13 sığınma arayan insan İstanbul Küçükçekmece'de bir arazide ölü bulundular.
Pakistan ve Burma uyruklu oldukları söylenen 80 "sığınma arayandan insandan" ölen 13'ünün "talihsiz" oldukları, "bir insanlık ayıbına" uğradıkları yazıldı bugün bazı haberlerde.
Aslında öyle değil. Onlar bir "kötü talih kurbanı" olmaktan çok insan haklarıyla uyumsuz mültecilik politikaları nedeniyle yaşamını yitirmiş insanlar.
Birileri onları İran'da Van'a getirmiş, bir kamyonun kasasına bindirmiş, İstanbul'a getirmiş. İstanbul Valisi Muammer Güler'in deyimiyle "balık istifi" gibi yığılınca uzun saatler sonra havasız kalmışlar, artık dayanılmaz hale gelince şoför mahallini yumruklayarak müdahale etmişler. Düşünün artık ne dayanmışlar, ölümüne... Nefessizlikten ölene kadar dişlerini sıkmışlar, belki "güzel" bir hayatları olur diye... "Güzel" olmasa da, hiç değilse bir hayatları olur diye....
İHD: Mültecilik politikaları yeniden düzenlenmeli
İnsan Hakları Derneği İstanbul şubesi de bugün yaptığı açıklamada ölümlerden sorumlu olanların tespit edilerek yargılanmalarını talep ediyor, devletin mültecilik politikalarını insan haklarına uygun olarak yeniden düzenlemesi gerektiğini hatırlatıyor:
"İnsanların yaşamak için yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmaları kadar, gittikleri yerlerde başlarına gelen ağır hak ihlalleri de birer insanlık ayıbıdır. Bu kişilerin seyahatleri sırasında bir kamyonun kasasında, bir tır aracının kasasında, bir motor kazasında boğularak yaşamlarını yitirmeleri yanında kaçak olarak yaşadıkları ülkelerde ağır işlerde kayıtsız çalıştırılarak, fuhuşa zorlanarak, organ mafyası ve suç örgütlerinin eline düşürülerek yaşadıkları ağır sorunlar da önemli ve acil çözüm sağlanması gereken birer insanlık ayıbıdır."
"Üzücü"?
Vali Güler bir de diyor ki: "Kaçak göçmen konusunda yurdumuzu transit ülke olarak kullanıyorlar. Üzücü, kötü, insanlık dışı bir olay..."
Hangisi üzücü? Yurdumuzu transit bir ülke olarak kullanmaları mı? Ölmeleri mi?
Haziran'ın başında Kırklareli Gaziosmanpaşa Mülteci Merkezi'nde bir mülteci öldürüldü. Merkezin görevlileri mültecilerin "henüz belirlenemeyen nedenle" kaldıkları bölümdeki yatakları yaktıklarını, bir mültecinin öldüğünü açıklamıştı.
Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd) "İstenmeyen Misafirler: Türkiye’de 'Yabancı Misafirhaneleri'nde Tutulan Mülteciler" başlıklı raporunda Kırklareli Gazi Osman Paşa Kampı'ndaki kötü muameleye yer vermişti.
Batan tekneler, polis kurşunuyla ölenler
Geçen yıl Aralık ayında Ege Denizi'nde Seferihisar ilçesine bağlı Sığacık sahili yakınında "illegal hareket halinde bir grubu" taşıyan tekne battı, 44 kişi öldü, 6 kişi yaralı kurtuldu. Ölenler kimsesizler mezarlığına gömüldü.
O zaman Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) Türkiye Şubesi Başkan Yardımcısı ve Mülteci Hukuku uzmanı Taner Kılıç, bianet'e "Bu tür durumda yakalanmış kişilere 'ülkelerinden neden kaçtıkları' sorulmalı. Bizde ise sorgulamalar insan kaçakçılarına ulaşmak üzere yapılıyorlar. "Hangi kaçakçıya ne kadar para verdin?" gibi sorular soruluyor" demişti.
Geçen yaz Ağustos'ta gözaltına alınan Nijeryalı Festus Okey, polis kurşunuyla ölmüştü.
Kapatma davası meselesi bitti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hep dediği gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi "yola devam edecek"... Artık hükümet gündemine mülteci politikalarını almalı, mültecilere, sığınmacılara "gözden çıkarılmışlar" olarak bakmaktan vazgeçmeli... (NZ/EZÖ)