Türkiye’de sağlık sistemini derinden etkileyen ve kamuoyunda “yenidoğan çetesi” olarak bilinen dava, 18 Kasım Pazartesi günü görülmeye başlanacak.
İddianamede, 112 Acil Çağrı Merkezi çalışanlarının bazı özel hastanelerle iş birliği yaparak, bebeklerin sağlık durumları üzerinden haksız kazanç elde etmeye çalıştığını öne sürülüyor.
Toplam 47 sanığın yargılanacağı davada 22 kişi tutuklu bulunurken, bu süreçte 10 özel hastanenin çalışma ruhsatı iptal edildi.
Elbette, “yenidoğan bebeklere” ve ailelerine yönelik işlenen bu suçlar, sağlık hizmetlerinin adil, şeffaf ve daha sıkı denetimlere tabi bir yapıya kavuşturulması gerektiğini bir kez daha açığa çıkardı.
Peki, sağlıktaki ihmaller zinciri sadece yenidoğan bebeklerle sınırlı mı? Yoksa, ortaya çıkan dipsiz sorunlar yumağının belirli bir parçası mı?
Duruşma öncesinde yenidoğan bakım ünitelerinin kritik önemini değerlendiren Prof. Dr. Münevver Kaynak Türkmen, bebeklerin yaşam hakkının korunması gerektiğine dikkat çekiyor, yenidoğan bakımının yalnızca tıbbi bir gereklilik değil, aynı zamanda toplumun ortak sorumluluğu olduğunu vurgulayor.
“Bir sağlık çetesiyle bütün bir camia zan altında”
Prof. Dr. Türkmen, “Yenidoğan Çetesi” teriminin, kendini bebeklerin yaşamlarına adamış yenidoğan doktorları ve sağlık personeli açısından talihsiz bir tanım olduğuna dikkat çekti. Türkmen, durumu şu sözlerle özetliyor:
“Bir ülke düşünün ki, en az 12 yeni doğan bebeği bir sağlık çetesine kurban versin ve yüzlercesi sakat kalsın. Sağlıklı bebekler ambulanslarla yalnızca para kazanmak amacıyla anlaşmalı hastanelere taşınıyor, burada onlara gereksiz tedaviler uygulanıyor. Çetenin kullandığı hastanelerden biri, eski bir sağlık bakanına ait. Bu bir korku filmi gibi görünüyor ama ne yazık ki gerçek.”
Türkmen’e göre, “yenidoğan bebek” çetesi tanımının yalnızca yenidoğan doktorlarını değil, tüm sağlık sistemini zan altında bırakıyor. “Belki sağlık çetesi demek daha doğru olurdu. Çünkü bu durum, sistemin derin bir yozlaşmasını temsil ediyor” diyor.
Yenidoğan sağlığı doğum öncesinden başlar ve doğumdan sonraki kritik süreçlerle devam eder. İyi bir gebelik takibi, güvenli bir doğum ve doğum sonrası uygun bakım, bir bebeğin sağlıklı bir yaşam sürmesi için temel gerekliliklerdir. Ancak yenidoğan sağlığı, yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplum sağlığının bir yansımasıdır. Temiz hava, temiz su, sağlıklı bir çevre, yeterli beslenme ve güvenli barınma, yenidoğan sağlığının ayrılmaz parçalarıdır. Bugün artan yoksulluk ve yoksunluk, gebeleri, bebekleri ve çocukları doğrudan etkiliyor ve sağlık sorunlarını derinleştiriyor.”
Yenidoğan yoğun bakım ünitelerindeki eşitsizlik
Türkmen, yenidoğan bakımının sadece tıbbi bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olduğunu vurguluyor:
“Yenidoğan yoğun bakımı, yalnızca bilgi ve teknolojiyle değil, sevgi ve şefkatle yürütülmesi gereken bir ekip işidir. Ancak mevcut sistem, bu hassasiyeti sağlayacak bir yapıdan uzak. Daha çok tedaviye ve kâr getiren hizmetlere odaklanan sağlık sistemimiz, temel sağlık hizmetlerini ve sosyal destek programlarını ihmal ediyor.”
“Adaletsiz bir yapı var"
Türkmen, özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakım yataklarının %54’ünü kontrol etmesine dikkat çekerek, bunun ciddi bir sorun olduğunu ifade ediyor:
“Sağlıkta neoliberal politikaların uygulanmasıyla birlikte hasta bir müşteri, özel sağlık kurumları birer şirket, kamu hastaneleri ve üniversite hastaneleri ise yarı şirket durumuna gelmiştir. Sağlık, bir meta haline dönüştürülmüştür. Özel hastaneler, hem doğrudan ücret karşılığı hem de SGK’ya hizmet satarak kâr elde ediyor. Bu kâr arayışı, hizmetlerin taşeronlara devredilmesiyle daha da büyütülüyor. Ancak, sorumluluk taşeronlara devredilmiş görünse de asıl sorumluluk, bu hastanelerde devam etmektedir.”
Türkmen, özel hastanelerin kontrolsüz büyümesinin, sağlık hizmetlerinin kalitesini ve adaletini nasıl etkilediğini şu sözlerle anlatıyor:
“Bazı özel hastaneler, yenidoğan yoğun bakım birimlerini şirketlere kiralamakta, bu işi yapma potansiyeli olmayan hastaneler dahi istismar ve mafyatik yöntemlerle para kazanmaya çalışmaktadır. Bu süreç, bebeklerin yaşam hakkını ihlal eder hale gelmiştir. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin yarısından fazlasının özel sektörde olması, bebeklerin sağlık hizmetine eşit erişimini engellemekte ve adaletsiz bir yapı ortaya çıkarmaktadır.”
“Taburcu olanlara da destek yok”
Yenidoğan sağlığının bir toplumun geleceği için taşıdığı öneme değinen Türkmen, taburculuk sonrası takip ve destek hizmetlerinin yetersizliğini de eleştiriyor:
“Yoğun bakımdan taburcu edilen bebeklerin büyüme ve gelişimlerinin düzenli olarak takip edilmesi gerekir. Ancak mevcut sistem, bu takip hizmetlerini yaygınlaştıramıyor. Yenidoğan takip polikliniklerinin sayısı artırılmalı, burada çalışan sağlık personeli farklı branşlardan gelerek uyum içinde çalışmalıdır. Aksi takdirde, taburcu edilen bebekler için postnatal ölümler dediğimiz yenidoğan sonrası ölümler kaçınılmaz olacaktır.”
“Beş çocuk hayatını kaybetti"
Türkmen, taburculuk sonrası destek sistemlerinin yetersizliği nedeniyle ailelerin karşı karşıya kaldığı zorluklara da dikkat çekiyor: “Yoksulluk ve yoksunluğun yaygınlaştığı bir ortamda, ebeveynler büyük bir yük altına giriyor. Daha dün, çalışmak zorunda kalan bir annenin, evde yalnız bıraktığı beş çocuğu yangında hayatını kaybetti. Bu tür trajediler, sosyal destek sistemlerimizin eksikliğini gözler önüne seriyor. Ailelerin yalnız bırakılmaması, sosyal hizmetler ve bakım desteklerinin güçlendirilmesi gerekiyor.”
Çözüm önerileri
Türkmen, sağlık sisteminin sorunlarının çözümü için kamusal, eşit ve ücretsiz sağlık hizmetlerinin şart olduğunu vurguluyor: “Yenidoğan yoğun bakım yataklarının özel hastanelerin kontrolünde olması, denetimsizlik ve kuralsızlık ortamı yaratıyor. Çözüm, kamusal sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesinde yatıyor. Sağlık hizmeti, bir hak olmalı; eşit, nitelikli, ücretsiz ve anadilinde sunulmalıdır.”
Türkmen’in mesajı, yalnızca sistem eleştirisi değil, aynı zamanda bir çağrı:
“Sağlıklı bir toplumun temelinde, sağlıklı bireyler vardır. Yenidoğanların yaşam hakkını korumak, yalnızca bir sağlık hizmeti sunumu değil, toplumsal bir sorumluluktur. Daha adil, şeffaf ve insan odaklı bir sağlık sistemi inşa etmek zorundayız. Yenidoğanlar bizim geleceğimizdir ve onların hayatını korumak, hepimizin ortak görevidir.”
"Yenidoğan çetesine" ilişkin soruşturmada iddianame hazırlandı
Sağlıkçılardan "Yenidoğan Çetesi” tepkisi: Sağlık sisteminin çöküşüne dair ciddi uyarı
‘Yenidoğan çetesi’ soruşturmasında 9 özel hastanenin ruhsatı iptal edildi
"Yenidoğan Çetesi" 18 Kasım'da yargı karşısına çıkıyor
Sayılar ne söylüyor?
Sağlık Bakanlığı istatistiklerine (2022) göre; Türkiye’de toplam 13.685 yenidoğan yoğun bakım yatağı mevcut. Özel hastanelerde yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı 7.330 (%54), Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı 4.738 (%34), üniversite hastanelerinde ise 1671 (%12) dir. Tüm Türkiye’de yaklaşık dört yıllık Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları eğitimi üzerine üç yıl Neonatoloji (yenidoğan hastalıkları) eğimi alan doktor sayısı 450 civarındadır. Son yıllarda ne yazık ki uygulanan politikalar, sağlıkta artan şiddet nedeniyle ne çocuk doktoru ne de neonatolog sayısı artmamakta, bu bölümler tercih sıralarında en altlarda yer alıyor.
(EMK)