Yatağan işçileri 10 Nisan'dan beri Ankara’da Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın karşısındaki Kurtuluş Parkı'nda "direniş nöbeti" tutuyor.
Yatağan Santrali, Yatağan Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.’ye ait. Özelleştirilme kararı çıkarılmasının ardından 23 Kasım 2013'ten itibaren yayınlanmaya başlayan ilanlarla müşteri aranıyor. En son 5 Şubat 2014 tarihinde son teklif verme tarihi 30 Nisan 2014’e uzatılmış ve 6 teklif alınmıştı. İşçilerin eylemi hem Ankara'da hem de Yatağan'da sürüyor.
1972 yılında temelleri atılan Yatağan Termik Santrali düşük kalorili kömürü yakarak enerji üretiyor. Yatağan'ın özelleştirilmeye çalışmaları 23 Kasım 2013'ten öncesine dayanıyor. Daha önceki denemede Haber Tes-İş ve Maden-İş Sendikası'na üye işçiler Yatağan Termik Santrali'ndeki özelleştirme ihalesini yaptıkları eylemlerle 14 Ocak 2013 günü durdurmayı başarmıştı.
2000'li yıllardaTürkiye’de ki birçok maden ocağı kamu sektöründen özel sektöre geçişi yapıldı. Resmi politika özelleştirme ile özel sektörün madenlerde daha çok verim alınacağı yönünde. Lakin 13 Mayıs 2014 günü Soma madeninde yaşanan iş cinayeti, özel sektörün yeterli iş güvenliğini sağlayamadığını kanıtladı.
En son Soma’da yaşananlar kamu malları özelleştikten sonra gerekli denetlemenin yapılmadığı, işçi sağlığının düşünülmediği, ucuz işçi gücü kullanıldığı, dünyanın terk ettiği teknoloji de maden çıkarılırsa neler yaşanacağını bizlere çok kötü bir sonuçla gösterdi.
Yatağan Termik Santrali'nin özelleştirmesi ve işçilerin direnişini Yatağan halkı, metal teknisyeni Turgay Yarar, elektrik teknisyeni Hüseyin Cem Kaya, Yatağan Maden İş Sendika başkanı Süleyman Girgin ve Yatağan Belediye Başkanı Hasan Haşmet Işık anlattı.
Yatağan halkı özelleştirme için ne diyor?
Çalışanlar anlatıyor
Yatağan Termik Santralinde madenin tükendiği için özelleştirildiği söyleniyor. Bu durumu değerlendirir misiniz?
H.C.K: Yatağan Termik Santrali’nde en ihtiyar grup 20 yaşında revize edilerek 50-60 yıl daha kullanılabilir. Çatalağzı Termik Santrali 1948 yapımı ve hala faaliyettedir. 1991 yılında tekrar revize edilerek aktif hale getirilmiş. 1948’den 1991’e kadar 43 yıl çalışmış. Revizeden sonra 23 yıldır, enerji üretmeye devam ediyor. 351 milyon dolara satıldı. Bizim santralimiz eski değil küçük revizyonlarla halledebiliyoruz. Muğla ili kurumlar arası vergi rekortmenlerine baktığımız zaman ilk 3’te Yatağan Termik Santrali, Yeniköy Termik santrali ve Kemerköy Termik Santrali var. Muğla’ya değil ilk 100’e baksınlar.
Özel şirkette kimler çalışır. Eski fabrikaların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz. Sözde yabancı şirketlere satılamıyor.
T.Y: Ankara’da arkadaşlarımız var. Özelleştirme Dairesi'nin karşısında Kurtuluş Parkı'nda direnişteler. Mücadelemiz devam ediyor. Elimizde ki iş aletlerimizle direneceğiz. Biz çalışmadan bu elektrik üretilmez. Teknik bilginin çok yüksek olması lazım; santrallerin elektrik üretmesi için işçi olması lazım; bizim tankımız sopamız yok; bizim gücümüz bilgimiz, biz buna güveniyoruz. Emekli olan tecrübeli insanlar biz direnirken buralarda çalışmaz. Biz Kurtuluş Parkı'nda gördük. Bizi desteklemeyen grup yok.
Açlık grevi yaptınız nasıl tepkiler geldi?
T.Y.: Biz sesimizi Türkiye’ye duyurmuş olduk. İşçiler ikişer günlük periodlar halinde göreve katıldı. Başbakan Metin Fevzioğlu’na Yatağan’a geldiği için 1 Mayıs eylemlerine katılmışsın dedi. Demek ki Başbakanı rahatsız ediyoruz. Önemseniyoruz.
Termik Santral İhalesi ne zaman yapılacak?
H.C.K: 12 Mayıs’a ertelenmiş diyorlar; bu ihaleler kapalı kapılar ardında yapılıyor; peki o zaman bu ihalelerin şeffaflığı nerde kaldı. “Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrallerinin ihalesini alan firma İştaş; ihaleden bir gün önce bazı taşeron firmalara biz bu ihaleyi aldık. Bizimle çalışmayı düşünür müsünüz” diye teklifler sunarak santralimize geldiler. İştaş firması neye güvenerek “biz bu santrali aldık” diyebiliyor. Böyle şaibeleri halkımızın bilmesi gerekir. Bugün yarın 1 kaç firmanın burayı aldık demesi bekleniyor. Bir tiyatro oynandığı açıkça ortada, bu termik santrallerinin değeri 25 yıllık süreçte 12.5 milyar dolara ulaşmış. Fakat 2.5 milyar dolara satılıyor ve 10 milyar dolar devletin kasasından zarar ediliyor. Bu zararı halkın görmesi lazım, bizim işçi olarak kaybedecek çok fazla bir şeyimiz yok. Çünkü tesis 4C statüsüne geçiyor; ve bu 4C kadro gelecek ve biz şuan çalıştığımız koşullardan iyi koşullarda çalışacağız ve daha iyi paralar kazanacağız.
4C maddesi nedir?
H.C.K: 657 sayılı devlet memurları kanunun 4C maddesi diye geçen ve geçici statüde çalıştırılan personele verilen ad. Ne memur, ne işçi, çok az hakları olan bir statü ayrıca maaşları az, örgütlenme hakları yok, kıdem tazminatı yok. Devlet taşeronlaşmaya karşı olduğunu söylüyor. Fakat 3 yıldır ihaleler açacağını söylerken kendi çalıştırdığı 4C personelini işten çıkarıp tekrar işe alıyor. Kendimizi düşünüyor olsak tozun kömürün içinde çalışmayıp bir masa başı işe otururuz. Yeri geliyor; 3 hafta tatil yapmadan çalışıyoruz. Herkes şunu bilsin buralar önce halkın, sonra vatanın toprakları, biz bu vatanın olduğu için bu mücadeleyi gösteriyoruz.
Maden bittiği için özelleştirme yapıldığı söyleniyor bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
H.C.K: Ben 2005 - 2006 yılları arasında üniversite stajımı Yatağan Termik Santrali’nde yaptım. Staj defteri için gerekli belgeleri aldığımızda kömür yataklarının haritasını verdiler ve bu kömür haritası gösteriyor ki, Tınaz, Bağyaka, Ören’e kadar komple kömür sahası, daha milyonlarca m3 kömür yatağı var. Madem burada kömür bitti, neden alacak firma zarar edeceği bir şirketi satın alıyor. Enerji üretemeyecekse neden satın alır? Biz bir düşünürken onlar beş düşünüyorlar. Mühendisleri var, devletin içinde bilgi aldıkları insanlar var.
1914 yılında Osmanlı İmparatorluğunun kurduğu Silahtarağa Termik Santrali 70 yıl çalıştı. Kapanma sebebi ise lojistik peki bu santral nasıl 70 yıl çalıştı?
T.Y: Türkiye’nin en büyük sıkıntısı enerji, artık tüm dünya fosil yakıtları kullanmak istemiyor ve elektriğe yüklenmeye başlandı. Biliyorsunuz ki yeni çıkan arabalar da elektrik ile çalışıyor. Dolayısıyla bu elektrik üretiminin devam etmesi gerekiyor. Hükümet nükleer santral ihaleleri yapıyor. Enerji ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyor. Elektrik üretiminin önemi devam ediyor.
Özelleştirme yaşanırsa elektrik ücreti değişir mi? Ve siz elektriği nasıl üretiyorsunuz?
T.Y.: Şu an 1 khw elektrik 9 kuruşa üretiliyor; devlet 12 kuruşa satıyor. Özelleşirse eğer bu fiyat tabi ki artar, özel şirket 1 khw elektriği 15 kuruşa üretiyorum diyebilir. Bu durumda ise yine halkımız zararlı çıkacak. Biz elektriği, kömürü yakarak ürettiğimiz buharın tribünleri döndürmesiyle jeneratörlere elektriğin yüklenmesiyle enerji üretimi tamamlanır. Kömür bizim kömürümüz, doğal gazı dışarıdan alıyoruz. Bu durumda elimizde olan yakıt ile enerji üretmek daha ucuza mal olur. Susuzluk var; hidroelektrik santrallerde elektrik üretilemiyor. Köylüler Keban barajı topraklarını paylaşmış, tarım yapıyor. Kişi başına 12 dönüm toprak düşüyor. Enerji ihtiyacını karşılayan 3 tane büyük hidroelektrik santral var: Keban, Karakaya ve Atatürk… Bunlar da su yok, yakıt bitti. Burada kömür var ama 35 yıllık sözleşmeler yapıldığına göre 9 kuruş olarak üretmeyeceğim devlet olarak alan firma 15 kuruşa mı üretir, 20 kuruşa mı üretir onu beyan eder, halkta 40, 45 kuruşa satın alır. Türk Telekom satıldı. Alo demeden kullandığımız sadece internet için kullandığımız telefona 25-26 lira veriyoruz. Yarın bir gün elektrik de öyle olur. Hiç kullanma ama sayaç parası ver diyebilir. Ben niye kullanmadığım telefona para ödüyorum. Otomatikman elektrik de öyle olacak. Bu sorun nerden kaynaklanıyor. Hükümetlerin felsefesi ve dünyaya bakış açıları. AKP Hükümeti iktidar iken Türk Telekom, Sümerbank satıldı. Kumaş üretme, iletişimi sağlama, enerji üretme. Peki bunlar neye göre doğru? Nerden baz alıyor? Kapitalist sistemi örneklendiriyor. Almanya’yı örnek gösteriyor. Almanya da Volkswagen firmasının yüzde 30’u devletin. iki Alman turist ile konuştum. Almanya beş sene önce su kaynaklarını satmış ve şu an geri almaya çalıştıklarını söyledi. Bu ülkeleri örnek gösteriyorlar. Biz şunu anlatmaya çalışıyoruz; tabi ki özel girişimlerin önüne engel konulmasın fakat bazı sektörlerin devlet tekelinde olması lazım ve bunlardan en önemlisi madenlerimizdir.
Türkiye de karma ekonomi sistemde idare ediyordu. AKP hükümetinden öncesine gelen yüzde5 bir büyüme var. Şimdi yüzde 4.9’a düşen o büyüme bu arkadaşların ekonomi politikası yüzünden devlet yatırım yapmayacaksa yarın öbür gün 2006’da yaşanan enerji kesintisi gibi aksaklıklar yaşanabilir. Özel sektör devlete bazı vergiler, bazı fazla ücret dayattıklarında devletin eli kolu bağlanır. Özel sektör ben bu enerjiyi üretmiyorum dediğinde dolayısıyla bazı güçlerin devletin elinde olması lazım. Anayasa da bizim iş kolu, stratejik öneme sahip iş kolu olarak geçer. Stratejik iş kolu; bize grev hakkı vermeyerek kamufle ediyor. Anayasal suç işlememek için biz greve çıkmıyoruz. Buralar stratejik iş kolu ise nasıl devlet satılmasına müsaade ediyor? Yarın özel sektör yakıt alamıyorum, çalıştıramıyorum diyebilir. Küçücük bir elektrik motoru tesisi iki gün kapatabilir. Biz şalteri indiririz derken şaka yapmıyoruz. Orduyu özelleştirebilir miyiz? Ordusuz olur mu? Devleti de özelleştirelim. Buralar halkın malı ve öyle kalması gerekir. Kimin çalıştığı önemli değil.
Ne kadar ücret alıyorsunuz?
H.C.Y: Benim maaşım bu ay 3000 lira geldi. Hiç hafta tatili yapmadan yaklaşık 3 gün ise 16 saat çalışarak bu parayı kazandım. Ben elektrik teknisyeniyim ve elektrik öğretmenliği mezunuyum. 6.3 yüksek gerilim hattına yaklaşıyorum. Hem teknik bilgi hem deneyim gerekli. Bizim kazandıklarımızın konuşulmaması lazım. Bu santral ayda sadece 2 gün çalışarak tüm masraflarını karşılıyor ve 28 gün devlete çalışıyor. Güney Ege Linyitleri İşletmesi ise ayda 4 gün çalışarak tüm masraflarını karşılıyor ve 26 gün kar ediyor.
Yatağan halkı termik santralin sağlıklarını tehdit ettiğini söylüyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
T.Y.: Termik santral ilk yapıldığı sırada baca gazı arıtma sistemi yapılmamıştı. Çünkü santralin yapım aşamasında maliyet düşürülmek istendi ve kötü gazın etkileri daha sonra görüldü. Baca gazı sistemi 10 sene önce yapıldı. Bu hastalıkların sebebi daha önce kullanılmayan desülfrizasyon (baca gazı arıtma sistemi) sistemi. Ürettiğimiz enerjinin yüzde 10’unu desülfrizasyon işlemine harcıyoruz. Eğer değerleri aşarsak halkı zehirlememek için kapasiteyi düşürürüz, hala kötü gaz salımı devam ederse grubu devreden çıkarırız. Özel sektör burayı satın aldığında ne olacak? Özel sektör kendi kazandığı parayı düşünür. So2 değerlerini yüksek tutarsak devlet devlete ceza kesiyor. Bir kota var ve o kotayı geçemezsiniz. 23 saat ortalamayı tutturamazsan cezai işlem uygulanıyor. Özel sektör bunu düşünmez çünkü devlet Kyoto sözleşmesini imzalamadı. Bu durumda cezai işlem devleti etkilemiyor.
Kyoto Protokolü küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalanmıştır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılıyor.
Yatağan Belediye Başkanı Hasan Haşmet Işık Yatağan'ı anlatıyor
Sendikanın ve işçinin mücadelesi
Yatağan Maden İş Sendika Başkanı Süleyman Girgin ise Yatağan işçilerinin özelleştirmeye karşı verdikleri mücadeleyi ve nedenlerini anlattı.
Öncelikle bize kısaca özelleştirme sürecini aktarır mısınız?
27 Ağustos 2013 tarihindeki resmi gazete ilanı ile özelleştirme idaresine aktarıldık. Türkiye Kömür İşletmelerine bağlı Güney Ege Linyitleri Müessesesi Yeniköy Termik Santraline bağlanarak oradan özelleştirme idaresine bağlandı ve ihale süreci başladı. Yıllardan beri süren mücadelemiz 27 Ağustos’tan sonra yoğunlaşarak arttı. Yürüyüşler, basın açıklamaları, mitingler ve oluşturduğumuz komiteler yoluyla köylere, esnaflara, meslek örgütlerine, siyasi partilere ve halka özelleştirmenin ülkemiz ve yöremiz açısından getireceği olumsuzlukları anlattık başlangıca göre çok daha güçlüyüz. Ülkemizde linyite dayalı 8300 mw yerli linyite dayalı kurulu bir kapasite vardır. Bu kapasitenin 4200 Megawatt kısmı Türkiye kömür işletmelerinin üretmiş olduğu kömürlerle karşılanıyor. 4200 mw kurulu gücün üçte biri de bölgemizden üretilmektedir. Üç santralin gücü 1800 Megawatt’tır. IMF’nin elektrik piyasası kanununa koyduğu yasaklamalardan dolayı EÜAŞ yeni üretim santrali yapamıyor. Eldeki kamu santralleri de satılınca EÜAŞ ve TKİ kurumları da tıpkı Sümerbank gibi tarihten silinecek. Kamu santralleri enerji güvenliği açısından, fiyat dengelemesi bakımından ve stratejik bakımdan önem arz etmektedir. Enerji kamusal haktır. Özel sektörün insafına bırakılamaz. Sanayileşmemiz ve gelişmemiz için enerjinin ucuz, sürekli, güvenli ve yerli kaynak olmasının önemi büyüktür. Çevre ve insan sağlığı tedbirlerinin alınarak ve temiz yakıt teknolojileri kullanılarak yerli kaynaklarımızın kullanılması ülkemizin çıkarınadır.2006 yılında Temmuz ayında özel sektör zam talebi karşılanmayınca şalter indirmiş ve 13 ilimizi karanlıkta bırakmıştı. O zaman kamu elindeki Kemerköy ve Yeniköy santralleri devreye alınarak kriz aşılmıştı ve enerji bakanı iyi ki kamu santrallerimiz var demişti. Kamu girişimciliği altında en zor koşullarda çalışmaya mahkum edilen santral ve madenlerimiz olanaklarıyla kıyaslandığında değil Türkiye’nin, dünyanın en verimli işletmeleri konumunda. Satışın gerekçesi yok. Kurt kuzuyu yiyecek. Niyet bu. Santrallerin ömrünün sona doğru geldiği, rehabilitasyon edilmesi gerektiği dolayısıyla satışın olması yönündeki açıklamalar ve bu şekilde algı oluşturulmaya çalışılması halkı kandırmaktan ibaret. Santrallerin revizyonları tamamlanmıştır. 20-25 yıl ömrü revizyonlarla uzatılıyor. Bu da hali hazırdaki 200 milyon ton olan kömür rezervinin yılda 7 milyon kömür yakan iki santralin 30 yıl daha çalıştırılması ve kamunun çekildiği alanın özel sektör tarafından doldurulması demektir.
Peki özelleştirme, Yatağan, Kemerköy, Yeniköy emekçileri için ne demek? İşten çıkarılmalar olacak mı? Özlük haklarında kayıplar olacak mı? Kaç emekçi etkilenecek?
Soma en taze örnektir. Özelleştirmenin emekçiler açısından nasıl bir vahşete, drama, kargaşaya ve kamu mallarının nasıl bir sona doğru götürülmesi demek olduğunu merak edenler Soma örneğine baksınlar. 301 işçi kardeşimin evine acı düştü. Hepimizin başı sağ olsun. Kayıplarımız görmezden gelinmemeli. Soma bir faciadır. Soma 2006 yılında özelleştirildi ve o tarihten beri maden de hiçbir yenileme yapılmamış. Maden de çok fazla eksik var; burada ki insanların yerin altında ne yemek yiyecek yerleri var, ne de tuvaletleri var. Baretleri ve maskeleri çok eski. Neden peki bunlar? Özel sektör devlet gibi para harcamıyor ve işçi sağlığını düşünmüyor. Soma da yaşananların tek sebebi ihmal. Gerekli önlemler alınmış olsaydı, bu yaşananların hiçbiri olmazdı. Burada ki yer altı madencileri dünyanın terk ettiği teknoloji de çalışıyor. Özel sektör sadece kar marjını düşünüyor. Özelleştirme demek halkın malını, halkın sağlığını tehdit demektir. Kamu malı sadece kamuda kalmalıdır.
Direnişinize yöre halkının desteği, sendikaların ve diğer kitle örgütlerinin desteği nasıldı?
Yöre desteği başlangıca göre daha da artmış vaziyette arkasında halk desteği olmayan hiçbir direnişin sonuç almayacağının bilinci ile hareket ediyoruz. Gerekli desteği ziyadesiyle görüyoruz.
Özelleştirme İdari Başkanlığı önündeki direniş alanınız başından beri polis ablukasında, hatta eylemlerinize şiddetli polis müdahaleleri de yapıldı ve gözaltına alınan arkadaşlarınız oldu. Devlet hakkını arayan işçisine nasıl bir yaklaşım içinde ve sizce neden?
Haklı ve meşru bir mücadele veriyoruz başından beri hep yasaklamalar, şiddete maruz kalmalar, engellenmeler, olağanüstü haller ile hareket kabiliyetimizi kısıtlamalar. Bunlar Tekel eylemlerinden de tanık olduğumuz şeylerdi. İktidar demokratik hak arayışlarına tahammül edemiyor. İşçiden, işçinin sokağa çıkmasından korkuyor. Bundan dolayı gaz bombası, TOMA ile dolaşıyor. Ancak bunlar bizin direncimizi artıyor. AKP’nin ceberut politikaları bizim meşru mücadelemize olsa olsa biraz daha alevlendirir.
Direnişinize destek verenlere baktığımızda gençlerin en önde ve yoğunlukta olduğunu gözlemledik. Bu tespit doğru mu? Gençlerin bu dayanışmasını siz nasıl yorumluyorsunuz? Devletin ve polisin bu dayanışmaya yaklaşımı nedir?
Gençleri ve öğrencileri marjinal gruplar olarak gösteriyorlar. Size bir lafımız yok ama sizi provoke eden gruplar giriyor aranıza, diyorlar. Sizi onlar yönlendiriyor, diyorlar. Kısaca mücadelemizin büyümesinden korktukları için bizi yalnızlaştırmak ve izole etmek istiyorlar. Bunlar alışık olduğumuz ve polisin her zamanki taktiği. Biz de biliyoruz ki bizi yalnızlaştırdıklarında dağıtmaları daha kolay olacak. Sendikal mücadele mantığından bakacak olursak biz de marjinal sayılırız. Onun için gençlerle ve öğrenciler ile iyi anlaşıyoruz. Gençler de polisin bu yaklaşımını bildiği için onların eline koz vermemek için gereken hassasiyeti fazlasıyla gösteriyorlar. (ÇÖ/HK)
Haber: Fatma Nihan Turgut
Video Kurguları: Dila Begüm Kocaman
Bu haber medyakulubu.com'da yayınlandı.