7. Düşünce Özgürlüğü Buluşması'nın "Nereye?" bölümünde söz alan yazarlar, düşünce özgürlüğünün kavramının egemen ellerde bugüne kadar kazandığı ayrıcalıklı konumundan rahatsızlık duyduklarını, bu kavramın gerçek dünyaya uygun şekilde yeniden tasarlanması gerektiğine işaret ettiler.
Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü'nde dün (10 Ekim) gerçekleşen oturumda konuşmacılar Uluslararası Yazarlar Birliği PEN İsviçre'den Kristin T. Schnider, Uluslararası PEN 2. başkanı Türkiye'den Eugene Schoulgin ve sosyolog ve siyaset bilimcisi olan Corinne Kumar idi.
Schnider: İfade özgürlüğü için proaktif olalım
Schnider, "İfade özgürlüğü bir mücadele olmalı ve bunda proaktif davranmalıyız. Baskı ve sansür artık çok incelikli bir hal aldı ve artık görülemeyecek yerlere saklanmıştır. Durum ne kadar tehlikeli, bu henüz kavranmış değil. Despot çok yönlü bir canavara mı dönüştü, o zaman biz de dönüşmeliyizr" şeklinde konuştu.
İngilizcenin küresel toplantılarda egemen olan ve tanım koyan bir dil olmasıyla ifade özgürlüğü manasını da darlaştırdığını savunan Schnider, "Bu ifade özgürlüğü ifadesi beni o kadar kaygılandırıyor ki, burada baskı ve despotizm görüyorum" diye konuştu.
"İsviçre gibi eski demokrasi olduğu iddia edilen bir toplumda da bu ifade özgürlüğü deyimi bir açık çeke dönüşüyor. Irkçı ve propagandist söylemler mubah olabiliyor. Siyaha zenci deme hakkını kendinde görebiliyor.
"İfade özgürlüğü algısı denildiğinde bir aydınla sokaktakiler arası veya solcu partiler arasındaki uçurum gitgide açılıyor. Tanım açısından daha fazla kesinlik istiyorum. Herkes için yeterli bir tanım, despot için de yeterli olacaktır."
Schoulgin: Hoşgörü çok kırılgandır, saygı da gerekir
Hoşgörünün aslında bu çok onurlu bir kavramı olduğunu, genişletilmesi için ifade özgürlüğünün daha iyi incelenmeye muhtaç olduğunu vurgulayan Schoulgin etkin bir ifade özgürlüğü tanımına olan ihtiyacı dile getirdi:
"Herkesi ifade özgürlüğüne dahil etmek yetmez, herkesi saygıya da dahil etmek lazım. Gerçek değişiklikler için hoşgörü çok kırılgandır ve mesafeyi gösterir. İfade özgürlüğü, bireysel dünyanın dayatmak istediğinin ötesine geçmeyi ve karşımızdakini kendisini güvende hissedeceği bir ortamı yaratmayı da gerektirir."
Kumar: İnsan haklarını, güçlünün elinden kurtarmalı
Kumar da, şiddet ve ayrımcılığıyla dünyanın zor zamanlar geçirmekte olduğunu belirterek, "Kültür ve uygarlıkları yok ediyor, kadınları hor görülüyor. Şiddet meşrulaştırılıyor, açlık, sömürü şiddetin bir parçası olarak görülmüyor. En büyük ihlalci ABD ikili anlaşmalarla yargıdan kaçıyor." şeklinde konuştu.
"Sanki dünya hayal gücünün sonuna gelmiş durumda. Korkular her şeye yol veriyor. Gözlemci veya uzman olmak yetmez, tanık da olmalıyız, hatırlamak ve hiçbir zaman unutmamak için. Tarih, unutmayanlarca ayakta tutulur. İnsan hakları zamanla güçlü olanların hakları gibi algılanmaya başladı. Bu insan hakları paradigmasını güçlülerin elinden kurtarmak lazım. Ancak direnişin yüzü de, hukuk devletine dönmüyor." (EÖ)