Pek tabii, bilindiği üzere, özellikle 1991'den kalan hatıralar nedeni ile bu dönemin en çok skandal yaratması beklenen kısmı Demokratik Toplum Partili (DTP) vekillerin edeceği yeminde bir "sorun" çıkıp çıkmayacağı konusuydu. DTP'li vekiller, önceden karar aldıkları gibi metni bir ek ya da diğer vekillerden farklı bir "tat" katmadan okudular ve bu tören böylece geçip gitti.
Bu nasıl bir yemin?
Birçoğumuz gibi ben de saat 15.00'te televizyonu açıp yemin törenini izlemeye koyuldum bir süreliğine ve zaman ilerledikçe de yemin metninin içeriği dikkatimi çekmeye başladı. Devletin varlığından girip namus ve şereften çıkan bu metin birçokları gibi benim için de çok korkulacak bir hal aldı dinledikçe.
Her şey bir kenara, yemin metninde "Atatürk ilke ve inkılâpları, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, büyük Türk milleti, namus, şeref vb." gibi bu ülkenin kutsanmış ve asla erişilip dokunulamayacak şeylerine değiniliyordu. Çok eril, muhafazakâr ve militarist kodlar içeren bu metin, araya insan hakları, demokrasi gibi kavramlar yedirilerek bir nebze de olsa sözüm ona insanlaştırılmaya çalışılmıştı.
Önce devlet güvenliği
Yemini dinlerken o metni yazanların halkın vekillerinden ne istediği hemen anlaşılıyordu: "Eyyy vekil, değişme, değiştirme ve senden önce siyasi arenada şu veya bu biçimlerde belirlenmiş olan şeylere itaat et, sadık ol." Başımıza ne geliyorsa bu ezbere itaat kültüründen ve onun dışına çıkma korkusundan gelmiyor mu zaten?
Yemin metnine ayrıntılı bir bakışın ele verdiklerine dair bir girizgâhtan sonra -metnin zihniyet dünyasına dair bir iki soru sormak istiyorum.
Aslında metin falsoyu daha başlangıcında veriyor. İlk noktalı virgüllü kısma kadar baktığımızda görüyoruz ki giriş devlet aygıtından ve sadece onun korunmasından yana tutum takınıyor, sonra yine aynı korunmacı zihniyetle ("tanrım ne kadar da korunmaya muhtaç kırılgan bir devletimiz var" diyesi geliyor insanın) milletin bölünmez bütünlüğünden söz ediyor.
Ben ilk işittiğimden beri bu söze bir anlam veremedim. Vatanı anladık da, sahi, "milletin bölünmez bütünlüğü" ne demek? Bu millet nasıl bir millettir ki hem bu kadar yüksek bir bölünebilme riski taşıyor hem de egemenlik kayıtsız şartsız onun oluyor ?
Vekiller neden inançlarına aykırı yemin etsin
Bir de neden bir vekilin ilk derdi bu cümlelerle başlamak olsun ? Mesela anarşist bir parti meclise girdiği zaman onun seçilmiş vekillerinin ilk derdi devlet ve onun uzantıları için yemin etmek olmaz herhalde. Ya da tutun ki vekil sınırsız bir dünya istiyor, devletlerin ve sınırların olmadığı, insanların ırk, din, dil, cinsiyet farklılıklarına göre sınıflandırılmalarını ve buna göre kaplara konmalarını (devletlere bölünmelerini) istemiyor.
Bu vatandaşın bunu vekil olarak söylemeye ve bu konuda legal zeminde -ne kadar olursa- mücadele vermeye ve bunu beyan etmeye ya da tersini beyan etmeye zorlanmamaya hakkı yok mu? Sorular çoğaltılabilir, devam edelim...
İnsan hakları milli olabilir mi?
Geldik en hoşuma giden kısma; "Toplumun huzur ve refahı...". Şimdi, sizden bir isteğim var sevgili okur, yemin metnini bu dört gariban kelimeyi çıkararak okuyunuz, bir fark var mıdır efendim ? Metinde bir anlam eksikliğine ya da bir farka yol açtı mı ? Bir de ilginç olarak diğer kısımlarda millet olan "şey" burada toplum olmuş. Eh, bunu da millet yapıverselerdi ya. "Milletin huzur ve refahı..." deselerdi.
Sanırım akıllarına insanın toplumsal bir varlık olduğu, insanların toplumları var ettiği gelmiş olacak. Ya da "bu da olsun süs olur" dediler herhalde. Ya da sonraki kelimelerin anlamsız anlatısını gizlemek için seçilmiş de olabilir bu dört kelime. Bakınız nasıl devam ediyor efendim; "milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden..."
Tanrım, insan hakları gibi evrensel kriterleri dahi milli bir unsurun alt kümesi yapma çabası niyedir? Çok merak ediyorum, şu an DTP Diyarbakır vekili olan İnsan Hakları Derneği (İHD) eski Başkanı Akın Birdal ne düşündü acaba metnin bu kısmını okurken? "Milli dayanışma içindeki insan hakları ve temel hürriyetleri" ne ola ki?
"Yüce Türk milleti"nin bir ferdi olmayan bir kimse ülkemize geldiğinde ona hiçbir insan hakkı reva görülmeyecek mi? Ya da reva görülmemesi vekillerin yemininde olmadığı için bizi bağlamayacak mı? Sahi onlar zaten bu ülke üzerine türlü oyunlar oynayan dış güçlerin maşası değil miydi, kusura bakmayın unutmuşum bir an savunma stratejimizi ...
Son cümleye geçmeden gene bir sadakat beyanı ve ardından; "Varlığım Türk varlığına armağan olsun..." Efendim, yemin öyle bitmiyor mu, ah pardon, kusura bakmayın çocukluktan kalma alışkanlık, hemen düzeltelim:
"Büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine..." diye muhteşem bir finalle bitiyor metin, iyi ki de bitiyor. Yoksa bu kadar kutsal şey üzerine bir dakika içinde yemin etmiş bir vekil aldığı bunca yük ve verdiği bunca sözden sonra düşüp bayılabilirdi.
Bitirirken hepiniz gibi cevabını çok merak ettiğim bir sorum var: Bu metni kim, hangi süreçlerle ve ne gibi bir zihniyetle yazmıştır? Son cümleyle ilgili yorumu ise size bırakıyorum.
İnsan haklarına ve özgürlüklere sadakat yemini olmalı
Gerçi bu topraklarda kadim halkların tarihsel deneyimlerinin özeti olan "yemin etme günaha girersin" diye bir söz de vardır ama illa da yemin olacaksa belki de şöyle bir yeminle başlayabilirdi vekillerimiz:
"Bu yaşıma kadar edinmiş olduğum tüm birikim ve deneyimlerimi, insan haklarına dayalı evrensel değerler ışığında; insanlığın barışı, özgürlüğü ve mutluluğunu her koşulda ötekileştirilmeye çalışılandan yana kullanarak sağlamaya çalışacağıma; tüm dünya insanlarının hangi dil, din, ırk, cinsiyet ve yönelimden olursa olsun dünyadaki bütün kaynak ve imkânlardan eşit ve doğaya uyumlu bir şekilde yararlanması için uğraşacağıma; şiddetten yana, özel çıkarları koruyan, ifade özgürlüğü önünde engel oluşturmak isteyen, demokratik süreçleri tıkamaya çalışan, insanı ve ona ait değerleri hiçe sayan tüm oluşumlara karşı tüm düşünsel birikim ve irademle karşı koyacağıma; tüm dünya halkları önünde kişiliğim, vicdanım ve onurum üzerine ant içerim... (SK/EK)