalde yenidoğana alıyor musunuz?” sorusuna da “Toptemel: Hayır, bunu sorguladım zaten” cevabını verdi.
Toptemel, savunmasını “Vicdanım rahat. Ben bebeği yaşar şekilde teslim ettim. Bebeğe müdahale ettiğim için buradayım. Müdahale etmeseydim de burada olacaktım” diye sürdürdü.
Başkanının “Bebek kötüleştiğinde doktora mı sormak lazım, hemşireye mi?” sorusunu yönelttiği Toptemel, “10 yıldır hemşireyim. Yenidoğan yoğun bakımında gece nöbetlerinde çocuk doktoru olmuyordu” dedi.
"Acil durumda Fırat Sarı geliyordu"
“Acil bir şey olduğunda kim bakıyordu?” diye sorulduğunda ise sanık, “Acil bir durum olduğunda Fırat Sarı geliyordu. Ama Fırat Sarı çok yoğun biri olduğu için genelde Hakan Doğukan Taşçı ile iletişime geçerdik. Biz 6 ayda hep Doğukan’ın talimatıyla hareket ettik. O benim üstüm” yanıtını verdi.
Savcının, “İddianamede bebeğin ailesine Hakan Doğukan Taşçı’yı doktor olarak tanıttığın belirtiliyor. Neden öyle tanıttın?” sorusuna ise; “Toptemel, “Biz talimatlara uyuyorduk. Uymasak işimizden olabilirdik” diye cevapladı.
“Suç olan bir şeyi yapmamak genel bir ilkedir. ‘Çocuğu öldür’ dese öldürecek misin? Suç olduğunu bilmen lazım” sözlerine karşılık Toptemel, “Ben her talimata uymadığımı söyledim. Bir şey yapma demesine rağmen müdahale ettim. Aile doktor sorduğunda mahcup oluyorduk, o an bir çözüm üretiyordu Doğukan, ben de telefonu aileye telefonu veriyordum, konuşuyorlardı” dedi.
(RT)