"Arabesk yavşaklığından utanıyorum..."
Meşhur piyanistimiz Fazıl Say Facebook'taki profilinde böyle buyurmuş.
Arabesk müzikten gizliden gizliye haz duyun ya da duymayın... Benim gibi soul ve cazı yeğleyin ya da yeğlemeyin... Say'ın arabeske yönelik saldırısına "eyvallah" demek için sosyolojiden, tarihten, Türkiye kültüründen bihaber olmak gerekiyor..
Çünkü arabesk müzik ve beraberinde geliştiği alt kültürün 70'li yıllardan günümüze çeşitli evreler geçirerek literatürde yer edindiğini biliyoruz.
70'li yıllardan itibaren büyük kentlerin varoşlarında varoluş mücadelesinin ayyuka çıktığı, siyasal mücadelenin keskinleştiği, köy kökenli ezilenlerin kentte dışlanmalarıyla birlikte başkaldırıya yeltendiği toplumsal atmosferde arabesk müzik filizleniyordu.
Daha sonra 80'li yıllardaki büyük darbe ve 90'lara doğru hızla kapitalistleşen Türkiye'de arabesk müziğin yaşam alanı giderek piyasa ve devlet tarafından sınırlandırılarak ezilenlerin değil şirketlerin beklentileri doğrultusunda yapılandırılıyordu.
Derken 21. yüzyıl başlıyordu....
Artık 'batsın bu dünya' diyen Orhan Gencebay büyük kanalların Pop Star yarışmalarında jüri oluyor, isyankar erkeklerin duygularının tercümanı "Müslüm Baba" ulus aşırı şirketlerin milyon dolarlar harcadığı reklamlarının vazgeçilmez yıldızı oluyordu.
Ancak bu değişim sadece arabeskle sınırlı değil...
Anlattığımız kapitalizmin ekonomik ve siyasal politikalarının sanatı yok eden süreçlerinin arabesk örneğinde kısa özetiydi..
Sorun arabesk değil, sistem
Ayrıca müziğin ticarileştiği, duyguların paketlenip seri halinde tüketime sunulduğu, halkın gerçek yaşam koşullarının ürünü olmayıp stüdyolarda yeni teknolojilerle imal edilen sesler cümbüşünün niteliğini düşündükçe de Say'ın bu sözlerine hemen katılmak mümkün gözükmüyor..
Rap, pop, rock, tekno, vs. birçok müzik türüyle arabeski ekonomik sistemin kültür dolaşımında metalaşması bakımından ayrı bir yere koymak sığ sularda kulaç atmaya benzer.
Büyük şirketlerin popüler mitler ve kişilikler (şarkıcıların tümüne sanatçı denmesi misali) vasıtasıyla aşk, sevgi, nefret, intikam, yıkılmışlık, umut, hüzün, neşe gibi duyguların simsarlıklarını yaparak kasalarını tomarla paralarla sürekli doldurmaları, müzik sanatının giderek sermayenin egemenliğine girdiğinin kanıtıyken Say'ın arabeskin yavşak olduğu iddiası çok kaba kalıyor.
Ve bu düzende arabeskten türküye rock'tan sanat müziğine dek her müzik türlere göre parçalanarak ambalanjlanmakta, popüler kültürün emrine amade kılınmaktayken yavşaklığın arabeskten kaynaklanmadığı aşikar..
Fazıl Say'ın derdi ne?
Tüm bu hatırlatmalara rağmen arabesk müzik ve kültürüne 'dudak bükme' modasının devam ediyor oluşu hazin.
Özellikle ortaya çıktığı yıllardan bu yana Türk aydınlarının dışlayarak, olumsuz anlamlar yükleyerek, seçkinci bir bakışla arabesk müziğe yaklaşım sergilemesinin hâlâ devam ediyor oluşu izaha muhtaç.
Ve Say'ın 1950'lilerden önceki Kemalist politikalara ve Kemalist zümrenin hakimiyetine özlem duyarak elitçe nostaljilerinin gerçekleşmediğinde hayal kırıklığına uğradığını düşündüren sözlerini hatırlayınca..(Cumhurbaşkanı'nın Gül olması ve eşinin başörtülü olmasından yola çıkarak laik Türkiye'nin böyle olmasından duyduğu üzüntü, vs.)...
Say'ın arabeski yavşaklık olarak telakki etmesi de dahil, aydınların ve tüketim gençliğinin bu kültüre bakışlarının metin altını doldurabilecek güçte bir iddia gündeme geliyor:
Türk modernleşmesi geleneksel kültürü dönüştürmeye çalıştıkça, geleneksel kültür kendi alt kültürlerini yaratarak var oldu..
Ulus devleti referans haline getirmiş elit sınıfın aydınlarının 'ilerleme' 'kalkınma' gibi söylemleriyle tezat oluşturan her türlü oluşum kendi ahlaki anlayışına göre 'kötü' 'kalitesiz' ya da 'tehlikeli' olarak algılandı ve topluma biliş olarak ihraç edilmeye çalışıldı.
Şu anda da benzer sürecin devam ettirilmeye çalışıldığı, çeşitli krizler, tartışmalar ışığında kendini ele veriyor.
Ne dersiniz...Cumhuriyet'in örnek sanatçısı Fazıl Say'ın derdi sakın başka bir şey olmasın? (OA/TK)
* Osman Araslı, Selçuk Üniversitesi, yüksek lisans öğrencisi.