2010 yılından beri tutuksuz yargılandığı Devrimci Karargah davasının 19 Temmuz’da görülen son duruşmasında örgüt üyeliğinden 6 yıl 3 ay ceza alan Yaman Yıldız Demokrasi ve Özgürlük Hareketi aktivisti, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üyesi.
Kamuoyunda eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın yargılandığı dava olarak bilinen Devrimci Karargah Davası’nın seyri ve sonuçları üzerine değerlendirmelerde bulunan Yıldız’a gore, bu sürecin en sorunlu tarafı, yargı mekanizmalarının, polisin hazırladığı fezlekeleri onay mercii görevi görerek adalet sağlama görevini yerine getirmemesi.
Devrimci Karargah Davasına hangi aşamada nasıl dahil oldunuz?
21 Eylül 2010’da yapılan operasyonda kolluk güçleri tarafından evimin basılması ile dahil edildim. O tarihte benim anneannemin evi basıldı, ama ben evde yoktum. Evden bir dizüstü bilgisayar, MP3player, birkaç tane Demokrasi ve Özgürlük Dergisi ve Özgür Halk Dergisi alındı.
Arama sırasında da bir sürü olay yaşanıyor. Anneannem eve yapılan baskında kapıyı açmak istemiyor. Bu sırada 10-15 dakika geçiyor. Kapıyı açtıklarında “teröristi kaçırdınız” diyerek darp ediliyor iki dayım.
Bu operasyonda içerisinde benimle beraber, siyasi parti ve kurum temsilcilerinin olduğu insanlar hedefteydi. Bu kişi ve kurumlar o zaman çatı partisi girişimi olarak bilinen Demokrasi için Birlik Hareketi (DBH) bileşeniydiler. Ancak ben bahsi geçen örgütlerden olan Sosyalist Demokrasi Partisi’nden (SDP) 2009 Eylül ayında ayrılmıştım ve Demokrasi ve Özgürlük Hareketini (DÖH) kurmuştuk. O operasyonda 17 kişi gözaltına alındı. Bir süre geçtikten sonra aranmadığım anlaşıldı. Evine polis baskını yapılacak kadar tehlikeli ama aranmayacak kadar da tehlikesiz biriymişim.
Dava aşaması nasıl gelişti?
Savcılık hazırlık soruşturmasında 24 Ocak 2011’de benim için yakalama kararı istiyor ve dosyayı mahkemeye gönderiyor. İlk mahkeme 14. Ağır Ceza’daydı ve Nisan 2011 ilk duruşma tarihi olarak belirlendi.
Hazırlık aşamasında avukatım savcıya gitmiş ve kaçak olmadığımı söylemişti. Savcı avukatlarıma “isterse, gelip ifade verebilir, isterse mahkemeyi bekleyebilir” dedi. Mahkeme iddianemeyi kabul edip dava tarihini belirledi ve mahkemenin ilk günü avukatlarım mahkeme heyeti ile görüştüler. Duruşmanın ilk günü çarşamba ikinci günü cumaydı. Avukatlarım o gün ifademin alınıp alınamayacağını soruyor ve o gün ifademi alamayacaklarını arandığım için de sorun olabileceğini, bu nedenle cuma gelmemi söylüyorlar. Ama o gün mahkeme geri kalan devrimci karargah soruşturmalarının hepsini birleştirerek 9. Ağır Ceza’ya havale etti. İlk duruşma ağustos ayında görüldü.
Temmuz ayının sonunda arkadaşım Şaban Dayanan hayatını kaybetti. İnsan Hakları Derneği önünde gerçekleştirilen anmasına gittim ve çıkışta polisler tarafından gözaltına alındım. Böylece dava süreci benim için başlamış oldu.
Örgüt üyeliği ile suçlandığın iddianamede bu suçlama neye dayandırılıyor?
İddianamede benim Devrimci Karargah Örgütü üyesi olduğuma dair suçlama var ama suçlamaya dair hiçbir delil, açıklama yok. Bahsi geçen üç eylem var; Selimiye Kışlası ve AKP İl Binası’na bombalı saldırı ve Orhan Yılmazkaya için yapılan anma. Orhan Yılmazkaya’nın 27 Nisan’da ölümünden sonra mayıs ayında o zaman üyesi olduğum SDP’nin de içinde olduğu bir anma düzenlendi. Bu anmaya katılmaktan, suçu ve suçluyu övmekten dolayı ayrı bir dava açılmıştı; 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen o dava da zaten düştü.
Atılı olan suç, bahsettiğim üç eylemle ilgili Devrimci Karargah örgütüne üye olmak; ama bu eylemlerin hiçbirinde kişisel olarak benimle kurulacak bir bağ yok.
Orhan Yılmazkaya’nın evinden çıkan dökümanlarda “devrimci işçiyi kursak” denmiş ben o tarihlerde işçilerle ilgili bir basın açıklamasına katılmışım, bu ilişki delil sayılmış. BDP yöneticisi olarak katıldığım birçok eylemin fotoğrafları dosyada Devrimci Karargah Örgütü üyesi olduğuma dair delil olarak yer almış.
Demokrasi ve Özgürlük Hareketi (DÖH) adına kurumsal olarak katıldığımız eylemler örgüt üyeliğine delil olarak gösterilmiş. Para işlerine baktığıma dair bir iddia var, ortada parayla ilgili hiçbir şey yok. Bir yıllık telefon dinlemesinden 150 tane görüşmem deşifre edilmiş. Bunlar farklı siyasi partilerden ve DÖH’ten kendi yoldaşlarıma kadar, BDP yöneticisi olarak yaptığım görüşmeler.
Ailemle yaptığım görüşmelerin bile tapeleri var. Görüşmeler örgüt üyeliği ile herhangi bir bağ kurulamadan dosyada yer almış.
Bu operasyonların sosyalist çevrelere yönelik bir itibarsızlaştırma çabası olduğu söylenebilir mi?
Bu operasyonlar çeşitli siyasi çevrelere yönelik gerçekleşti. Genişledi ve 75 kişilik bir sayıya ulaştı. Bunların en azı bir yıl cezaevinde kaldı. Beş benzemezi bir torbaya koyan, operasyon yapılan kurum ve kuruluşları ve tabi ben de dahil olarak nötralize etmeye dönük polisin intikam almak için yaptığı bir operasyon olduğunu düşünüyorum.
2009-2010 yılları siyasal atmosferde bu operasyonun cerçevesini belirlemiş görünüyor. Zamanlama konusu ise, ilişkiler ağına Hanefi Avcı da girince düğmeye basıldı diye düşünüyorum. Ve biraz Emniyetin, “başı belaya girse iyi olur” diyerek intikam almak istedikleri kişileri soruşturmaya dahil ettiler. O dönem Demokrasi için Birlik Hareketi (DBH) vardı mesela. 2009 Eylül’de Demokrasi ve Özgürlük Hareketi temsilcisi olarak DBH merkez yöneticiliğini yaptım. İddianamede DBH’ın Sayın Öcalan’ın çağrısı ile kurulduğu yer alıyordu. Tuncay Yılmaz, Günay Kubilay yine merkez yöneticisi olan isimlerdi. Bu dava sadece sosyalist kimliklere sahip oldukları için yapılan bir hamle değil aynı zamanda DBH çalışmasını da kriminalize etmeye yönelikti.
Polis bir dosya hazırlıyor ve savcılığa yolluyor. Savcı bunu adaleti temsil eden bir gözle okumadan iddianame haline getiriyor, mahkemeye sunuyor ve mahkeme savcısı bunu mütala haline getiriyor.
Dava hakkında bir sürü şaibe var; ama 2009’da Devrimci Karargah için hazırlanan ve daha sonra operasyonlarla genişletilen polis dosyalarının oluşturduğu bir dava haline geliyor. Burada savcılık bir nevi noter vazifesi görüyor. Yazan, yöneten polis. Adaleti sağlaması gereken mekanizma olan yargının adaletsizliğini ve çarpıklığını gösteriyor bu durum.
Ortada Devrimci Karargah diye bir illegal örgüt var. 2009’dan beri sesi çıkmıyor ama örgütün üyesi olduğu iddia edilen kişiler sürekli gözaltına alınıyor. Bu kişilerin hiçbirinde silahlı illegal bir örgütün militan profili yok. Öte yandan hepsi demokratik siyaset yapan insanlar. Bu kişiler yasadışı alana dahil gösterilmek istendiler.
Böylesine bir yargılamaya maruz kalmak ne hissettiriyor peki?
Kendi açımdan baktığımda hiçbir alakam olmayan, kamuoyunda duyduğum bir örgüt. Yargı benim yalan söylediğimi varsaysa bile bunu iddia edebilecek, beni Devrimci Karargah Örgütüne üye yapabilecek hiçbir delili yok ortada. Bana atılı suçları kanıtlamak için polis tarafından ileri iddianemede ileri sürülen eylemlerin hepsine ben katıldım. O eylemlerin hepsi demokratik eylemlerdi.
O iddianamede, benim için “yaptı” denilen herşeyi yaptım. Tek yapmadığım Devrimci Karargah Örgütüne üye olmak. Onu çıkardığınızda çok doğru bir iddianame ama onu eklediğinizde baştan sona yanlış bir iddianame.
Bir de Hanefi Avcı ile yargılanmak var?
Türkiye yargısının bir çarpıklığı bu da. Komedi. Bu sistemde herkesle yanyana gelebilirsin. Esas mesele hissettiğim bir şey için yargılanmamak. Örneğin KCK’den yargılanmak, “yaptın mı? yaptım” diyebileceğim bir şey. KCK iddianamesini okuduğunda KCK yerine BDP koyarsan her şey doğru. Örneğin biz il yöneticileri toplantısı yaptığımızda KCK toplantısı yazıyor iddianamelerde ama BDP toplantısı. Ben o toplantıya katılmışım. O toplantı yüzünden arkadaşlarım tutukluysa ben de olabilirdim.
Burada ana mesele polisin yazdıklarıyla savcılık ve mahkeme sürecinde hiçbir değişiklik yapılmadan yargılama yapılmasıydı. Hanefi Avcı’dan silah kullanarak sosyalizme gidileceğini varsayan örgütler arasında bağ kurduruyorsa tabi bizimle de kurdurabilir. Bu yargının adalet mekanizmasından ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.
Özellikle 9. Ağır Ceza Mahkemesi özel yetkili bir mahkeme ve yargıçlar, hakimler, savcılar bütün yargılarını demokrasi, ya da bireyin hak ve özgürlüklerinden çok devletin bekasına yönelik veriyorlar. Bu alınan kararların hiçbirinde gerçekle alakası olan şeyler bulmak mümkün değil. Ben suçsuzluğumu ispat etmek isterim; ama hukuk onların benim suçumu ispat etmesini öngörüyor. Ben Devrimci Karargahın gerçekleştirdiği hangi silahlı eylemde bulunmuşum?
Sokakta Orhan Yılmazkaya’ya üniversiteden arkadaşı diye selam vereni bile içine kattıkları bir operasyonda adalet aramak gerçekten çok zor…
Peki bundan sonra ?
Bu kararın çıkmasını beklemiyordum. Bundan sonra yargıtay sürecinde savunma hakkımı kullanacağım. Kararın lehimde çıkmasını bekliyorum. Ama haksızlığa uğradığımı düşünüyorum. Kişisel olarak dava sürecinde 10 ay kadar aranarak gezdiğim için biliyorum ki belirsizlik insanı psikolojik, duygusal ve manevi olarak en çok yoran duygu. Şu an da kendime en çok sorduğum soru “ne olacak?” (EY/AS)