* "Baz istasyonlarının kendisi kadar cep telefonlarının yaydığı radyasyon da zararlı. Telefondan çıkan ve bizim göremediğimiz dalgalar konuşma halinde beyindeki sinirleri kesiyor."
* "Fakat hem istasyon hem de telefondan yayılan radyasyon o kadar az ki aslında."
* "Damlaya damlaya. Etkilerini yıllar sonra anlayacağız. Belki de hiç anlayamayacağız."
Sonra otobüsteki gruplar başlıyorlar kendi aralarında konuşmaya. Herkes heyecanlı. Tabii ki sözün dönüp dolaşıp geleceği yer nükleer. Bazı gruplar aralarında yaptığı tartışmalardan ve ezbere bilgilerinden tatminsiz, sorularını yüksek seslerle soruyorlar, "Şöyle birisi çıksa da, eni konu anlatsa nükleeri" diye.
Hemen çıkıyor birileri. Yumuşak sesli genç bir kadın anlatıyor bildiklerini. "10 yıl önce Habitat toplantılarından birine katılmıştım. O zaman öğrendim ki Çernobil kazasının yayıldığı alan sanılandan daha da büyük. Neredeyse bütün dünya. Sonra tek kaza Çernobil'de değil. Daha çok var böyle. Ama kamuoyundan gizliyorlar. Ben de böyle merak saldım" diyor sonrasında görsel tasarım eğitmeni olduğunu öğrendiğimiz kadın.
Ya nükleer santral Sinop'a kurulursa
Sonra "Ya nükleer santral Sinop'a kurulursa"ya geliyor konu:
"Bir kere bu nükleer güvenli değil. Atıklar için bin beş yüz, iki bin metre toprağın altına inmeleri gerek. En son camdan bir alanda saklıyorlardı fakat öğrendik ki cam da geçirgen. Hadi camı boş verin, Türkiye'de iki yüz üç yüz metre kazarlar. İnmezler bile."
Herkes bir kere daha emin, nükleer santral istemediğine. Elektrik Mühendisler Odası (EMO) organizasyonuyla yaklaşık 10 otobüs devam ediyoruz İstanbul'dan Sinop'a yolculuğumuza. İlk durak atık yüklü varillerin gömülü olduğu Orhanlı yakınları.
Orhanlı'dan Soğuksu'ya variller her yerde
Gecenin soğuğunda pankartlar asılıyor, alkışlar, ıslıklar eşliğinde bir kez daha protesto ediliyor toprağa zehir gömenler. Sabah sekiz sularındaysa Sinop yakınlarında duruyor otobüs katarı. Soğuksu'ymuş bu durağın adı. Zehirli varil mezarlarından biri de burasıymış.
Oysa insan eli değmemiş gibi, öyle güzel, öyle yeşil ki. Bilseler kıyarlar mıydı? Bilseler o variller toprağın altındayken yanlarına daha çok ölüm çekecek.
Nükleerin katılaşmış hali ölüm
Yeşiller'den bir grup antinükleer şarkılarını mırıldanıyor. Basın açıklamasının ardından yola devam edeceğiz ki, şaşkın şoför soruyor: "Tamam da bu radyasyon dedikleri ne yapar insana?" Yolculardan biri şakayla karışık "Önce kel yapar. Sonra öldürür. Yani hem hızlı ölürsün hem de cesedin yakışıklı olmaz" diyor. Muavin devam ediyor. "Tamam da radyasyonun içinde ne var?" Doğru soru: Ne var? Atomun parçalanmasından başlasak anlatmaya olur mu?
Sorun şu ki radyasyon, nükleer çok soyut kavramlar. Somutlaştırıldığı tek bağlam var: Ölüm. Düşünsenize "Her şeyin başı sağlık" diyen bir toplumda Çernobil'in yaydığı bulutlarla Karadeniz'de artan kanser vakaları arasında bir bağ kurmak ne zor. Ne büyük çelişki.
"Güler Sinop'u dinlesin"
Sinop'a varınca bizi Ankara'dan, Kocaeli'nden, Mersin'den, Antalya'dan, İzmir'den, Ordu'dan, Samsun'dan gelen kafileler karşılıyor. Yolda olanların haberlerini de alınca rahatlıyoruz.
Alana doğru kortejler halinde ilerliyoruz. Herkes pankartını, dövizini, sloganını hazırlamış. Amaç aynı: Sinop'tan Türkiye'ye, hükümete, Başbakan'a, Enerji Bakanı'na, dünyaya ve nükleer lobiye antinükleer mücadelenin sesini duyurmak.
Alana geldiğimizde Sinoplu kitle karşılıyor bizi. Sinop 25-30 bin nüfuslu bir şehir. Bakan Hilmi Güler'in mitinge dair "Onlar Sinoplu değiller" sözleri geliyor aklıma. Gerek alandaki kalabalık, gerek Sinop dışında yaşayan, ancak miting için biraraya gelen Sinoplular Bakanın sözlerini pek doğrulamıyor.
Alandaki katılımcı gruplardan bazıları şöyle:
Nükleer Karşıtı Platform, Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), Yeşiller, Halkevleri, Anti Nükleer Cephe (ANC), Greenpeace Çevre Örgütü, Sinopbizim, Ekoloji Kolektifi, Samsun 78'liler Girişimi, Anarşist Blok, Gerzeliyiz.biz, Doğa Savaşçıları Çevre Örgütü, Sinop Nükleer Karşıtı Platform, Beşiktaş Çarşı Grubu, Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci Proleter Gençlik, Sinop Barosu ve çok sayıda yerel örgüt.
Konuşmacılardan Sinop Nükleer Karşıtı Platformu'ndan Hale Oğuz, Çernobil kazasına ve Karadeniz'deki etkilerine değindi. Eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Yaşar Topçu da protesto eylemine destek verdi mitinge katılanlar Topçu'yu siren çalıp alkış tutarak protesto etti. Konuşmalar kansere yakalanıp yaşamını yitiren sanatçı Kazım Koyuncu'nun şarkılarıyla ve sloganlarla kesildi. Liseli öğrencilerin sahnede "nükleer ölüm" konulu gösterileriyse dikkat çekti.
Yaklaşık 7 bin kişi hep bir ağızdan defalarca "nükleer santrale hayır" dedi. Mitingin sona ermesine yakın sahile gelen yaklaşık 20 balıkçı teknesi de antinükleer posterleriyle eyleme destek verdi. Neredeyse o gün Sinop'ta kaldırdığımız her taşın altından "Nükleere hayır" sözleri vardı.
Balkonlardan, pencerelerden sarkıtılmış bez afişler, teknelere, ağaçlara asılmış posterler, şapkalar, bayraklar, flamalar, dövizler, tişörtler... Hepsi aynı şeyi söylüyor: Nükleere hayır. Ama belki de en manidarı "Yeni Çernobiller istemeyük" yazılı dövizler olmalı, Enerji Bakanı'na cevaben.
Miting bitti ama talepler bitmedi
Miting sona erdiğinde, gruplar yavaş yavaş dağılmaya ve Sinop'u gezmeye başladı. Gündüzün karmaşası geride kalmıştı ama Sinop'u gezdikçe antinükleer taleplerin haklı olduğu görülüyordu. Çünkü Sinop gerçekten de radyoaktif değil, turistik olmayı hak ediyor.
Sinop'un nesi meşhur?
Bir de dönüş yolunda herkesi bir telaş alıyor; "Sinop'un nesi meşhur" telaşı. Malum, bekleyenler hediye de bekler. Benden hediye bekleyenlere benim hediyem "hava"dır. Çünkü Sinop'un nesi meşhur diyenlere cevabım da "yüksek rüzgar enerjisi potansiyeli" olur. (EZÖ)