Fotoğraflar: Ece Deniz/bianet
UNDP 2022 yılı İnsani Gelişme Raporu’nun lansmanı Maslak’da Facebook İstasyon’da yapıldı.
Habitat Derneği ve UNDP iş birliği ile düzenlenen lansmana konuşmacı olarak UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) temsilcisi Louisa Vinton, Akademisyenler Doç. Dr. Barış Karapınar, Prof Dr. İpek İlkkaracan ve Prof. Dr. Alp Erinç katıldı.
“Belirsiz Zamanlar, Huzursuz Yaşamlar: Dönüşen Dünyada Geleceğimizi Şekillendirmek” başlıklı raporu Vinton açıkladı. Vinton’un açıklamalarının ardından konuşmalar yapıldı. Konuşmaların bitiminden sonra Lansman soru cevapla devam etti.
“2016'ya döndük"
Raporu açıklayan UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton’un konuşması şöyle:
“Son yıllarda birkaç farklı belirsizlik bir araya geldi: Pandemi, iklim, savaş.
Araştırmanın künyesiDirektör ve Başyazar Pedro Conceição Araştırma ve İstatistikler Cecilia Calderon, Fernanda Pavez Esbry, Moumita Ghorai, Yu-Chieh Hsu, Ghida Ismail, Christina Lengfelder, Brian Lutz, Tasneem Mirza, Rehana Mohammed, Josefin Pasanen, Som Kumar Shrestha, Heriberto Tapia, Carolina Rivera Vazquez, Yuko Yokoi ve Yanchun Zhange Üretim, Dijital, İletişim, Operasyonlar Rezarta Godo, Jon Hall, Seockhwan Bryce Hwang, Admir Jahic, Fe Juarez Shanahan, Sarantuya Mend, Ana Porras, Dharshani Seneviratne, Carolina Given Sjolander ve Marium Soomro Türkçe editörler Esra Özçeşmeci, Mustafa Umut Dulun, Bahar Paykoç, Faik Uyanık Çeviri Adnan Bıçaksız Türkçe tasarım Levent Dikeç, Murat Pala, Cevriye Birlik |
Gezegenin yaşanabilir kalması gerek. Doğayı bozduk ve nasıl düzelteceğimizi de bilmiyoruz.
“Bizim İnsani Gelişme Endeksine bakmamızın bir nedeni ekonomik ve finansal gelişmelere bakarak bir ulusa gelişmiş demenin çok da doğru olmayacağını fark ettik. İlk raporu 1990 yılında yayımladık. UNDP daha hassas bir ölçüm yapmaya çalışıyor.
“Pandemiyi takip eden iki yıl boyunca gelişme endeksi durdu. Ve gerilemeye başladı.
"Münferit bazı ülkeler hariç olsa da 30 yıl bir ilerleme vardı. Şu an 2016 yılındaki seviyemize döndük. Türkiye’de istikrarlı şekilde ilerliyorken gerilemeye başladı.
“Bu raporda belirsizlik başlıların değiştiğini gördük. Örneğin Pakistan’da 30 milyon dolarlık bir zarar oldu. 15 milyon insan yerinden oldu.
“Gezegenin problemlerine karşı ortak hareket etmek gerekirken fikir birliği sağlayamıyoruz. Birtakım değişikliklerden geri dönüşümüzü kaybettik. Zaten artık bazı noktalardan geri dönmemize imkân yok.
İklim Kederi
“Önceden bildiğimiz artık olmayan doğa kaybının bizde oluşturduğu bir keder var. Buna iklim kederi diyorum. Bu keder insanları demoralize ediyor harekete geçmekten alıkoyuyor.
“Yapay zekanın yaptığı bir tarama var. Yapay zeka 14 milyon kitabı taradığında son yıllarda yazılmış kitaplarda keder, çaresizlik, stres duygularına daha çok rastlıyor.
“İnsanlar çok güvensiz hissediyor. İnsanlığın yüzde 30’u başka bir insana güven duyuyor. Bu güvensizlik insanları politik olarak uçlara sürüklüyor.
“Büyümemeyi de tercih edebiliriz”
“Eşitsizlik konusunda ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Ama hiçbir şey yapmıyoruz. Pandemiden kurtulmak için bütün ekonomik kaynakları seferber ettiğimiz gibi iklim krizi için de aynısını yapabiliriz. Riskleri de paylaşmalıyız.
"Yenilikler bizi korkutmamalı. 4 trilyon Dolarlık bir fosil yakıt sektörü var. Biz bu parayla bütün sorunlarımızı çözebiliriz. Büyümek doğayı tahrip etmek anlamına geliyorsa büyümemeyi de tercih edebiliriz.
"Türkiye toplumsal cinsiyet meselesine eğilmeli"
“Türkiye’nin gelişim endeksinde çok fazla bir gerilemesi olmadığını fakat toplumsal cinsiyet endeksinin verilerini de ortalamaya dahil ettiğimizde Türkiye’nin sıralamasının 48’den 65’e gerilediğini gördük. Türkiye toplumsal cinsiyet meselesine eğilmeli.”
"Türkiye iklim krizinden en fazla etkilenen ülkelerden"
UNEP’in İklim Finansman Biriminden Doç. Dr. Barış Karapınar da şunları söyledi:
“Türkiye’nin durumu olumsuz, eşitsizlikler daha da atacak. İklim değişikliği hem ülkeler arsındaki eşitsizliği hem ülkele içindeki eşitsizliği tetikliyor. Karbon dioksit oranı her yıl yeni bir rekor kırıyor. İklim değişikliğine neden 1,5 derecelik artışının altında kalmaya çalışıyoruz. Türkiye gibi karasal bölgeler bu etkileri her gün yaşıyor.
"Endüstrileşmiş, sanayileşmiş ülkelerin katkı sunduğu bir konseptti. Gelişmekte olan ülkeler de bu duruma katkı sunuyor. Türkiye’nin daha hızlı adımlar atabileceği bir yolda olması gerekirdi. Türkiye iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkelerden biri. Yoksul ülkeler bu etkilerden daha fazla etkileniyor.
"En çok sera gazı salan ülkeler en çok etkilenen ülkeler değil. Ekonomik yaptırımlar gündemde olduğunu biliyoruz önümüzdeki günlerde. Firmalarının sorumluluğu öne çıkartılmalı. Hukuksal ve toplumsal seviyede bazı değişikliklerin olacağını bekliyoruz.
Eşitsizliklerin çağı: 21.yüzyıl
“İklim değişiminin tarım sektöründe her gün etkilerini görmek mümkün. Çiftçilerin yüzde 96’sı iklim değişiminin farkında. Yüzde 80 kendince bir çaba gösteriyor.
"Erken hasat vb. sulama çözümlerine yüzde 10’u da devletten bu konuda destek aldığını söylediler. Tüketim sektöründe ciddi bir eşitsizlik kanalları var. Yağ buğday et süt ürünlerinde artış var. En çok yoksul haneleri etkiliyor bu durum. Gıda harcamalarının payı yüzde otuz artan gıda fiyatları ile gelirde gıdaya ayrılan pay artıyor. Yoksullaşmanın etkileri giderek artacak.
“İklim değişikliği gıda fiyatları üzerinde ciddi bir etki var. Enflasyonu tetikliyor. Kalkınma deyinde ekonomik kalkınmaya bakardık. Artık IMF bile iklim değişikliğini ciddi bir şekilde ele alıyor.
"Türkiye son dönemde hiperenflasyon yaşanıyor. Gıda ve enerji fiyatlarındaki artış Türkiye’deki tüketiciyi etkileyen enflasyonu arttırıyor.
"Yoğun bağlantıda olduğumuz, entegre olduğumuz dünyada benzer sorunları yaşadığı için bunu aşmak daha zor. 21.yüzyıl varsıl ile yoksul arasındaki uçurum arttığı eşitsizliklerin çağı oldu.”
"Evrensel bakım hizmetlerine erişim sağlanırsa 117 milyon iş yaratılacak"
Uluslararası Feminist İktisat Birliği Başkanı Prof. Dr. İpek İlkkaracan şunları söyledi:
"Ekonomik büyümenin toplumsal cinsiyet eşitliğini önemsemesi dönüştürücü
“Kadınların 1980’lere kadar erklerden daha muhafazakar siyasi tercihleri varken bu durum dönüşmüş. Katılımın iş gücüne artışı da bu durumun kanıtlarından biri. 2015 KONDA verilerini kullanarak yaptığım bir çalışmada kadınlar için bir partiye oy vermek iş gücü piyasasına göre değişiyor.
"Tam zamanlı ev kadınları muhafazakar yönde. Bazı kadınlar iş gücüne katılmıyorken de muhafazakar tercihlerde bulunabiliyor. Makroekonomik büyüme belirleyici. İstihdam yaratan bir büyüme muhafazakar tercihleri azaltıyor. İspanya’da bu tip veriler var. İspanya’nın Avrupa’ya entegrasyonuyla kadının işe katılımı yüzde 80'e doğru çıkıyor.
"Erkekler için istihdamda olup olmamak siyasi tercihler özelinde büyük bir fark yaratmıyor. Ekonomik büyümenin toplumsal cinsiyet eşitliğini önemsemesi dönüştürücü.
“Dönüşümün rotalarını çizmek bakım ekonomisine yatırımlar neresinde yer alıyor oldukça önemli. Bakım emeği meselesi oldukça önemli. Pandemide kadınların evdeki iş yüklerinde nasıl artış olduğunu inceledik KONDA-UNDP olarak ortalama ev kadınlarının ortalama saatlerinin 1.25 arttığını gördük.
"Türkiye’deki oranlar biraz daha yüksek. Çocuğa bakım verenlerin rolü önemli. Sağlık ve eğitim hizmetlerine yatırımın önemi de elbette büyük. Eğitim ve sosyal bakım hizmetlerine erişiminde sosyal koruma faktörünü olduğunu gözlemledik.”
“Bakım hizmetlerine yeterli bir bütçe ayrılırsa inşaat sektöründe yaratılan istihdamdan 3 kat daha fazla istihdam yaratılabilir. Bakım Ekonomisi yeni istihdam alanları yaratma potansiyeli taşıyor. 2021’de Birleşmiş Milletlerin yayınladığı raporda da gördük bunu.
“Eşitliği ilerletmek için bakım ekonomisine öncelik vermeliyiz. Ve bütün istihdamlar şu üç sektöre yönelmeli: Yeşil, bakım ve djital sektörler.
“Evrensel bakım hizmetlerine erişim sağlanırsa 117 milyon iş yaratılacak. 45 ülke gayri safi milli hasılasının yüzde 3.5’luk katkısıyla 117 milyon iş yaratılabiir. Bu iş imkanlarının yüzde 55’inden kadınlar yüzde 45’inden erkekler faydalanacak. Kalkınmayı sürekli değişen bir yapıya uyum sağlamak olarak da görebiliriz. “
Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümünden Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan şöyle dedi:
“OECD bir rapor yayımladı. Dünya önümüzdeki 50 yılda yavaşlama eğiliminde. İstihdamsız veya istihdam dostu olmayan ekonomiler söz konusu. Yoğunlaşma ve tekelleşme büyük problemleri de beraberinde getiriyor. Bunu IMF ifade ediyor.
“Ücretli emeğin milli gelirden aldığı pay ve ulusötesi şirketlerin elde ettiği gelirlerin artışı arasında bir açılma var. Bu verilerin görünümü bir timsahın ağzını andırıyor. Timsah ekonomisi deniyor buna.
“Buradaki herkes bir Amerikan vatandaşı gibi tüketse, yaşasa beş tane daha gezegen ihtiyaç duyardık. Dünya Bankası net uyumlulaştırılmış bir tasarruf politikasından bahsediyor. Ama bu uyumlaştırılmış tasarruf politikalarını uygulayamazsak ileriki nesillere daha az net tasarruf bırakmış olacağız."
TIKLAYIN - Raporun tamamını okuyun
(ED/EMK)