Kıbrıslıtürk Şair ve barış aktivisti Neşe Yaşın, 2008'nin son haftasında İzmir'e geldiğinde;"Memleketimin ne kuzeyinden ne de güneyinden vaz geçmem" diyen bir Ada'lıyla karşılaştık.
Babasının şiirine kendi şiirleriyle itiraz eden içi kalabalık bir kız çocuğuyla tanıştık. Doğduğu zaman hazır bulduğu kimliklerinin en önüne barış talebini yerleştiren bir şair kadınla söyleştik.
Alsancak'tan başlayıp Hisarönü'ne varasıya; yaşadıklarından süzülmüş şiirleriyle İzmir'i şiirledi Şair. Sahici bir şair tanıyınca, bir eksiğimizin daha tamamlandığı duygusunu yaşadık.
Barış yönünde yaptığı çalışmaları dünyanın birçok yerinde tanıtan Yaşın, 15 Ocak'ta Lahey'de "Winternachten Literature Festival" yani Kış Geceleri Festivali"ne katılacak. Festivalin ilginç tarafı, okurların yazarlarla aynı otelde kalıp birlikte kahvaltı yapmak üzere davet edilmiş olmaları.
Rum kesiminde yaşayan Yaşın, Aziz Nesin'in tepkilere aldırmayarak 1990 yılında davetli olarak Kıbrıs'ın güneyine gitmesini, Adanın yeniden birleşmesi yönünde verdiği mücadeleyi ve daha pek çok hatırasını anlattı:
17 yaşında yazdığınız "yurdum/ ikiye bölünmüş ortasından/ hangi yarısını sevmeli insan" dizelerini içeren şiiriniz bestelendi ve hem Rumca hem de Türkçe söylenir oldu. Bir çocuk için bölünmüş bir ülkede yaşamak ve büyümek nasıl bir durum?
Ülkenin acı bir savaşın ardından bölünmesi beni çok etkiledi. O günlerin altüst olmuşluğu, tanıklık ettiklerim ve işittiklerim ruhumu öylesine yaraladı ki belki de patolojik denecek biçimde kendimi ülkeyle özdeşleştirdim. Sonraki şiirlerimde de aşktan söz ettiğimde bile zaman zaman bölünme imgeleri ve politik allegoriler var. Bu şiirin birden ünlenmesi ve adanın her iki tarafında da dinleyenleri ağlatması benim kişisel serüvenimde de etkili oldu. Şiirlerim kabullenişler ve reddedişlerle birlikte bana ödüller ve cezalar getirdi. Türk tarafının resmi çevreleri uzun yıllar şiirlerime ve bana düşmanlık beslediler. Bugün ise bu şiir iki tarafın da ders kitaplarında yer alıyor.
-Şiirlerinizde ince bir keder dolaşıyor hep?
Şiirlerimde ince bir keder var ama sanırım yaşama sevinci de var. Keder yaşama sevincinin kırılma anları sanki. Ben daha çok tutkulu bir insan olduğumu ve sınırlar ve düşmanlıkların içimdeki akışın önünü kestiğini, kederin de biraz burdan çıktığını düşünüyorum.
-Yazar Aziz Nesin'in Kıbrıs'ta; bir ayağını kuzeye diğer ayağını güneye koyarak bir sandalyede oturduğunu gösteren fotoğraf çekildiğinde, siz de oradaydınız. O günü anlatır mısınız?
Aziz Nesin 1990 yılında davetli olarak Kıbrıs'ın güneyine gelmişti. Bu tarihsel ziyaret, pek çok önemli gelişmeye vesile olmuştu. Denktaş'ın Aziz Nesin'in Larnaka havaalanından Kıbrıs'a geleceğini öğrenince öfkelenip yazdığı mektup ve daha sonra aralarında gerçekleşen yazışmanın ardından, biraz da sanırım ünlü yazarın dilinden de korkulduğu için verilen özel izin sayesinde, bir grup Kıbrıslırum yazar Aziz Nesin'le birlikte Ledra Palace barikatından kuzeye geçmişti.
Aynı şekilde Aziz Nesin'in gücü sayesinde yetkililerden izin koparılmış ve Aziz Nesin çerçevesinde düzenlenen etkinliklere katılmak üzere bir grup Kıbrıslıtürk sanatçı ve yazar da güneye geçmişti. O günlerde bunu yapabilmek bir rüya gibiydi. Aziz Nesin gelip bizi bu rüyanın içine sokmuştu.
Sözü geçen fotoğraf Aziz Nesin Kıbrıslırum yazarlarla kuzeye geçtiğinde pasaport işlemleri yapıldığı sırada geçildi. İşlemler uzun sürünce kendisine verilen sandalyeye bir ayağı kuzey bir ayağı güneyde kalacak biçimde oturmuş bir yanına beni bir yanına da şair Elli Peonidou'yu almıştı ve bu fotoğraf çekildi.
-Adanın güneyinde, Rum kesiminde yaşamaktasınız. Bu kararı vermenizin nedenlerini ve bu süreçte yaşadıklarınızı öğrenebilir miyiz?
Adanın güneyine geçtiğimde pek çok insan buna şaşırmamıştı. Bu bana yakışan birşeydi. Kimileri için vatan hainliği kimileri içinse kahramanlıktı.
Kuzeyde nefes alamaz hale gelmiştim. Üzerimde her türlü baskı vardı. Sivil polis takibi altındaydım. Güneye gidip geliyordum; üç uçak değiştirerek... Orada okullara filan gidip gençlere konuşuyordum. Bunun yararlı olacağını düşündüm. Güneye geçerken bunu politik bir eylem olarak yaptım. Eğer Kıbrıslıtürksen yerin adanın kuzey tarafıdır ve ülkenin diğer tarafını unutmalısın dayatmasına bir itiraz olarak. Ayrıca Kıbrıslırumlarla yaşayıp onları daha iyi anlayabilmek istedim.
Müzmin bir barış yanlısı ve muhalif bir şair olarak Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi için aktif olarak barış gruplarında çalışmaktasınız. Deney ve gözlemlerinizi paylaşır mısınız?
Barış gruplarında çalışmak insanı iyimser yapıyor. Hareket içinde olunca ve küçük şeyler başarınca insan dünyayı değiştirebileceğini sanıyor. Barış grupları, sanırım öncelikle kendimi geliştirmeme; kendimi yeniden yaratmama yaradı.
İçimdeki şiddeti, baskıcı eğilimleri daha yakından görüp onlarla başa çıkma yöntemlerini bulmama yardımcı oldu. Bunun bireysel bir faydalanma olduğunu düşünmüyorum ama... Bunu başarınca pek çok genç insana bir rol modeli sunmak da mümkün... İnsan çok karmaşık ve yıllar boyunca içselleştirileni değiştirmek de epey güç ama en azından bunun bilincinde olmak, acaba ben yanlış bir tutum içinde miyim diye kendini sorgulamak da önemli.
-Türk ve Rum gençlerinin kendi ülkelerine ve dünyaya bakışları hakkındaki gözlemleriniz neler?
Barış gruplarında özellikle gençlerle çalışmak çok keyifliydi. Öncelikle onların enerjisi güzel. Bir de önyargılarla geldikleri toplantılardan can ciğer arkadaş olarak ayrılmalarını izlemek çok keyifliydi. On yıldır Kıbrıs'ın güneyindeki Kıbrıs Üniversitesi'nde ders verdiğim için Rum gençleriyle sürekli temas içindeyim. Aralarından çok özel gençler çıkıyor. Milliyetçi eğitim sisteminden gelmiş ama kendi itirazını oluşturabilen gençler.
Okurlarım arasında ise pek çok Kıbrıslıtürk genç var. Yeni kuşak "bilgisayar kuşağı" diye eleştiriliyor ya aslında onların bir bölümü pek çok anlamda muhteşemler. Bizim kuşağın çocukları pek çok değeri ve bilgiyi biz fark etmeden almışlar. Onlardan umutluyum.
-Adanın ikiye bölünmesinden sonra bir Rum partisi ilk kez bir Türk'e adaylık önerdi ve siz 2006 yılı seçimlerinde, Birleşik Demokratlar Partisinden (EDI) milletvekili adayı oldunuz. Seçilmeniz halinde "barış bakanlığı" kurulmasını önereceğinizi söylediniz. Bu süreci anlatır mısınız?
Aslında ben siyasi partiler içinde bulunmaktan hoşlanmam. Bugüne kadar da hiçbir siyasi partiye üye olmadım ve resmi bir parti organı içinde bir toplantıya katıldığımı anımsamıyorum. Buna rağmen bölünmüş Kıbrıs'ın iki yanında ve Türkiye'de üç partiden aday oldum. Biliyorsunuz 1999'da ÖDP'den İzmir milletvekili adayıydım. Daha önce Kıbrıs'taki Yeni Kıbrıs Partisi'nden milletvekili adaylığım var ve son olarak da 2006 yılında Kıbrıs'ın güneyinde Birleşik Demokratlar'ın adayıydım. Sıra Yunanistan'da!
Görüldüğü gibi bunların hepsi baraj-altı partileri. Yani seçilme ve parlamento gibi sıkıcı bir yere gitme riski yoktu. Üçünden de teklif gelmişti ve destek olmak istedim. Tabii bunlar arasında güneydeki adaylığım önemliydi çünkü Kıbrıslırumlar bu sayede ilk kez bir Kıbrıslıtürk'e oy verdiler. Tercih oylarında birinci oldum bu arada.. .Benden sonra ikinci gelen adayın iki katı oy alarak hem de.
"Üzgün Kızların Gizli Tarihi" isimli romanınız nedeniyle, Volkan Gazetesi'nin cinsel ayrımcılık yapan milliyetçi saldırılarının hedefi oldunuz. Sadece cinsiyetinden dolayı bedel ödeyen şair ve yazar kadınlardan biri olarak, bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Bunu sadece unutmak istiyorum şimdilerde. Bu saldırılarda kendimi çok kötü hissettim ama sonrasında gelen dayanışma beni iyileştirdi. Aslında, saldırılar şu an kesilmiş gibi görünseler de etkilerini sürdürüyorlar. Kıbrıs'ın kuzeyinde pek çok çevrede beni yok sayma eğilimini gözlemliyorum. Pek çok öğretmen beni okullarındaki bazı etkinliklere davet etmek üzere önerdiklerini ama bazı yöneticilerin "başımıza bela alırız" diye bunu reddettiğini söylüyorlar.
Yine bir üniversitede Kıbrıslı yazarların kitaplarıyla ilgili dönem sonu projeleri için verilen listede kitabımın olmadığı ve buna rağmen kitapla ilgili proje yapan bir öğrencinin düşük not aldığı gibi bir iddiası ve buna benzer şeyler var bana anlatılan.
Bu kadar ciddi bir milliyetçilik ve militarizm eleştirisi taşıyan bir romanın sadece aşk hikayesinden bazı satırlarla anılması da epey anlamlı.
-Şair kimliğinizden dolayı dünyanın değişik ülkelerine davet ediliyor ve şiir etkinliklerine katılıyorsunuz. Şiirlerinizi seslendirdiğiniz ilginç mekanlardan söz eder misiniz?
Dünyanın farklı ülkelerinde çeşitli şiir festivallerine katılıp çeşitli mekanlarda okumalar yaptım ama bunlar arasında en ilginç olan sanırım Kolombiya-Medellin'deki Bela Ventura hapishanesinde yaptığım okumaydı. Her şair sekiz ayrı mekanda okuma yapıyordu ve benim okuma yapacağım yerlerden biri de burasıydı. Zapatista kadın şair, Almanya'da sürgünde olan Cezayirli bir şair, devrimci edası olan Kolombiyalı bir şair ve ben hapishanede şiir okumak üzere yola çıktık.
İlk gördüğüm manzarayı asla unutmayacağım. Tellerle ayrılmış uzun bir koridorda çok şık ve seksi giyinmiş onlarca güzel Latin kızı bir cıvıltı içinde bekliyorlardı. Ne olduğunu anlayamadım bir an. Sonra öğrendim. O gün hapishanenin eşlerle buluşma ya da seks günüymüş. Mahkumlar eşleri ve sevgilileriyle birer saat bir odada yalnız kalabiliyorlarmış. Oda sayısı da sınırlı olduğundan sabah gelip sıra bekliyorlarmış. Kayıt yaptırmak ve bileklerimizi mühürletmek için gittiğimiz bölümün yanındaki parmaklıklar ardında da farklı bir heyecan vardı. Daha çok genç ve sevgilisiz oldukları belli olan bazı mahkumlar parmaklıklar ardından kızları görmeye çalışıyorlardı.
İspanyolca bilen arkadaşım gençlerden birinin söylediğini işitince gülmeye başladı. "Ne diyor?" dedim." Ben şu uzun siyah saçlı olanı beğendim" demiş. Hapishanenin içinde ise bir başka sürpriz vardı. Geniş bir bahçeye girdik önce. Sonra bizi hapishanenin günlük gazetesinin bürosuna götürdüler. Burası gerçek bir gazete ofisi gibiydi. Canlı yayın yapan bir de televizyonları varmış." Kusura bakmayın, bugün eşlerle buluşma günü; dinleti pek kalabalık olamayacak ama üzülmeyin biz koğuşlara canlı yayın yapıyoruz." dediler.
Kalabalık olamayacak deseler de amfi tiyatronun yarısından fazlası doluydu. İçerde birbirine sarılmış şiir izleyen iki sevgili de vardı üstelik.
-Bu ay gideceğiniz Lahey'de ne tür bir etkinliğe katılacaksınız?
15 Ocak'ta Lahey'de "Winternachten Literature Festival" yani Kış geceleri festivaline katılacağım. İlginç bir festivale benziyor. Okurlar yazarlarla aynı otelde kalıp birlikte kahvaltı yapmak üzere davet edilmiş. (Gİ/EÖ)
Neşe Yaşın kim?
12 Şubat 1959'da Lefkoşa'da doğdu. Türk Maarif Koleji'nden sonra ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nü bitirdi. Lefkoşa'nın Rum kesiminde yaşıyor ve Kıbrıs Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nde ders veriyor. Kıbrıs'taki savaşı çocuksu, kadınsı duyarlıklarla ele aldığı ilk şiirlerini, Türkiye'deki edebiyat dergilerinde 1978'de yayımladı. Pek çok şiirinin Yunanca'ya çevrilmesiyle Kıbrıs'ın iki tarafında da bilinen bir şair oldu. Kuzey Kıbrıs'ta "Yılın Sanatçısı Ödülü"nü (1993), Güney'de ise "Özel Kültür Ödülü" (1978) ve "Anthias-Pierides Ödülü"nü (1998) aldı. Şiir dışında, yayımlanmış bir de romanı var; Üzgün Kızların Gizli Tarihi (2002).
Şiir kitapları
Sümbül ile Nergis (1979) Savaşların Gözyaşları (1980) Kapılar (1992) Ay Aşktan Yapılmıştır (2001) Bellek Odaları (2005) (Biyografi için kaynak: www.siirfeneri.net)