Yazımda, tanıdığım ve güvendiğim biri olan "çocuk hakları savunucusu" avukat Seda Akço'ya seslenmiş ve "Biz şimdi ne yapacağız" diye sormuştum.
Yazıma ilk cevap, Akşam gazetesinin değerli yargı muhabiri Kemal Göktaş'tan geldi.
Göktaş, "Yargıtay kararına konu mağdurun 13 yaşındaki bir kız çocuğu olduğunu belirtmişsiniz. Halbuki bahse konu davada mağdur bir kız çocuğu değil, erkek çocuğu idi" diyor ve şu çarpıcı açıklamayı yapıyordu:
"Bir avukat arkadaşım kararda tecavüze uğrayan çocuğun erkek olmasının etkisi olduğunu savunmuştu. Bu arkadaşıma göre karar tamamen 'homofobik' yaklaşımların ürünüydü. Hoş, Yargıtay'ın daha önce de babasının tecavüzüne uğrayan bir kız çocuğunun ses çıkarmamasını 'rıza' olarak yorumlayan kararlarına da rastlamıştık."
Seda'nın cevabı
Daha sonra gelen Seda Akço'nun mektubu da, en az Göktaş'ınki kadar iç karartıcıydı:
"Sevgili Adnan, 25.2.2005 tarihli Radikal gazetesindeki yazın ile Yargıtay'ın, bir çocuğun istismarıyla ilgili verdiği kararı gündeme getirerek bu konu üzerinde biraz daha durulmasını sağladığın için teşekkür ederiz. (Buradaki 'biz', bu alanda yıllardır emek veren tüm çocuk hakları savunucularıdır.
Yeri gelmişken, taltifkâr sözlerini bu alanda çalışan herkes adına kabul ederek, teşekkür ederim.) Hatırlatmaya gerek var mı, bilmiyorum. Yargıtay'ın, 'çocuğun bağırmamış, yakınlarına haber vermemiş' olmasını, cinsel tacize rıza göstermek olarak yorumlayan kararından söz ediyorum. Sana 'Ne yapmak lazım?' sorusunu sorduran bu karar, eski TCK'nın çocuklara yönelik cinsel saldırıları çocuğun yaşına bağlı olarak farklı şekillerde cezalandıran hükmüne dayanıyordu. Şimdi ise durum daha da vahimleşiyor.
Vay çocukların haline!
Yeni TCK öyle bir hüküm getiriyor ki, çocuklar cinsel saldırılara karşı şu andakinden de korumasız hale geliyorlar. 15 yaşının üstündeki çocuklara yönelik cinsel davranışlar, cebir, şiddet, hile veya iradeyi etkileyecek yöntemlerle gerçekleştirilmiş ise eylem cinsel istismar sayılacak. Böyle olunca da, cebirin, hilenin varlığının ispatı gerekecek. Yani bu olayda olduğu gibi 'Bağırmış mı', 'Başkalarından yardım istemiş mi' gibi sorular sorulacak. Eğer bunların varlığı ispat edilemezse, ki bunun ispatı pek çok nedenle güçtür, olay rıza ile cinsel ilişki sayılacak.
Esas buradan sonrası çok önemli.
Yeni düzenlemeye göre rıza ile cinsel ilişkinin dava konusu olabilmesi için mağdurun şikâyetçi olması gerekmekte. Yani 1.4.2005 tarihinden itibaren, 15 yaşından büyük çocuklara yönelik cinsel taciz, ancak mağdurun şikâyet etmesi halinde dava konusu olabilecek.
Eski TCK'ya göre bu kamu adına soruşturulan bir suçtu, bu açıdan çocuğu daha fazla koruma imkânına sahipti.
İntihara teşvik
Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nin kararı, yeni TCK'nın 104. maddesinde yer alan bu düzenlemenin çocukları ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bıraktığını gösterir önemli bir örnektir.
Bu kanun maddesi neye hizmet edecek diye bir bakarsak, ensest mağduru çocukları, küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarını görürüz. Hatta onlardan bazıları, yasalara rağmen biz onları yeterince koruyamadığımız için şu anda yaşamıyorlar. Bilmiyorum, yeni TCK'nın 104. maddesini yazanlar, tüm eleştirileri görmezden gelerek bunu TBMM'ye sevk edenler ve ona 'Evet' oyu verenler ne büyük bir tehlikenin altına imza attıklarını şimdi daha iyi anlamış olacaklar mı?" İşte cevaplar böyle..."
Anlaşılan şu ki; biz büyükler olarak kollarımızı göğsümüzün üzerinde bağlayıp, büyük bir sükûnetle tecavüze uğrayan çocukların bağırmalarını bekleyeceğiz. (AE/EÜ)