Reform, bu sihirli sözcük, sık kullanılmakla birlikte, şimdiye kadar yaşlıların lehine hiçbir girişimle bağlantılı olarak kullanılmamıştır. Reformcular yenilikçidirler. Kullanma tarihi geçmiş, eskimiş bir insan görünümü sunan yaşlılar için reform yapma fikri, belki bu yüzden akla pek gelmemektedir. Anglosakson dillerinde "yaşlı" ve "eski" kavramları aynı kelimeyle ifade edilir. İngilizler "old", Almanlar "alt" dedikleri zaman, duruma göre bazen bir eşyanın eski olduğunu, bazen de bir insanın yaşlı olduğunu söylerler. Her ne kadar Türkçe'de yaşlıyla eski farklı kelimelerle ifade edilse de, sonuçta bizim toplumumuzda da yaşlılara "eski kuşak" gözüyle bakılır.
Geçenlerde bir gazetecimiz Türk Lirası hakkında görüşlerini ortaya koyarken, paralarımızı çok çabuk eskittiğimizi ama Dolar ve Euro'larımızı cüzdanlarımızda itinayla saklayarak, çabuk eskimelerine karşı önlem aldığımızı söylüyordu. Oysa sadece paramızı değil, insanlarımızı da çok çabuk eskitiyoruz. Henüz yaşı 60-64 arasındaki insanlarımızın yüzde 38'i çeşitli engelliliklere ve kronik hastalıklara sahiptir. Yaşları ilerledikçe bu oran artmakta ve 80-84 yaş grubundakilerde yüzde 53'ü aşmaktadır. Engellilerin yüzde 60'ı 45 yaş ve üzerindekilerden meydana gelmektedir (Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 2002 verilerinin tarafımdan yapılan analizleri).
Eski kuşaklardan yeni bir toplum ortaya çıkabilir. Bu fırsat bütün ülkeler açısından vardır. Ama bazıları bunu değerlendirmenin yollarını ararken, Türkiye, bu fırsatın varlığını algılayamayan bir görünüm sunmaktadır. Ingeborg Hedderich "Bedensel Engelli Yaşlıların Yaşam Dünyası ve Yaşam Yolu" adlı kitapta bu fırsatın bilimsel yöntemlerle değerlendirilebileceğine dikkat çekerken "Özellikle, sabitleşmiş sosyal dünyaların ve sosyal stillerin çözülmeye başladığı, yeni sosyal yaşamların, yaşam biçimlerinin ve yaşam tarzlarının bir araya geldiği dönemlerde, bunları detaylı ve yoğun şekilde tarif edebilen araştırma stratejilerine ihtiyaç doğar" (Flick, Kardorff, Steinke 2000, 17 : Hedderich 2003, 113 - 114) diyor.
Bu ihtiyacın Türkiye'de de ortaya çıkması gerekirken, toplumsal yaşlanmanın yarattığı ve şüphesiz yaratmaya devem edeceği toplumsal sonuçlarının ardında yatan sebepleri araştırma, inceleme ve tarif etme gereği duyulmamaktadır.
Bunları ortaya çıkardıkça karşılaşacağımız durumlar galiba daha büyük bir problem olarak algılanmaktadır. Kendisinden halıyı süpürmesini isteyen eşini kırmayan bir erkeğin, tozları halının altına süpürmesini andıran bir davranış eğilimi genel eğilim haline geldiğinde, çözülmeye başlayan sosyal yaşamların yarattığı yeni olanaklar algılanamamaktadır.
Artık şu gerçeği kabul etmek gerekiyor: Türkiye yaşlılarına gereğince sahip çıkmıyor. Onlara yaşam kalitesi yüksek bir yaşlılık hazırlamıyor. İnsanlarını çok çabuk eskiterek, hem iyi bir yaşlanma sürecinden geçmelerine fırsat yaratmıyor, böylece yaşlılarına iyi bir yaşam sunmuyor.
Madalyonun öbür yüzüne baktığımız zaman, insanı çabuk eskiten bu toplumun, kendisinin hızla eskiyeceği, 21. yüzyılla uyumlu olmayan gelişme gösterebileceği anlaşılıyor.
Eskimiş olan ve artık fonksiyonlarını yerine getiremediği görülen sosyal hizmet ağının yeniliğe ihtiyacı var. Sürekli üzerine yeni cila vurmak yerine, miadı dolan bu eski kurumsallaşmayı bırakıp, yeni bir sosyal hizmet anlayışıyla tasarlanmış organizasyon biçimlerine yönelmemiz gerekiyor.
Bunu başarabilmek için gerontolojinin bilimsel yöntemleri ülkemiz ve toplumuz açısından yeni fırsatlar yaratıyor. Bu fırsatı elimizden kaçırmamamız gerekiyor. Bu şekilde davranırsak, yaşlılara saygıdan daha az söz eden, ama yaşlılara saygılı bir toplum yaratılabilme şansımızın artacağına inanmamız ve bunun gerekli kıldığı icraatları başlatmamız gerekiyor.(İT/EÜ)
* Doç. Dr. İsmail Tufan, Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü
(1) Hedderich, I. 2003. "Wissenschaftliche Grundlagen des Forschungsproyesses" Pp. 113 - 123 in Körperbehinderte Menschen im Alter. Lebenswelt und Lebensweg. Klinkhardt: Bad Heilbrunn/Obb.
(2) Flick, U., Kardorff, E.v., Steinke, I. 2000. Qualitative Forschung. Ein Handbuch. Rowohlt: Reinbek bei Hamburg.