2018’in ilk üç ayında, son yılların en büyük iş cinayetlerinden yedisinin duruşmaları birbirini izledi. Son olarak da 23 Mart’ta Torun Center davasında kararın açıklanmasının ardından 26 Mart’ta Soma Davası’nın duruşması yapıldı.
Toplam 378 kişinin hayatını kaybettiği yedi olaya bakıldığında, öncelikle bu olaylar hakkında tamamlanmış bir yargı sürecinin bulunmadığı görülüyor. Şimdiye kadar verilen mahkeme kararları ise sorumluların cezasız bırakıldığı ya da verilen cezaların yetersiz olduğu yönünde eleştiriliyor. Bunun son örneği, 2014’de 10 işçinin hayatını kaybettiği Torun Center olayı. İstanbul Mecidiyeköy’deki inşaatta dış cephe asansörünün düşmesi sonucu meydana gelen faciaya ilişkin davada, 23 Mart’ta sanıklara verilen hapis cezaları 60 biner TL para cezasına çevrildi. Yedi olay arasında şu anda sonuçlanmış gibi görünen tek dava bu olsa da, müdahil avukat kararı temyiz edeceklerini açıklamış durumda.
Davutpaşa olayı: 31 Ocak 2008’de bir maytap atölyesinde patlama oldu, yangın çıktı. 21 kişi hayatını kaybetti. Açılan davada 2014’de karar açıklandı, ardından temyize gidildi. Yargıtay’dan 2017’de karar çıktı. Dava yeniden görülüyor. Bundan sonraki duruşma 21 Haziran 2018’de.
Ankara Ostim ve İvedik Organize Sanayi Bölgesi olayı: 3 Şubat 2011’de iki işyerinde patlama oldu ve yangın çıktı. 20 işçi hayatını kaybetti. Dava 2015’de sonuçlandı; Yargıtay’a gidildi. Yargılama süreci devam ediyor.
Esenyurt Marmara Park AVM inşaatı olayı: 11 Mart 2012 tarihinde işçilerin kaldığı naylon çadırda yangın çıktı. 11 işçi hayatını kaybetti. 2015’de mahkemeden karar çıktı; işveren beraat etti. Dosya Yargıtay’a gitti. 30 Haziran 2017’de Yargıtay kararı bozdu. Bozma kararından sonraki ilk duruşma 26 Ocak 2018’de görüldü.
Kozlu maden ocağı olayı: Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu Kozlu Müessesi Müdürlüğü’ne bağlı maden ocağında 7 Ocak 2013’de sekiz madenci metan püskürmesi sonucu hayatını kaybetti. Davanın son duruşması 28 Ocak 2018’de görüldü. Bir sonraki duruşma 9 Mayıs’ta görülecek. 10 sanık hakkında "taksirle birden çok kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Milas Güllük Akfen olayı: Güllük Belediyesi’ne ait Akfen şirketinin işlettiği atık su terfi istasyonunda 17 Haziran 2013’de yedi kişi gaz zehirlenmesi sonucu hayatını kaybetti. Açılan davada belediye görevlilerinin soruşturmasına izin verilirken, bilirkişi raporunda Akfen Holding yöneticilerine kusur atfedilmedi, altı işçiyi kurtarmaya çalışırken hayatını kaybeden işletme şefi aslî kusurlu, hayatını kaybeden altı işçi ise tali kusurlu sayıldı. Mahkeme heyetinin değişmesinin ardından son duruşma 12 Ocak 2018’de yapıldı.
Soma Maden faciası: 13 Mayıs 2014’de Soma Kömür İşletmeleri’ne bağlı madende çıkan yangın sonucu 301 madenci hayatını kaybetti. Dünya madencilik tarihindeki en büyük facialardan biri olan olaya ilişkin davanın son duruşması 26 Mart 2018’de görüldü. Bir sonraki duruşma 19 Haziran’da görülecek.
Torun Center olayı: İstanbul Mecidiyeköy’de eski Ali Sami Yen Stadyumu arsasında bulunan Torun Center inşaatında 7 Eylül 2014’de işçileri taşıyan asansör 32. kattan düşerek yere çakıldı. 10 işçi hayatını kaybetti. Açılan davada 23 Mart 2018’de karar açıklandı. Hapis cezaları para cezasına çevrildi. Müdahil avukat, istinaf mahkemesinde farklı bir karar verilmemesi halinde kararı Yargıtay’a götüreceklerini açıkladı.
Erbay Yucak: "Verilen kararlar vahim ve bunda bilirkişi raporlarının payı büyük"
7 önemli davadaki durumu ve iş cinayetlerine karşı verilen mücadelede gelinen noktayı, Adalet Arayan İşçi Ailelerinin Gönüllü Hukukçuları’ndan Erbay Yucak değerlendirdi.
Yedi davada karar ulaşılamamış olması, Yucak’a göre, etkin bir yargılama beklentisindeki ailelerin müdahilliğine savcı ve hâkimlerin süreci hızlandıracak bir etkileşimle yanıt vermemesinden kaynaklanıyor. Yucak, “Bugüne kadar iş cinayeti davaları, soruşturma ve yargılama makamları bakımından etkin ve caydırıcılık esaslarına dayalı yürütülmemiş” diyor. “Taksir sınırlarında, olabildiğince daraltılmış sorumluluk sınırları içinde oluşmuş bir yargılama teamülü var. Yargılama sürecini etkinleştirmek yönündeki müdahalelerde yargılama-soruşturma makamları henüz süreci hızlandıracak etkileşimi gösteremiyorlar. Bunun bir nedeni de, sendikalardan akademiye, barolardan hâkim ve savcılara kadar, vakaların sahibi sayılabilecek kesimlerin iş cinayeti davalarını vahim bir durum olarak görememesi.”
Yucak, mahkemelerce verilen (henüz kesinleşmemiş) kararları ise şöyle değerlendiriyor:
“Verilen cezalar yönünden tablo vahim ve bu tabloda bilirkişi raporları epey bir pay sahibi sayılabilir. Mahkeme de neredeyse kusurlandırmayı da bilirkişilere yaptırma yoluna gittiği için bu raporlara dayanarak karar tesis ediyorlar. En önemlisi de, mahkemelerin iş cinayetlerini kamu düzenini ihlal suçu olarak görmemeleridir."
"Hayatını kaybeden yerine tazminatın konuşulması adalet arayışını itibarsızlaştırıyor"
Olaylarda ölen işçilerin ailelerine verilen ve medyada alenen konuşulan “kan parası”nın davalara etkisi konusunda ise Yucak şöyle diyor:
"Verilen para, ailenin hukuk dahilindeki maddi ve manevi tazminat hakkıdır. Soruşturma ve yargılama devam ederken işverenin bu parayı vermesinin üç nedeni var: Birincisi, ailenin öfkesini azaltarak dikkatini çalışanlara yöneltiyor. ikincisi, soruşturma ve yargılama makamlarında hakkında olumlu kanaat oluşturuyor. Son olarak da,, başarabiliyorsa, ailenin şikayetinden vazgeçme şartına bağlayarak yakınların davaya etkin bicimde katılımını ortadan kaldırıyor. Kamuoyunda ise hayatını kaybeden işçi yerine paranın konuşulması, hukuk içinde hesap sorma ve adalet arama pratiğini itibarsızlaştırıyor."
Yucak, iş cinayetlerine karşı yürütülen mücadelede bugün gelinen noktayı şöyle değerlendiriyor:
“Adı ‘iş kazası’ olarak bilinen olaylara ilişkin ‘iş cinayeti’ nitelemesine gelmek ve mücadelenin yaygın biçimde sahiplenilmesi bile başlı başına bir ilerleme sayılabilir. Davalarda etkin müdahilliğin kabul görmesi, duruşmaların haber olması, İşçi Sağlığı ve Güvenliği tedbirleri ve uzmanlığı diye bir aklın oluşmaya başlaması da öyle. Lakin bunlar yeterli değil. Ekmeği için çalışırken hâlâ günde ortalama üç ilâ sekiz işçi hayatını kaybediyor. Buna, meslek hastalıklarına bağlı ölümler dahil bile değil. Aslında ‘ilerleme”, umutkâr olmak için söylenmiş bir söz. Her ayın ilk pazarı tutulan ve bu ay 71.’si tutulan nöbette yüz binler yok. Duruşmalarda da öyle. Sendikalar ve emekçiden yanayım diyen kuruluşlardan tık yok. Bu coğrafyada, muktedirinden muhalifine kadar, işçinin hayatına verilen kıymet bu kadar. Biz tırmalamaya devam edelim, diyoruz.” (ŞA)